"Ne yani şimdi beni sevdiğini mi iddia ediyorsun?" Dedim kahkahalarla. Komik bir tarafı yoktu fakat cümlede ki imkansızlık beni bir hayli güldürmüştü."Mercan'ım, eğri oturup mantıklı konuşalım." Dedi dizimi okşayarak. "Hazar'ın sana kırgınlığının sebebi seni sevmiş olmasından. Sevmese yaptıklarını umursamaz, öğrendiği gibi boşardı. 28 senelik oğlumu tanımıyor muyum sanki."
"Ama ana, boşamaya vakit bulamadı ki. İstanbul'a geldi, yerleşti. Sonra Baha ortaya çıktı falan derken uzadı da uzadı."
"İstanbul'a gelir gelmez Banu'ya diyebilirdi dilekçeleri hazırla diye, niye demedi?"
"Ne biliyim ana. Karıştırma aklımı nolursun, sevmiyor işte. Sevse boşamaz ki."
Derin bir nefes alarak dizimi bıraktı ve oturduğu koltukta biraz daha toparlanıp, "Sen bu adamı sevmiyor musun?" Dedi bir an da.
Gözleri gözlerime öyle yoğun bakmıştı ki, bir an için sevgimden şüphe etmiştim. Ordan bakınca sevmiyor gibi mi duruyordum acaba? Hazar sevgime inanmadığı için mi boşamak istiyordu beni? Belki de haklıydılar. Görmediğim bir şeyi nasıl belli edebilirdim ki? İnsan bilmediği şeyi nasıl uygulardı? Sorun aslında bende olabilir miydi? Ya Hazar ona olan sevgime inanmadığı için beni boşamak istediyse?
Hepsi bir ihtimaldi. Sevginin ne olduğunu bilmediğimden ötürü Hazar'ın da beni sevdiğini düşünmek bu yüzden imkansız geliyordu demek ki.
"Çok seviyorum." Dedim ağrısını göğüs kafesimde hissederek. Onu görmek, benimle konuştuğunu bilmek, dokunuşlarını hissetmek ve kısa sürelide olsa onun olduğumu bilmek içimi sımsıcak yapıyordu. Kaybetmek kelimesi geçtikçe kafayı yiyecek gibi oluyor fakat ne kadar sevsem de onu istediği şeye kavuşturabilmek adına kendimden feragat ediyordum. O öyle mutluysa, ben mutsuz olurum diyordum.
"O zaman sevginin nasıl bir şey olduğuna dair az çok bir fikrin var demektir. Seni kaybetmekten korkuyor ve bunu Baha'yı bahane ederek gösteriyor. Seni görmek istiyor ve Baha'yı bahane ederek yanına geliyor. Şimdi de seni boşamak istemiyor ve 2. Çocuk olursa eğer onda da bunu bahane edecek. Eğer seviyorsan çek kenara konuş. De ki böyle böyle ben boşanmak istemiyorum. Kabul etmezse zaten kaybedecek bir şeyin kalmamış demektir."
Haklıydı. Hem de o kadar haklıydı ki edecek sözüm, iki çift lafım yoktu. Ben Hazar'ı sevdiğimi idda etmeme rağmen onun için özel olarak bir çaba göstermemiştim. Yıkmak istediğini düşündüğüm için buna izin vermiş, altında yatan asıl sebepleri görmemiştim. Sevmese bana bu denli kırılmazdı belki de. İnsanın sevmediği kişinin yaptığı şeyler neden umrunda olsundu ki? Hele dün gece ki anı unutamıyordum. Gözlerimin içine baktığı o yoğunluk aklımı bulandırıyordu. Seviyor olabilir miydi gerçekten? İncitmekten korkar gibi bakıyor, severken güzel seviyordu.
"Haklısın ana." Dedim kafamı eğip gülümseyerek.
Daha sonra ayaklanmış kapıya doğru ilerlemiştim.
"Az dur evladım. Hediyeni vereyim gelmişken." Diyip misafir odasına taşıdığımız bavullarından bir paket çıkarttı.
"Baha'm doğduğunda gelemedik yanına. Vereyim torunumun hediyesini." Diyip acılı bir şekilde gülümsediğin de gözlerim hafiften dolar gibi oldu.
O sıralar Aşirette bir kaç problem olduğundan gelmeye fırsatları olmamış, ben de Baran burada olduğu için pek ısrar edememiştim. Görüntülü bir şekilde bir çok kez konuşsak da, hediye faslı için de kalmış olmalıydı ki birden fazla hediye almıştı.
Zevkli zevkli tulumlar, badiler ve bir çok kıyafetin yanında bir de tam altını elime tutuşturmuş beni mahçup etmişti. Zaten her şeyi onların parasından karşılanmıştı, bir daha bu kadar masrafa gerek yoktu ki.
![](https://img.wattpad.com/cover/123797411-288-k176509.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İncir
Ficción General"Gözlerin siyah olabilir fakat içinde yanan ateşi görebiliyorum." Dedi gülümseyerek. "Aynı şey gibi. Imm. İncir?" •••• Aşiret kurbanı iki insan. Fakat bu hikayede ne kuma ne de berdel yok. Mercan Salhan. Aslen yetimdir. Fakat sapık bir adamın eline...