Pazar günü kendimi zorlayarak yataktan kalktım. O suratsızı görmek zorunda mıydım? Maalesef evet. Mübarek yakışıklılık tavan yapmış ama gerisi rampa aşağı gitmiş. Hıh .
Neyse iş hayatı dedim yollandım işe. İşyeri asansöründe dün tanıştığım birkaç kişi ile lafladım.
- dün göremedik öğleden sonra,
dediler.
- 3.katta çalışcakmış ben
Ben bunu söyleyince birbirlerine baktılar.
- E kolay gelsin artık, yapacak bir şey yok, manzara güzel ama işte…
Şimdi anladım işte neyi kastettiklerini. 3. Kata gelince tek ben indim asansörde. Selam verip indim kata. Herkes benden önce gelmiş zaten. Herkes dediğim 4 masa var 4 kişi çalışıyor yani. Bir ben bir de Serdar bey. Etti 5. O’ nun odası ayrı. Şükür, devamlı suratını görmeyeceğim.
Herkes masasına gömülmüş bir şeylerle uğraşıyor.
Merhaba diyerek yanaştım masalardan birine. Dikkat çekmek için öksürdüm, nihayet biri dönüp baktı. Orta yaşlarda, keçi sakallı, kafasının üstündeki saçların dökülmeye başladığını gördüğüm bir abi gülümseyerek selam verdi.
- Merhaba, yeni stajyer sen misin yoksa ?
- Evet
- Hoş geldin ben Orhan,
- Ben Nurgül
- Nerelisin sen? Fransız mısın yoksa?
- İstanbul’ dan geldim ama uzun zaman Fransa’ da yaşadım : )
- Belli belli aksanın farklı, gel bakalım
O sırada herkesin ayaklandığını farkettim. Yanıma gelip tanıştılar benimle. En genci olduğunu tahmin ettiğim Fuat, oldukça havalı Tuğba ve kilolardan dolayı gözden kaçması imkansız Vedat. Oldukça güler yüzlü karşıladılar beni. Sanırım gerçekten çok yoğunlardı. Selamlaşma faslı sonrası herkes masasına döndü. Orhan Bey, beni yanına çağırarak bir şeyler gösterdi. Fotoğrafçıymış, oldukça uzun yıllardır bu işin içindeyim dedi. Taaa ortaokul – o zamanlar ortaokul vardı sen bilmezsin, antik yıllardı o zamanlar, dedi : ) – zamanından beri fotoğrafa meraklıymış. “Zamanla tutkum, işim oldu. Zaten aksi takdirde bu işte çalışmazsın. Tutku yoksa ne iş yaparsan yap yorulursun, işini seversen her gün tatil sana.” Kazıdım bu sözleri kafama. Tutku, işimi sevmek. Meslek olarak öğretmenliği tercih etmiştim ama seviyor muydum gerçekten? Aklıma gelen anlık soru biraz rahatsız etti beni. Sonra düşünürüm, aman iş yerindeyim ben.
Oldukça neşeli başladı işler. Orhan Beyin gösterdiği işleri yapmaya başladım, saat 10 gibi kahve almak istedim. Baktım Tuğba Hanımda mutfak bölümünde. Nasıl hoş bir kadın anlatamam size. İncecik, upuzun bir kadın. O kadar zarif. Birde saçları var sapsarı, dümdüz, beline kadar. Arada göz ucuyla herkesi incelemiştim zaten. Ama Tuğba Hanım gibi bir kadının burada ne işi var diye düşünmedim değil açıkçası. Mankenlik ajansına kayıt olsa top model falan olur yani.
Henüz kendime bardak getirmediğim için – aslına bakarsanız gerekeceğini düşünememiştim- rafta dizili bardaklardan birini alabilir miyim diye sordum.
- Elbette, hem gel sohbet ederiz azıcık
- İşler sorun olmaz mı?
- Meraklanma, dinlenmek lazım arada. Nerelisin?
- İstanbul’ da doğdum ama uzun yıllardır Fransa’ daydım. Birkaç yıl önce döndüm.
- Hıımmm değişik bir aksanın var zaten belli. Gurbetçi sandım ilk başta
- Sayılır : ) Siz ?
- Aslen İzmirliyim ama okul iş falan derken kaldım burada. Seni gördüğüme sevindim açıkçası. Burada tek kadın olmak bazen sıkıcı geliyor işte.
- Neden?
- Akşama kadar bıraksam maç, politika konuşacaklar. Bayıyorlar artık. Arada kaçar kız kıza muhabbet ederiz.
- Güzel olur
- Bazen üst kata çıkıyorum ama işte malum kişiye yakalanmadan.
- Kim o ?
- (fısıltıyla) Serdar Bey elbette
- O, kızar mı?
- Kızmaz ama keşke kızsa bağırsa dersin yani. Aramızda ha bunlar
- Elbette. Burada oturmama bir şey demezler değil mi?
- On dakika mola vermene kimse bir şey demez burada. Serdar Bey gelmediği sürece tabii : )aslında O da pek bir şey demez. İşini yaptığın sürece karışmaz. Ama işi savsaklayanı da sevmez.
- Sarmalamak mı ? Nasıl yani?
- Sarmalamak değil savsaklamak : ) yani çalışmamak, işi boş vermek
- Haa anladı ben : )
- E işin başına dönelim artık
- Bir şey sorabilir miyim? Serdar Bey ? herkes O’ nun adı denince garip oluyor. Neden?
- Yani nasıl desem aslında iyi biri ama deli biri. Bıraksak 24 saat çalışır. Kafaya bir şeyi takarsa, doğruluğuna inanırsa hayatta geri dönmez. Zaten o yüzden bu servise bakıyor.
- Bu serviste ne var?
- Politika, araştırma falan. Biraz ciddi, ağır abi takılıyoruz yani, kapiş?
- Neyi kapıyım?
- Yani anladın mı şekerim?
- Anladı anladı ben : )
- Patronlar bile ona karışmıyor. Geçen ay mesela bir yolsuzluk haberi yaptı mesela, epey yer sarsıldı. Duymuşsundur mutlaka.
- Yok dersler falan duymadım ( ne dersi, aşk acısı çekiyordum ben o zamanlar)
- Zamanla tanırsın hadi geçelim, gelmek üzeredir.
Orhan beyin yanına gittim. İşlerimi yapmaya çalışırken içeri fırtına gibi bir şey girdi. O şey, yan odaya girerken kapıyı öyle bir çarptı ki herkes olduğu yerde dondu kaldı. Gelip geçen fırtınanın Serdar Bey olduğunu anlamam birkaç saniyemi aldı elbette.
- Eyvah, dedi Tuğba, bir şey olmuş kesin
- Bugün yandık desenize diye cevap verdi Fuat Bey
- Boş verin, işimize bakalım
Böylece herkes işinin başına döndü.
Orhan Bey, ona abi dememi istedi. “sakıncası yok benim için, daha iyi hem” dedi. Açıkçası resmi ortam germişti beni. Hele hele Serdar Beyin sinirli hali beni oldukça germişti. Şöyle bir etrafıma baktım, herkes rahat görünüyordu ama çıt çıkmıyordu serviste. Alışmışlardı belli ki. Bir ara Orhan abiyi çağırdı Sedat Bey. İçeride yüksek sesle konuştular. Dava, işlerine gelmiyor, ben işime bakarım, onlara bunu bırakmam gibi sesler geliyordu ama hangi ses Serdar Beyin hangisi Orhan abinin çözemedim.
Saat 12 ye doğru Orhan abi çıktı odadan. Yüzü kıpkırmızıydı. Fuat Bey, Vedat Bey ve Tuğba hemen yanına gittiler. Gidip gitmemekte kararsız kaldım. Bende buranın elemanıyım ama daha dış kapının mandalı sayılırım. Kenardan kenardan bakıyordum onlara. Orhan abi beni de çağırdı yanına.
- Gel bakalım, ilk günün ne hayırlı geldi böyle, sende duy olanları
- Benle mi ilgili?
- Yok yok otur sende. Bu toplantı gizli arkadaşlar. Bu sözüm sana özellikle Nurgül, arkadaşlar bilir burada konuşulan burada kalır. Patronda dahil, diğer servislerin personeli, güvenlikçisi dahil hatta annen baban bile burada konuşulanları bilmemeli. Gazeteciliğin kurallarındandır. Tamam mı?
- Tamam abi
- Geçen ay bir haber yapmıştık. Özet geçeyim sonra arşivden okursun. Yakın zamanda bir yolsuzluk haber yaptık. Bizi dava etmişler. Serdar Bey’ e ağır şeyler söylemişler. Karşı tarafın avukat ordusu var.
- E şimdi ne olacak, dedi Tuğba
- Ne olacak, biz işimize devam edeceğiz, Serdar Bey haberin doğru olduğunu, asla geri adım atmayacağını söylüyor, dedi Orhan abi.
- Ama, dedim, ya ceza alırsa hapse girer
- E orası öyle
- Özür dilese, dedim ama sanki komik bir şey demişim gibi hepsi gülmeye başladı..
- Sen biraz daha çalış bakalım Serdar Bey i bir tanı, o kim gelse doğru bildiğinden şaşmaz. Hele hele uyuşturucudan, gençlerin kanından beslenen sülükler söz konusuysa. O şerefsizler gençlerin hayatını çalıyor. Sonra o sülükler lüks içinde aileleri ile yaşarken gencecik çocuklar sokak köşelerinde ölüyor, ana – babaların ciğeri yanıyor. O vampirler parayla kanla beslenirken hiç bunlar akıllarına geliyor mu acaba?
Bu sözlerden sonra bir anda boğazıma bir şey durdu sanki. Ya da kan tadı geldi gibi oldu. Yıllarca o gençlerin kanından akan parayla beslendim, okudum, yaşadım, suyum bile o kandandı. Allah’ ım yardım et.
- Betin benzin attı küçük kız, yaa dünya böyle bir yer işte, ne caniler var bilmediğin, görmediğin. Dünyada bu kadar kötü insanlar da var. Aman dikkat et uzak dur onlardan, dedi Orhan abi.
Nasıl? Diyemedim. Kötülerden uzak durmak gerek, ama ya onlar ailemse. Ailemi silip atmak? Mümkün mü? Bir kere denedim, olmadı. Nereye gitsem bulurlar. Şu anda bile burada olduğumu biliyorlardır eminim. Çaktırmadan herkesin yüzüne baktım. Pislik dediğiniz, sülük dediğiniz o insanların kanını taşıyorum ben. Elimde olsa çıkartır atardım ama imkansız. Tüm damarlarımda o vampirlerin kanı var. Elimde değil. Sonra aklıma geldi, ya öğrenirlerse ? ya açığa çıkarsa gerçek? Hayır, öğrenmemeliler. Kendime yeni bir hayat kuruyorum ben. Burada. Bu insanların ne kadar özel olduğunu bir günde anladım ve onlarla olmak istiyorum. Hayır, hayır, bilmemeliler. Bir an öğrendiklerini ve bana nefretle baktıklarını hayal ettim. Yok 2 saniye bile dayanamadım buna. Ya Özlem, babası polis, ya o öğrenirse? O da gider, arkasına bile bakmaz. Niye baksın ki? Olmaz O da öğrenmemeli. İstanbul’ da ki arkadaşlarım biliyordu ama onların ailesi zaten her şeyi biliyordu. Onlar Türkiye’ de oldukları için gerçeği benden çok daha önce biliyorlardı. Leyla’ yı hatırladım bir an. Nasıl nefret etmişti benden. O bizden değildi mesela. Temizdi, Özlem’ de temiz. Bense kanla beslendim.
Bir an kolumdan tutan bir kolla kendime geldim. Kafamı çevirdim Vedat Bey;
- Hayırdır Nurgül, sesleniyoruz duymuyorsun
- Korkma kızım, seni içeri almazlar, bu kadar korkma, seni ne yapsınlar içeri alıp, küçücük kızsın, diye güldü Orhan abi
Ahhh bir bilsen Orhan abi, o küçücük kız siz savaş verdiğiniz vampirlerin liderleri ile yıllarca aynı masaya oturdu. Yetmedi iki tanesine anne- baba dedi. Oyyy oyyy.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NURGÜL
ChickLitHayat beklemediğiniz bir yöne gittiğinde ne yaparsınız ? Yoklukla imtihan mı herşeye gözü kapatıp hayata devam etmek mi ?