Bölüm 26

5.4K 186 8
                                    

Suratıma baktı..

Sadece baktı ve bir şey söylemedi.

Kırılmış mıydı? Umrumda olmamalıydı.

Peki ben umrumda olmaması gerekirken neden kendimi kötü hissediyordum? Mahkeme sonucunun uzantısı 4 ay sonra değil de şimdi bitmiş olsaydı eğer çekeceğim acı benim olurdu. Fakat şuan çektiğim acı onun acısıydı. Ben de kırgındım. Beni terk edip giden anneme babama olmadığım kadar, kırgındım ona. Sevdiğimi söyleyip karşılığını alamadığım için. Sevmek zorunda değildi de öyle çekip gitmesi bir hayli koymuştu bana.

Kimdim ben? Kızlık soyadım dahi bana ait değildi. Devletin vermiş olduğu ÖZTÜRK soyadı ile yaşamıştım senelerce. Kimseden gerçek bir sevgi almamış, oradan oraya savrulup durmuştum. Tam kendime yol arkadaşı buldum derken onu da kaybettiğimi sanmış, hayatta kalabilmek için mecburi bir evlilik yapmıştım. O da yetmezmiş gibi kocamdan da darbe yemiştim. Terk edilmiştim..

Şimdi ise mutlu olmak istiyordum.

Fakat Hazar ile olamayacağıma da emindim.

Çünkü o beni hiç sevmemiş, ya da öyle davranmıştı.
Bilemezdim..

"Bana inanıyor musun?" Dedi kahve irisleri ile gözlerime bakarak.

İnanmak?

İstiyordum. Ama inanıyor muyum bilmiyordum.

"Bilmiyorum." Dedim dürüstçe. Temelleri dürüstçe atmalıydım.

"4 ay." Dedi yüzünü sıvazlayıp. "Deneme süreci." Diye devam etti. Daha sonra sehpaya bıraktığı sıcak kahveyi avuçları arasına alıp büyük bir yudum yuttuğunda gözlerim yüzündeydi. Anlamaya çalışıyordum. Ne yapmaya çalıştığını..

"Kararın neden değişti?" Dedim benim bile zor duyabileceğim bir sessizlikte. Ama onun da duyduğuna emindim.

"Bir yalan söyledin ve ben ilerisini düşünmeden çekip gittim." Dedi işaret parmağını kupanın ucunda gezdirirken. Gözleri bu sefer gözlerime bakmıyordu. Ya da bakamıyordu.
"O çekip gitmede sadece seni değil oğlumu da kaybettim. Empati kurmadım ya da beni anlamana izin vermedim. Sadece gittim. Şimdi Aytuğ ile bunu telafi edebilmek için bir şansım olduğunu düşünüyorum. Eğer izin verirsen 4 ay bunun için çabalayacağım."

Elimi yanağına çıkartıp, sakallarını okşadım. Uzanıp dudaklarına küçük bir buse kondurduğum da eli elimin üstüne kapanmış, alnını alnıma dayamıştı.

"Bir şeyleri oldurmaya çalışırken seni mahvettim." Dedi sessizce. Duymamı istemiyormuş gibiydi.

"Hazar." Dedim kırgınlığımı gizlemeden.
"Seni çocuklarından ayıramam. Boşanmak istemiyorsan boşanmayız. Fakat bizim.. yani bu aramızdaki şeyin düzelmesi imkansız."

Derin bir soluk alıp bıraktığın da dudaklarına bir buse daha kondurdum ve geri çekilip ayaklandım. Karşısında ağlamak istemiyordum.

"Tek sebep seni sevmediğimi düşünmen mi?"

Öyle ucu açık bir soru sormuştu ki, sanki seviyordu da ben ona inanmıyordum ya da düşüncelerim de yanılıyordum.

İma ettiğini sandığım şeyi anlamamaya çalıştım. Anlarsam umutlanırdım.

Arkamı dönmeden bir süre sessizce bekledim. Kendimi toparlamalı ve öyle yüzüne bakmalıydım.

Fakat toparlayamadım. Sorusuna cevap verecek gücüm yoktu. Sırf beni sevmediği için ona kırgın olduğumu bilmesini istemiyordum. Yaptıklarından dolayı kızmalıydım. Bu böyle bilinmeliydi. Seni seviyorum dediğin de değil de, özür dilerim dediğinde yumuşamalıydım.
Ama gelin görün ki çocuk da değildim. Kendimi kandıramazdım. Bariz bir şekilde dudaklarından çıkacak olan o seni seviyorum lafı bütün kalkanlarımı yerle bir edip, beni savunmasız bırakabilirdi.

İncirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin