Yemeği yapmacık gülüşlerle bitiriyorum. Galiba bunu öğrenmem gerekecek. Gitmemi isteyen ailem şimdi yaz uzun diye planlar yaptırtıyor bana. Neye inanmam lazım? Hah buldum kulağıma baktırmam gerektiğine inanmam lazım. Başka bir izahı olamaz bu garipliğin.
Sofradan kalkınca evi dolaşmaya çıkıyorum. İki katlı müstakil bina şu an içinde bulunduğum ruh durumu olmasa daha güzel gözükürdü eminim bana. Yine de içimden ıslık çalarak bakıyorum taş eve. İçeri girip geniş salona bakıyorum. Amerikan mutfaklı salon çok hoş. Kızlarla burada acayip eğleniriz. Müziğin sesini son ses açıp. Aslında şömineyi görünce aklıma farklı hayaller gelmiyor değil. Şöyle über yakışıklı bir sevgilim olsa sarılsak şöminenin karşısında dışarıda kar falan…. Ayyy ne süper olur. Şimdiden heyecan yaptım. Tamam sevgilim yok, olmadı da zaten tahmin edeceğiniz üzere Fransa’ da ki o kalede burnumu bile çıkartamazken nasıl olacaktı ama di mi ? Kar yağar biz sevgilimle sarılırız sonra babam gelir bizi vurur. Zaten bir sürü silahı var seçer beğenir birini. En güzelini seçer kızından mı esirgeyecek sanki ? Burası olmadı galiba. Hayallerimi bile bozdun baba ne diyeyim. Offf….
Kendime gelmem lazım. Yukarı odama çıkıp bakmam lazım. Merdivenleri çıkıp odama yöneliyorum. Odamdan içeri girince babamın ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Deniz ayaklarımın altında resmen. Şimdi sevgilim olsa ben falan…sonra babam…. neyse uzatmasam iyi olacak … : D
Balkondan şöyle bir etrafı seyrediyorum. Ömrüm boyunca burada kalabilirim.
Benimkiler aşağıda koyu bir muhabbete dalmışlar. Bir ara annemin “nereye gidecek belli mi” dediğini duyuyorum. Acaba beni nereye gönderecekler? Tanzanya? Kenya? Bence Amerika olsun, New York mesela. Uzakta zaten hemen pat diye dönemem. Misafirliğim uzun sürmeyecek evimde demek ki. Kendi evimde. Artık takmıyorum kafama. Takmamalıyım bu benim hayatım. Kabullenmem mi lazım? Galiba. Başka ne yapabilirim bilmiyorum. Kuş sesleri duyuyorum. Sesin geldiği yöne bakınca yuvayı görüyorum. Küçük kırlangıçlar bağrışıyorlar anneleri de yanlarında. Yemek getirmiş onlara. İçim acıyarak seyrediyorum. Küçücük yuva, tek göz. Beraberler. O sırada kırlangıç yavrularından bir tanesi dikkatimi çekiyor, epey tüylenmişler belli ki büyümüşler artık. Kırlangıç kenarda duruyor, etrafı seyrediyor, sanki bana bakıyor gibi. Bu ufaklık bana meydan okuyor gibi, sanki bir şeyler söylüyor “ bak senin yapamadığını yapacağım, ben güçlüyüm insanoğlu”. Sonra kanatlarını 1-2 çırpıp havaya bırakıyor kendini. “ayy, düştü” diyorum ama tam o anda yukarı süzüldüğünü görüyorum. Uçuyor uçuyor. Bu onun ilk uçuşu. İlk uçuşuna şahit oldum. Küçücük kuş, küçücük kanatlarıyla rüzgara meydan okuyor. Ailesinden ilk ayrılışı. Deyim yerindeyse kendi ayakları üzerinde duracak artık. Korunmadan, yiyecek gelmesini beklemeden tüm hayata göğüs gerecek. Yeri gelecek aç kalacak, yeri gelecek üşüyecek, yeri gelecek yem bile olacak. Ama korkmuyor. Ya da korksa bile hayatta kalmak için bunu yapmak zorunda.
Seyrettim uçuşunu. Sonra durdum ama düşünmedim. Denize daldım bir süre. Kendimi düşündüm sonra. Bir anda geçti gözlerimin önünden hayatım. Korunaklı, yiyeceği hep önünde olan ben. Hayatı hiç bilmeyen ben. Hiç tek başıma sokaklarda özgürce dolaşmamış olan, hatta sokaklarda hiç kaybolmamış olan, ama limitsiz karta sahip olan, fakir bir kız çocuğu iken ve zengin iken hep korunan, hiç yumurta pişirmemiş olan, dondurmayı üstüne damlatmayan, hiç sevmeyen ve sevilmemiş olan ben. Uçmam lazım benimde. Ama o cesaretim var mı ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NURGÜL
ChickLitHayat beklemediğiniz bir yöne gittiğinde ne yaparsınız ? Yoklukla imtihan mı herşeye gözü kapatıp hayata devam etmek mi ?