"Belki de mor elbiseyi giymeliyim?"Üstümde ki kırmızı elbiseye büyülenmişcesine bakarken, olumsuz anlamda kafasını iki yana salladı.
"Kafayı mı yedin? Hazar buna bayılacak." Dedi adeta çığlık atarcasına. Öyle ki Baha kıpırdanacak gibi olmuştu.
Bakışlarımı uyuduğuna emin olana kadar oğlum da oyalamış daha sonra aynaya geri çevirmiştim."Çok fazla iddalı oldum." Dedim homurdanarak. Alt tarafı Hazar'ın bir iş yemeğine katılacaktık ve bu elbise çok cesurdu. Omuzları düşük, çatal kısmı bir hayli derin dekolteydi. Eteği, elbiseyi kurtarır gibi olsa da sol bacağıma verdikleri yırtmaç, kesinlikle işi bozuyordu. Dizimin neredeyse 1 karış üstüne kadar çıkıyordu.
"Ben hayatımda bu kadar açık bir elbise giymedim ki!"Turan ağa hep söylediğim gibi, edebine adabına düşkün bir adamdı. Bırakın yırtmaçlı, dekolteli elbiseyi, pantolon bile giymem de sakınca gören birisiydi. Ama haklıydı da. Haksızdı diyemem. Sonuçta Mardin gibi namus düşkünü bir şehirde yaşıyorduk. Aksi şekilde laf söz edip insanın canını sıkıyorlardı. Hoş Mardin'de olmasam, ya da Turan ağa'ya rastlamamış olsam böyle açık saçık giyinebilir miydin diye sorsalar, cevabım yine olumsuz olurdu. Yine de böyle cesurca elbiseler giyebilen kadınlara hayran kalmıyor değildim. Özgüven her zaman imrendiğim bir şeydi.
"Kızım Hazar'ın ilgisini çekmek istemiyor musun?"
Söylediği söz ile kaşlarımı çatıp dudaklarımı büzerek Buse'den tarafa dönmüş ve sinirle bakmıştım. Bakışlarım ile gözlerini kapatıp, elini hafifçe havaya kaldırdı ve diğer elini de yüzüne siper etti.
"Birincisi, Hazar'ın ilgisini falan çekmek istemiyorum. İkincisi, bu elbiseyi giyersem emin ol sadece Hazar'ın ilgisini çekmeyeceğim."
Oflayarak ellerini aşağıya indirmiş ve destek alarak yataktan kalkmaya çalışmıştı. Baha'da yatağın üstünde olduğu için biraz zorlansa da elinden tutup çekiştirmemin yardımı dokunmuştu.
"Bırak orasını Hazar düşünsün. Belki kıskanır ve değerini anlar?!"
Kaşlarını havalandırıp, kafası yana doğru eğmiş ve kollarını göğsünde bağlamıştı. Ayaklarımın altına gümüş renginde topuklu bıraktığında kafamı iki yana salladım.
"Bir de moru deneyeyim? Bence o da güzel olacak."
Pes edercesine omuzlarını düşürmüş ve mor elbiseyi alıp askısından çıkartmıştı. Bu kırmızının aksine yırtmaçlı veya dekolteli değildi. Kalp yaka, kalın askılı bir elbise üstümde ne kadar açık durabilirdi ki?
Buse, Baha'nın yanına geri oturup telefonu ile uğraşırken, ben de lavaboya girmiş ve seri bir şekilde üstümü değiştirmiştim. Likralı bir elbise olduğu için kıvrımlarımı anında doldurmuş, üstüme tam oturmuştu.
"Nasıl?" Dedim odaya geri dönüp.
Kırmızıya baktığı gibi bakmaya başlayınca tekrar omuzlarımı düşürmüş ve gözlerimi diğer elbiselere çevirmiştim. Buse'nin dolabından giyinme kararım, hayatımda yaptığım en büyük saçmalıktı. Açık giyinmeyi seven birisi olarak elbiseleri pek bana hitap etmiyordu.
"Ben de bu elbisenin bana yakıştığını zannediyordum güya." Dedi alayla.
Elimden tutup etrafımda bir tur döndürdüğünde bile gözlerim diğer elbiselerdeydi.
"Başka bir şeye bakmak yok. Bunu giyiyorsun. Hem istediğin gibi, açık saçık bir yeri de yok."
Aynaya dönüp baktığımda, dediği gibi göze batan bir yeri yoktu. Haddinden fazla dar oluşu dışında. Sanırım gerçekten bunu giymeliydim çünkü elimdeki en iyi seçenek buydu. Aksi takride ya yırtmaçlı, ya da dekolteli elbiselere kalacaktım. En azından bunu, üzerime kaban alarak örtebilirdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İncir
General Fiction"Gözlerin siyah olabilir fakat içinde yanan ateşi görebiliyorum." Dedi gülümseyerek. "Aynı şey gibi. Imm. İncir?" •••• Aşiret kurbanı iki insan. Fakat bu hikayede ne kuma ne de berdel yok. Mercan Salhan. Aslen yetimdir. Fakat sapık bir adamın eline...