"Sağolasın Baran."
Elimde küçük bir yama ile saklanmıştım evine. Dost bellemiş, bir ömür minnet duymuştum ona. Fakat şimdi? Nasıl ödeyecektim hakkını? Toprağın 7 kat altında yatar iken nasıl duyuracaktım sesimi?
Belki hissederdi? Hisseder miydi? Ağlasam duyar mıydı sesimi? Sana çok minnettarım, sen benim hayatımdaki en değerli insansın desem işitirmiydi o soğuk kulakları, feryadımı?
"Sağol dostum."
Allah büyük. O temiz kalbini farketti ki, şehit olarak aldı Baran'ı bu kirli dünyadan. Peygamberimize komşu etti. Canım çok acır yokluğundan, çok feryat ederim. Fakat isyan değil bu, asla da olmayacak. Hakkını ödeyemedim ya, o yakar yüreğimi.
"Sağol kahramanım."
Dilimin kötü söz etmeye bile varamadığı, doğunun sınırında vatanım ile cenkleşen leş bir adamın elinden kurtarmıştı beni.
Aslanlarımın üstüne sıktığı, her lanet kurşununu hatırlıyordum o adamın. Katlanamamıştım daha fazla vatanımın askerine silah doğrulatmasına, bu yüzden beni tehdit ettiği silahı ile almıştım canını. Baran yetişmeseydi eğer, tehdit etmeyi bırakın, ellerini sürecekti bedenime."Hadi, gelin ağam." Dedi benimle buraya 1 aydır her hafta gelip, Baran ile dertleşmemi sabır ile dinleyen adam. Baran'ın burada vakit geçirdiği zaman, peşinden ayırmadığı korumasıydı. Askerden gelir alır, askere gider geri verirdi.
"Sende sağol Yusuf. Senin de hakkını ödeyemem."
Dedim bu duygusallığın arasında. Koca çınar gibi adamı duygusallaştırmak istemesem de dilim varmıştı bir kere."Lafı mı olur gelin ağam. Yalnız Turan ağa acele eve çağırdı bizi."
"Hayrola?"
Turan ağa benim buraya geldiğim zaman 1 saatten önce çıkmayacağımı bilirdi. Bu yüzden ses etmez, aramaz, sormazdı. Peki şimdi neden acele çağırırdı beni?
"Bir bilgim yok gelin ağam."
Kafamı sallayarak mezara geri döndüm ve toprağını bir kez daha sevip, öptüm.
"Güle güle." Dedim fısıldayarak. "Kendine iyi bak."Ayaklanıp çoktan yürümeye başlamış olan Yusuf'un arkasına takıldım ve arabaya kadar ilerledim. Yürüyerek gelmek istesem de, izin vermez,
'Baran'a söz verdim. Bırak göz yaşını, ter damlası bile akıtmayacağım yüzünden.' Derdi.E bende el mecbur kabul ederdim sürekli. Benim ile Baran arasında böyle anlamlı bir anı veya söz yoktu. Biz yan yana gelince en yakın arkadaşlar gibi eğlenir, gülerdik. Ciddiye almazdık hayatı. Bu yüzden başkaları ile birbirlerine verdikleri söze saygı duyardım. Onun başka insanlar ile yaşadığı anlara verdiğim değer, Baran'a verdiğim saygıymış gibi hissederdim.
"Hazar ağam." Dedi Yusuf kafasını eğip arabadan inen Hazar'a.
Hazar, Baran'ın küçük kardeşiydi. Yalnızlığı seven bir adam olduğu için ayrı evde yaşar, buralara pek sık uğramazdı. Bizim konuşmuşluğumuz var mı diye sorarsanız da, cevabım olumsuz olurdu.
Gözü gözüme değerdi, bir baş selamı verir geçerdi. Yengesi olduğumdan olsa gerek, hiçbir zaman yüz göz olmazdı benimle. Hoş, Turan ağa hariç kimse bilmezdi benim Baran'ın gerçek karısı olmadığımı. Bırakın gerçek karısı olmayı, Allah katında karısı bile değildim. Bir devlet öyle bilsin diye resmi nikah kıyılmıştı, gerisi faso fiso.
"Babam nerede Yusuf?" Dedi boynunda atan damarları gizlemeden. Neye sinirlenmişti bu kadar?
"Biz de tam yanına gidiyorduk Ağam. Buyrun önden geçin." Diyerek Hazar'a yol vermiş ve "Çardakta." Diyerek bilgilendirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İncir
General Fiction"Gözlerin siyah olabilir fakat içinde yanan ateşi görebiliyorum." Dedi gülümseyerek. "Aynı şey gibi. Imm. İncir?" •••• Aşiret kurbanı iki insan. Fakat bu hikayede ne kuma ne de berdel yok. Mercan Salhan. Aslen yetimdir. Fakat sapık bir adamın eline...