4 AY SONRA...
"10 gün sonra evleneceksiniz ve hâlâ tek bir kelime dahi konuşmadınız mı?"
Bu konuşan Yusuf'un karısı Züleyha idi. O da benim gibi 20 yaşındaydı ve Baran ölmeden 1-2 ay önce evlenmişlerdi. Severek.
O ve Yusuf'u gördüğüm zaman o kadar mutlu oluyordum ki... O ikisi bana hayatta mutlu insanların da olduğunu gösteriyordu. Mutlu olabileceğimi. Çünkü ne Yusuf'un, ne de Züleyha'nın hayatı hiç kolay geçmemişti.
"Konuşmak zorunda da değiliz Züleyha." Dedim omuz silkerek. Sonuçta biz onlar kadar şanslı olup da severek evlenmiyorduk. Zorla evleniyordu zaten benimle, bir de konuşmasını, yüzüme bakmasını isteyemezdim. Ne ben, ne de başkası.
"Yine de birbirinizi tanımanız iyi olurdu."
Kafamı kaldırıp muhabbeti kapatmasını belli etmek için acı bir tebessüm ettim ve tekrar parmaklarımla oynamaya başladım. Kapı tıklatılıp içeriye Ayşe anne girdiğinde aynı tebessümü ona da gösterdim ve saygıyla ayaklandım.
"Otur Mercan'ım."
Dediği gibi yapıp yatağıma geri oturdum ve onun Züleyha'dan izin ister gibi bakmasını izledim. Züleyha durumu anlamış olmalı ki kafasını eğerek selam verdi ve odadan çıktı.
"Buyur anam." Dedim elimin üzerinde ki eline diğer elimi koyarken. Ona anne dememi kendisi ilk geldiğim gün istemişti. Hiçbir zaman da aksi gibi davranmamıştı zaten.
"Kınalı kuzum. Güzel kızım." Dedi saçımı okşayarak. "Ben sana iki nasihat vermeye geldim."
Can kulağı ile nasihatlarını dinlediğimi belli ederek biraz daha toparlandım ve gözlerime bakan gözlerine diktim bakışlarımı. O kadar güzel bakıyordu ki gözleri, bir kez daha minnetle doldu içim.
"Benim Hazar'ım, Baran'ım kadar yufka yürekli değildir." Dedi elimi okşayarak. Sonra benim gibi yatakta biraz daha toparlandı ve sözlerine devam etti. "Baran'ım hayatı bilirdi. Acısını da, tatlısını da. Fakat Hazar'ım bilmez. Şu zaman kadar eline diken batmamıştır. Hayattan bir darbe dahi almamıştır. Bu yüzden sinirlendiği zaman düşünmez, yıkar döker. Kalbini kırar ama sonra pişman olur. İstanbul gibi medeni şehirlerde büyüdü o. Dert nedir bilmez, sorumluluk nedir daha yeni öğrenir. Şimdi dersin ki bu kadın bana bunları neden anlatır.. Anlatıyorum çünkü, Hazar ile evlendikten sonra karşında Baran'ı göremeyince üzülmeyesin. O bu durumu kabullenene kadar kıracaktır seni, bilirim onu. Sakın ha gücenmeyesin deli oğluma, sabırla bekleyesin."
Ayşe anamın verdiği nasihatler ile ayakta dim dik duracağımı biliyordum. Büyük sözü her zaman doğru ve güvenilir olandı. Bu yüzden asla denilenlerden şaşmaz düzenimi onlara göre kurardım.
"Hadi aşağıya gel." Dedi ayaklanarak. "Hazar'ım da geldi, bi ailecek yemek yiyelim."
"Olur ana, sen in ben üstümü değiştirip gelirim."
Kafasını sallayıp arkasından kapıyı da çekerek çıktı.
Bende çok beklemeden üzerime gri, belden bağlamalı elbisemi giydim ve odadan çıkarak aşağıya doğru adımladım. Normalde de makyajı ve süsü seven bir insan değildim. Bu yüzden hazırlanmam vaktimi almaz, kıyafetimi giyindiğim gibi çıkardım. Bu demek değildi ki bakımsızdım. Giyinişime, duruşuma, temizliğime oldukça özen gösterirdim.
"Hoşgeldin Hazar ağam." Dedim yanımdan yavaş adımlar ile geçen Hazar'a. İlk defa konuşuyorduk ve bu adımın benden gelmesi şok ediciydi. Yani ben ve Hazar ile konuşmak öyle mi? Turan ağamdan bile çekinmezdim Hazar'dan çekindiğim kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İncir
Genel Kurgu"Gözlerin siyah olabilir fakat içinde yanan ateşi görebiliyorum." Dedi gülümseyerek. "Aynı şey gibi. Imm. İncir?" •••• Aşiret kurbanı iki insan. Fakat bu hikayede ne kuma ne de berdel yok. Mercan Salhan. Aslen yetimdir. Fakat sapık bir adamın eline...