Özlem çıktığım günlerde geldi kaldı benimle sağolsun. Neredeyse 1 haftadan fazla beni bırakmadı. Kabuslar görmüşüm, öyle diyor can arkadaşım. Pazar günü gitti, teyzesi gelecekmiş şehir dışından. Aslında gitmek istemedi ama iyi olduğuma ikna ettim. Zor oldu elbette ikna etmem . Ama o kadar olaydan sonra biraz yalnız kalmak istedim. Veya düşünmek. Neler oluyor ? Serdar Bey, evet bey o , başka türlüsü olamaz, neden içim kıpır kıpır. Farklı bir şey bu. Murat vardı mesela. Ne ilginç değil mi ? geçen yıl bu zamanlar Murat aklıma gelince heyecan oluyordu içimde. Ama “Serdar Bey” farklı. Yüzü karşıma geliyor, ellerimi uzatıyorum, yanaklarına dokunuyorum. Gerçek olsa diye dua ediyorum. Biliyorum gerçek değil. Ama işte… nefesim takılıyor boğazıma. Sesini duymak istiyorum. Ama öyle her zaman duyduğum gibi değil. Daha düşük sesle, kulağımın yanında şiirler okusun istiyorum. Pamuğa dokunur gibi elime dokunsun, tenini hissetmek istiyorum. Kokusunu duymak. Ama o pahalı parfüm kokusunu değil, teninin kokusunu içime çekmek istiyorum.
Offf ne oluyor bana ?
Kafam allak bullak. Annemle babam neredeler ? Günler oldu aramadılar. Başıma neler geldi ama onlar yoklar. Uyumak istiyorum. Ama ne mümkün. Sıradan bir hayata özenmek bile yasak.
Acaba Serdar Bey ailemi bilse yine bana aynı şekilde davranır mıydı? Et kaçakçılarından bahsederken bile yüzündeki nefreti görebiliyorum. Öyle bir nefret oluyor ki elimle dokunabilirim. Ya ailemi bilse ? o kadar yaklaştırır mı yanına ? bakar mı bir daha yüzüme? Hiç sanmam.
Kitap okumalıyım. Çok isteyip de başlayamadığım İhsan Oktay ANAR kitabına uzandı elim. Evet finaller başlayacak ama biraz ruhum rahatlamalı ve beynim. “Puslu Kıtalar Atlası” ilginç bir isim. Okumaya başladıkça sardı kitap benim. Ne ilginçmiş yaşadığım şehir. Vay be . daha 60 sayfa olmadı neler öğrendim.
Tıkırtılar var. Kim bu ya Pazar sabahı? Az sabır, bekle. Bekle. Bekle.
Yok geçmiyor sesler. Normalde Pazar günü herkes bir yerlerde olur ki benim katıma kimse gelmez. Bu sesler nedir böyle diye zorlanarak da olsa kalktım. Çok zor hareket ediyorum. Yorgunluk galiba. Kapıya doğru yürüdüm. Sesler gittikçe arttı. Kapıyı açtığımda gördüğüm manzara dehşet ötesiydi. Koridor yok. Sadece derin, nereye kadar uzadığı belirsiz derin bir çukur ve ateş vardı. Var olan her şey oraya doğru sesler çıkararak düşüyordu. Evet duyduğum o sesler onlardı. Gözümü alevlerden alamıyordum. Derinlerde uğultu şeklinde alevlerin sesi yükseliyordu bana doğru. Sanki dikkatlice dinlesem adımı sesleniyordu alev. Ateş benim için gelmişti. Ama ben bunu hakkedecek ne yapmış olabilirim? Suçum yok ki! Kafamı kaldırıp etrafı inceledim. İnsanlar vardı tutunmaya çalışıyorlardı toprağa veya buldukları herhangi bir şeye. Tutunamayan acı çığlıklarla düşüyordu ateşe doğru. Gözlerimi çevirdim. Dayanamam bu görüntülere. Mıhlanmış gibiydim. Bir yandan kaçıp gitmek istiyordum ama ne mümkün?
O sırada bir ses duydum. Hayır hayır diğerlerinden başka bir ses. Tatlı , sevgi dolu. - c Yıllar oldu söylemeyeli. Böyle olmasını istemedik.
Anne. Annemdi o ses. Ama nerede ? deli gibi sağa sola bakınmaya başladım. Hareket etmek istiyorum ama yer balçık gibi, ayaklarımı bile kaldırmakta güçlük çekiyorum.
- Anneee nerdesiniz?
- Seni seviyorum kızım.
- Anne baabaaa
- Böyle olmasını istemedik. Asla. Ama seni sevdiğimizi asla unutma. Babanda bende ne yaparsak seni düşünerek yaptık.
- Annneeeeee babaaaaa nerdesinizzzzz?
Artık gırtlağım parçalanacaktı sanırım. Neredeler ? delirmiş gibiydim. Bazen ayağım kayıyor ateşe düşmekten son anda kurtuluyordum. Ayağımın altından yuvarlanan taşlar büyük uğultular çıkartarak ateşe doğru gidiyor, ateşse her geleni ayırt etmeden büyük bir iştahla yutuyordu. Arkamı döndüm . yoklar bu tarafta o sırada Özlem’ i gördüm. Açılan çukurun tam karşı tarafındaydı.
- Dikkat et Özlem, uzaklaş, kaç kurtul yanımda durma. Hayır hayır kurtarma beni. Bu sefer sen yapamazsın. Kimse yardım edemez bana. Yanacaksın kaç.
Bağırmaktan artık sesim bile çıkmıyordu. Özlem ise bana sol tarafını işaret ediyordu. Nereyi gösteriyor bu kız?
Onun gösterdiği yöne bakınca annemle babamı gördüm. Ve abim. Beni köpeklerden kurtardığı günde aynı böyleydi. Mavi kot gömlek ve pantolon. Abim, kurtarıcım. Ama o günler çok uzaktaydı, biliyorum. Üçü el eleydi. Babam gülümsüyordu. Aynı çocukken o sobalı evde otururken, maaşını aldığında çikolata alır gelirdi bana. Sadece ayda 1 gün alabilirdik o çikolatayı. O zaman böyle güler, sonra sıkı sıkı sarılırdı bana. Sana sarılabilir miyim baba? Kokunu yine duyabilir miyim? Lütfen bırakmayın beni bu tarafta. Nasıl gelebilirim yanınıza. Ya da siz gelin. Lütfen. Bırakmayın beni yapayalnız daha fazla. Anne sen ikna et onları lütfen.
- Asla. Ama seni sevdiğimizi asla unutma. Babanda bende ne yaparsak seni düşünerek yaptık.
- Anne lütfen, hafta sonu gelirim. Konuşalım. Yeniden başlayalım
- Kapatmam lazım. Uçak hareket edecek. Seni seviyorum. Hoşça kal
- Hoşça kal anne. Bende sizi seviyorum. Çok seviyorum.
Bunları gözyaşları içinde söyledim. Gülümsediler bana. Abim annemle babamın elini bıraktı. Kırmızı bisikleti arkadaydı. Ona binip gitti.
Alev yüzüme yüzüme vuruyordu. Aşırı ısındığımı farkettim. Başımı indirip alevlere baktığımda alevlerin daha da yükseldiğini farkettim. kaçmalıyız evet evet tehlike çok yakın.
Annemleri bulmalıyım kaçalım. Orhan abi evet Orhan abi yardım eder, akıl verir o bize. Anneme babama baktım tekrardan. Gülümsüyorlardı bana. O esnada arkadan birilerinin yaklaştığını farkettim. birkaç adam ve bir kadın. Kadını tanıyor muyum? Upuzun saçlar masmavi göz. Ama tek seçebildiğim buydu. Erkeklerde tanıdık ama emin olamadım. Uyarmalıyım babamı. Sesleniyorum ama duymuyorlar beni. Bakıyorlar ama görmüyorlar. Elimle işaret ediyorum arkaya bakın. Ayağım kaydı o sırada zor tutundum bir ağaca. Alevler gittikçe yaklaşmış ve sesler gök gürültülerini andırıyordu. Toparlayıp kalktım ayağa. Kafamı yine annemle babama çevirdim. Tam o sırada o adamların ve kadının annemle babamı arkadan ittiğini gördüm. Onlar hala gülümsemeye devam ediyorlardı bana.
- Asla seni sevdiğimizi asla unutma.
İkisi de bir anda aleve doğru düştüler.
- Anneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee baabaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Sesim çıkmıyordu, boğazım yırtılıyordu acıdan. Hayır hayır hhayır annem babam alevlerin arasında kayboldular . acıdan tüm beenim kasılıyor. Hayır . alevler onları yuttu. Haykırışları her zerreme bıçak kesiği gibi etki ediyordu. Hayır hayır.
- anne baba sizi çok seviyorum bırakmayın. Hayırrrrrr
Nefes alamıyordum. Alevler gittikçe yaklaşıyor. Yüzüm alev alev. Beni de yutacaklar. Abi Yardım et. Abiiiiiiii
Yataktan fırladığımda yüzüm alev alevdi. Yorganın altına girmişim, taa gözlerime kadar çekmişim. Kan ter içinde uyandım. Yatakta oturduğum o birkaç saniye yüzlerce şükür ettim. Bu rüyalardan nefret ediyorum. Doğruldum yataktan , lavaboda elimi yüzümü yıkamalıyım . Elimi peteklere koydum. Alev alevler. Dışarısı çok soğuk olmalı bu kadar açtıklarına göre.
Yüzümü buz gibi suyla yıkayıp aynada bembeyaz olmuş yüzüme, koyulaşmış göz altlarıma baktım. Kendimi acil toparlamam lazım bu kadar kötü şeyi kaldıramam artık.
Odama dönüp yatağımı topladım. Pencereden dışarı caddeye doğru bakarken içimden rüyamdaki sahne aklıma geldi. Abim. Buz gibi cama alnımı dayayıp duamı ettim:
- Abi çok özledim seni, yanıma gel bisikletinle ne olur ? imkansız biliyorum ama gel
Gözlerimi telefonumun sesiyle açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NURGÜL
ChickLitHayat beklemediğiniz bir yöne gittiğinde ne yaparsınız ? Yoklukla imtihan mı herşeye gözü kapatıp hayata devam etmek mi ?