Ediz Altınorak'tan
Öfkeden deliye dönerken, karşımdaki kıza baktım tekrar. Gözlerini devirirken, ayağını yerde ritim tutuyordu. Düşündükçe çıldıracak gibiydim.Resmin altına yaptığı yorumu, daha yeni görüyordum. Ne hakla böyle bir yorum yapabilirdi? Ne sıfatla?
-Sil lan o yorumu! Hemen sil!!!" Tuna, elini omzuma koyarak sıktı. Onun yanımda olması, bu durumdaki en iyi şeydi.
-Sakin ol kardeşim. Siler şimdi." Telefonunu uzatıp, gözleriyle ekranı gösterdiğinde, Nina sildi yaptığı yorumu.
Aden...
Eminim ki görmüştü. Üzülmüştü. Belki biraz, ağlamıştı bile.
Siktir, astımı bile tetiklenmiş olabilirdi.
-Defolsun gitsin." Arkamı dönüp, salondan çıktığımda odama doğru yol aldım. Nefes alamıyordum.
Şakaklarımı, beynime ulaşabilecekmiş gibi sertçe ovalarken, güneş gören bahçeye bakan pencerenin kenarına geçtim.
Aden'i...
Tabiri caizse, köpek gibi özlemiştim.
Birkaç saat önce yaptığım konuşmayı aklıma tekrar tekrar getirirken, kafamı koltuğun yaslandığı pencereye çaktım.
Onu hayatım boyunca bir daha görmesem bile, ondan vazgeçmezdim. Ama Tuna'ya ısrarla attırdığım toplu resim ve sonrasında iki küsür aydır uzaklaşmam sonucu, inandırmıştım buna.
Zayıflamıştı, kıymetlim.
İnce beli daha da incelmişti. Doğum günlerinde, birkaç gün önce, çekilen fotoğrafa baktım. Gülümsemiyordu.
Üstündeki elbise bile onun zevki değildi. Aden siyah sevmezdi, nereden çıkmıştı straplez siyah elbise? Pembe, askılı bir kıyafeti tercih ederdi.
Önceden...
Kafamı birkaç kez daha pencereye geçirdim.
Ondan, onun için uzaklaşmak çok zordu.
O zarar görmesin diye ilk zararı vermek...
Yaptıklarımın sebebini, Savaş amca ve kısmen Tuna hariç kimse bilmiyordu. En iyisi buydu. Aksi halde, Aden'i nasıl uzaklaştırırdım bilmiyordum.
Tek bildiğim, onu çok fazla üzdüğümdü. Yıktığım, paramparça ettiğim... Belki haysiyetsiz Yiğit'ten bile çok üzmüştüm onu.
Normalde hiç yapmadığım halde, sünger gibi çekiyordum alkolü. Her gün, yatakta sızıp kalmamın nedeni buydu.
Ayakta durmamın tek sebebi babamdı.
Kendimi buraya bir türlü uyduramıyordum. Sokak köpeklerini besleyemiyor, namaz kılmıyor, çalar saatle erkenden uyanmıyor, küçük kuzenlerimi okula bırakamıyor, kafede çalışamıyordum. Günahlarımda boğulduğumu biliyordum.
Aden'i göremiyordum.
Sesini, kokusunu, nefes almadan konuşmasını, bana bakarken içinin eridiğini görmeyi...
Özlemiştim işte.
Babam "Bir adamın kalbine hasreti sokan kadın, onun en büyük zaafıdır." Demişti.
Benim hasretini çektiğim iki kadın vardı bu hayatta.
Biri annemdi.
Diğeri Lina. Bu değişmezdi. Değişmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçarı Aşk (THB-2)
RomansAden Lina, babasından aldığı neşesi, annesinden aldığı sivri dili, daima havada gezen burnu ve her insanda etki bırakan badem gözleriyle tam bir 'plaza kızı'ydı. Adriana Lima'nın türkçe versiyonuydu. Beyaz atına veyahut fiyakalı bir arabaya binen pr...