Kararsızlık-40

303 18 2
                                    

         Bu bölümü yazmamda yardımcı olan arkadaşıma çok teşekkür ediyorum :)                                                                    

                                                                                 31.BÖLÜM

                                                                                     AMARI

   Gözlerimi açtığımda ormanın önünde beliren kadının silüeti parçalara ayrılarak üstümüze geliyordu.Gözlerimi silüetten ayıramayarak kısa bir duraksamadan sonra üstümdeki ağırlığın Ulfred'in dehşetle kasılmış bedeni olduğunu farketmem birkaç saniyemi aldı.Hızla doğrulmaya çalışarak Ulfred'in ağır bedeninin altından sıyrıldım ve birkaç hamlede kadına yetişmeye çalışarak ellerimi göğe uzattım fakat bunlar sadece ormanın zihnimi yanıltmak için oynadığı belirsiz bir oyundan ibaretti.

   Anın içerisinde yaşadığım şaşkınlık ve dehşetten sıyrılarak hızla arkama döndüm ve haykırışların sahibi arkadaşlarımı farketmem fazla uzun sürmedi.

   Haykırışların arasından yükselen acı bir fren sesiyle bakışlarımı büyük bir toz bulutunu arkasında bırakarak yanımıza gelen parlak siyah Jaguar'a çevirdim.Kim olduğunu tahmin etmek oldukça kolaydı.İstenmeyen misafirimiz Dustan'dan başkası değildi.Jaguar'ın kapısı hışımla açıldı ve tahminimde yanılmadığımı anlamıştım.Siyah tişörtü,koyu renk jeani ve kaba botlarıyla Dustan karşımızda belirdi.Birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapattı ve yanıma yaklaştı.

   Gözlerimi üstüne dikerek delici bir bakış attım.Biraz alaycı ve oldukça gergin bir tavır takınmaya gayret gösteriyordum.

   "Senin burada ne işin var?"diye çıkıştım ve ellerimi başparmaklarım onu gösterir vaziyette havaya kaldırdım.Sorduğum soruyu duymazdan gelerek saçlarını geriye doğru attı.Eliyle düzelttikten sonra çarpık bir gülümsemeyle konuşmaya başladı.

   "Burada ne oldu böyle?Hepiniz küçük sevimli hayaletler görmüş gibisiniz"dedikten sonra elini saçlarıma uzatarak birkaç teli düzeltti.

  "Saçların dağılmış tatlım"dedi ve peşisıra isterik bir kahkaha patlattı.Sert bir hamleyle elini ittim ve bir adım geri çekildim.

  "Bak ne diyeceğim Dustan birkaç dakika önce gerçekten dehşet verici bir şey yaşadım ve bunların gerçek olduğuna 10 dolara bahse girebilirim ama eğer gerçek değilse ben bir akıl hastasıyım demektir ki bu imkansız...."

  Lafımı keserek araya girdi.İğrenç bir gülümsemeyle;

"Bana ikinci seçenek daha muhtemel gibi göründü"dedi.

  İçimde patlayan öfke fırtınasını dizginlemeye çalışarak ve onu hiç duymamış gibi davranarak devam ettim "Ve şu an en son istediğim şey senin o bayat esprilerin ile durumu daha da zorlaştırman.O yüzden ne diyorum biliyor musun sevgili kuzenim,o sevimsiz koca kıçını da al ve hemen uzaklaş buradan!"
   Dustan bu ani ve sersemletici çıkışımın karşısında afallamış görünüyordu.Oldukça sert ve kendinden hiç beklenmeyen bir ciddiyetle başını hafifçe önüne eğdi ve gözlerini yere sabitledi.
   "Burada ne olduğunu bilmek istiyorum Amari,seni merak ediyorum...benim...iyi olduğunu bilmek bana iyi gelecektir."  
   Bana hiç bakmadan konuşuyordu ve bu beni sersemletmişti.Yüzünü göremesemde sesinin o ciddi tınısını hissetmiştim.Bu Dustan için alışkın olduğum bir durum değildi.Tam derin bir nefes alıp konuşmaya başlayacakken Ulfred aramıza girdi,elini nazik fakat sert bir şekilde Dustan'ın omzuna koydu,aramızdaki mesafeyi açtı.
   "Onu bugünlük rahat bırakmaya ne dersin?"diye imalı bir çıkış yaptı.Dustan doğrudan Ulfred'e bakarak hiç tereddüt etmeden omzundaki elini indirdi ve "Onu ne zaman rahat bırakacağımı sana soracak değilim"dedi.Ulfred'in çenesinde seğiren kasları görebiliyordum ve bu içimin ürpermesine neden olmuştu.Birkac adımda aralarına girdim "Sorun yok"diye ikaz ettim.Bunu doğrudan Ulfred'e bakarak söylememiştim fakat o,bunu ona söylediğimi anlamıştı,birkaç adım geri çekildi.Yüzüne teşekkür eder gibi bir bakışla baktım.Tepki vermedi fakat gözlerinde parlayan öfkeyi hissedebiliyordum.
   Dustan'a baktım,yumuşak bur gülümsemeyle cevap verdim "Ben iyiyim"
   Dustan bu cevabım karşısında hafifçe başını eğerek beni onayladı.Ardından devam etti.
   "Peki burada ne oldu böyle,ben bir anlam veremiyorum"
   Birkaç nefes alımlık sessizlik çöktü.Dustan bir bana bir Ulfred'e bakıyordu.Bakışları hepimizi gezindikten sonra tekrar bende sabitlendi.Bir cevap ararcasına gözlerime odaklandı.Sesimin çatlak çıkmamasına özen göstererek boğazımı temizledim ve olanları bir çırpıda anlattım.Dustan kendinden beklenmeyen bir serinkanlılıkla beni dinliyor ve yüz hatları bir kasılıp bir gevşiyordu.Konuşmamı bitirdiğimde kafasını salladı.Elini yumruk biçiminde ağzına götürdü ve hafifçe öksürdü.
  "Demek tükürükler saçarak bağırmana ve bir cadı gibi görünmene neden olan buydu ha!" dedi ve neşeli kahkahası etrafımda yankılanarak kulağımın çınlamasına neden oldu. Ellerimi belimin iki yanına koydum,şaşkınlık ve öfke arasında kararsız kalmış manidar bir bakış attım.Tam ona iğneleyici ve oldukça hakaret içeren sözlerimi sıralamaya başlayacakken durdum ve çenemi kapattım.Elimi havada umursamaz bir hareketle salladım   "Unut gitsin"
    Arkasından bir kahkaha ordusu daha kafamın içini işgal etmeye başladı ama bu umrumda değildi. Bir şey söylememe gerek yoktu. O Dustan'dı,o asla değişmezdi.
   Birkaç uzun dakika sonra yaşadığımız anın etkisinden çıkmaya çalışarak büyük bir taşın üstüne çökmüştüm ve öylece kalakalmıştım.Karanlık kadının havadaki korkunç siluetini hatırladıkça kalbim çarpıyordu.Beni cağırışı ise hala kafamın içinde yankılanıyordu.Korkmuyordum,bu korku değildi ve buna emindim. Bu tamamen endişeydi.Başıma geleceklerden endişeliydim ama bunu önemsemiyordum.Bunun benim için bir önemi yoktu.
   Şiddetle kafamı bir sağa bir sola salladım ve o ana kadar başımı kollarımın arasında diz kapaklarıma doğru eğdiğimi farketmemiştim. Hızla doğruldum ve başımı kollarımın arasından kurtardım. Karşıma baktığımda Ulfred sırtını bir ağaca yaslamış,kollarını göğsünde birleştirmiş ve gözleri kapalıydı.Yüz hatları oldukça gergindi ve bu haliyle bir şeyler düşündüğü aşikardı.Diğer tarafa baktığımda ise Birdena bacaklarını önünde bagdaş kurmuş oturuyor,yerdeki papatyaları kopartıyordu.Yuonne ve Genna ise aralarında sessizce bir şeyler mırıldanıyordu.Dustan'ın tarafına bakmak istemememe rağmen bakışlarımı o yöne çevirdim.O da etrafa bakınıyor ve görünen o ki gayet rahat bir şekilde volta atmakla meşguldü.
   Zihnimden Dustan'la ilgili sinir bozucu düşünceleri uzaklastirdim ve diğerlerinin sıçramasına neden olacak ani bir hareketle ayağa fırladım.Diğerlerinin aksine Ulfred yerinde duruyordu,tek fark artık gözleri açıktı ve bana bakıyordu. Bakışlarımı herkesin üstünde gezdirdikten sonra ormana çevirdim. Sesimin kararlı ve ciddi bir tını yakalayabilmesi için kendimi toparladım.
  "Hadi şu işi yapalım artık"
   Bunu gayet sakin ve kararlı bir şekilde söylemiştim.Sanki boş bir mağarayla konuşuyormuşçasına kendi sesimin yankısından başka hiçbir şey işitmemiştim.Burada benden başka herkes susmayı tercih ediyordu.Ormana bakmaya devam ediyordum ve bakışlarımı oradan ayırmadan konuşmaya devam ettim.
  "Sizin bunu yapabileceğinizden emin değilim ama ben şimdi bu ormana giriyorum.Bilmem farkında mısınız?Biz burada bir amaç için toplandık ve ben bunu gerçekleştirmeden asla geri dönmeyeceğim."
  Herkesin bakışlarını üzerimde hissediyordum,bu vücuduma binlerce bıçak darbesi almışım hissi yaratıyordu.Çok geçmeden ince bir ses duyuldu.
  "Bu ormana girip girmememiz konusunda asla kararsız değiliz Amari.Buraya gelme amacımızı hepimiz çok iyi biliyoruz ve bunun farkındayız"
   Sözlerin sahibi Genna'ydı.Bakışlarımı onlara çevirdim,tam konuşmak için ağzımı açmışken Ulfred'in sesi zihnimin içine süzüldü.       "Buradaki amacımızın ne olduğunu elbette hepimiz biliyoruz"
   Duraksadı ve derin bir nefes aldı.
   "Ama senin o ormana girip girmemen konusunda kararsızım Amari.O karanlık kadının seni nasıl cağırdığını ve senin o ormanda ne tür bir tehlike içerisine gireceğinden hiçbirimiz emin değiliz"
  İçimde patlayan öfkenin yüzüme yansımasına izin verdim.
   "Benim bu ormana girip girmemem konusundaki fikrin umrumda değil Ulfred.Oraya geliyorum ayrıca..."
   Sözümü bitirmeme fırsat vermeden araya girdi.
   "Senin için endişelendiğimi anlaman bu kadar mı zor!" diye haykırdı.Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak ağzımı açtım ama ben sözlerimi ağzımdan çıkaramadan Ulfred konuşmaya devam etti.
  
  " O orman senin için tehlikeli olacak...bunu biliyorum..."
   Birkaç saniye önceki öfkesine göre bunu çaresizlik içinde söylemişti.      Sakince
   "Bak"
  Sesimin rahat çıkmasına gayret ederek
  "Benim icin endişelendiğini anlıyorum ama burada kendimle ilgili kararları vermek bana düşer ve ben kararımdan eminim."
   Doğrudan Ulfred'e bakıyordum. Gözleri gözlerime kenetlenmişti ve bana yalvarır gibi bakıyordu. Arkadan gelen bir ses bakışlarımı o tarafa yöneltmeme neden
oldu.
   Ulfred'in bakışlarının ise hala üzerimde gezindiğinden emindim.
   "Bence bu konuda Amari haklı. Buraya hepimiz bir amaç için toplandık ve bunu yapmak zorundayız.Bu yola beraber çıktık ve beraber bitireceğiz.Sonuçları ne olursa olsun"
Konuşan Yuonne'ydi. Ona minnet dolu bir bakış fırlattım.Ardından Birdena'nın sesi duyuldu.
  "Yuonne'ye katılıyorum.Bu ormanın kim için ne tür sonuçları olursa olsun buna katlanmak zorundayız"
   Birdena'ya da dudak hareketleri ile sessiz bir teşekkür gönderdim.
   Tam o sırada Dustan'ın sesi zihnimi parçalara ayırarak ilerlemeye başladı.
    "Bak Amari..."
Konuşmasına fırsat vermeden elimi ona doğru doğrulttum ve hiddetle karşılık verdim.
    "Kes sesini! Senin bu konuda konuşmaya asla hakkın yok!"
Bu sözleri bir anda çığlık atar gibi söylemiştim.Dustan bir adım geri çekildi ve ellerini önünde kalkan gibi koruma vaziyetine getirdi.Gardını aldı bir boksör gibi
dikildi.
   "Birde sol krose görelim küçük cadı" dedi ve bir kahkaha attı.
    Onu duymazdan gelerek bakışlarımı önüme çevirdim.Ormana bakıyordum.Dışarıdan mükemmel görünüyordu ve bu beni büyülüyordu.
    Çok geçmeden kolumda bir sıcaklık hissettim.Döndüğümde Ulfred'in bileğinin kolumu nazikçe kavradığını gördüm.Bakışlarımı elinden çekip yüzüne yönelttim. Karşı konulamaz derecede itaatkar bakışları benimkilerle buluştu.
"Ne olursa olsun seni koruyacağıma yemin ederim.Seni bir daha kaybetmeyeceğim"
  Kalbimi yırtan ve beni delip geçen bu sözler bir an için duraksamama neden oldu.
  Ulfred'e baktım ve hiçbir şey söylemeden ona vaat dolu bir bakış attım.Ardından kolumu güçlü bileğinden kurtarıp arkama döndüm. Sesimin en kararlı tonuyla konuşmak için çabalıyordum. Sesimin bu kadar kudretli çıkmasına kendimde şaşırarak konuşmaya başladım.
  "Hadi yapalım şu işi"
   Ormana doğru uzanan patika yoldan ilerlemeye başlamıştık.Öğle güneşinin kavurucu sıcağı altında eridiğimi hissediyordum.Buna rağmen etrafımdaki güzellikler başımı döndürüyordu.Parke taşı zeminli patika yolun dört bir yanını kuşatan yemyeşil ağaçlar,bizlere tarifi imkansız bir görsel şölen sunuyordu adeta.İrili uzunlu yaşlı ağaçlardan burnumuza dolan taze yaprak kokuları heryerdeydi.
   Ağaçların dallarında ötüşen kuşların eşsiz melodisi her yanımızı sarmalamıştı.Etrafta uçuşan uğur böceklerinin bize uğur getirmesini dileyerek yürümeye devam ediyordum.Ayaklarımızın altındaki taze çimenlerin yumuşaklığı içimden derin bir zevk dalgasının geçmesine neden oluyordu.Rengarenk çiçekler bir senfoniyi andırıyor,anason kokuları iliklerime kadar işliyor ve beni adeta sarhoş ediyordu.
   Bütün bir yolu neredeyse hiç konuşmadan gelmiştik.Üzerimizde biraz şaşkın,biraz da hüzünlü bir sessizlik hakimdi.Başımı hafifçe yanıma eğip göz ucuyla hemen yanımda yürüyen Ulfred'e bir bakış attım.Etrafını kolaçan ediyor,bir sağa bir sola bakıyor,gördüğü güzellikler karşısında dudakları hafif bir tebessüm ile bükülüyordu.Onun bu halinin dünyayı yeni keşfeden bir bebeğe benzediğini düşünüyordum.
Uzun zamandan sonra onu ilk defa böyle görmek beni hoşnut etmişti.               Uzun boyu,dar tişörtünün altından belli olan sert hatları küçümsenmeyecek türdendi.Daha da önemlisi o sevdiğim adamdı. Birkaç dakika öncesine kadar beni koruyacağına yemin etmiş beni bir daha kaybetmek istemediğini söylemişti.Geçmişte yaşanan bütün kirli anılarımıza rağmen içimde bir yerlerde ona hâlâ güveniyordum.O an benim için zaman durmuştu,bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.Olduğum yerde donakalmıştım.Ayaklarımı artık ben yönetmiyordum.Bütün saç tellerimden binlerce ağrı kafamın içine hücum ediyordu.
   Bütün bu düşüncelerimin arasından sıyrılıp çıkmama neden olan Ulfred'in sesindeki o tatlı tını oldu.Bilincim yerine gelmişti ve o ana kadar Ulfred'in kulağıma eğilmiş bir şeyler fısıldadığını yeni farketmiştim.Geri çekildim ve yürümeye devam ettim.Sanki kafamın içindeki bir silgi bütün anılarımı siliyordu.Birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapattı ve bana yetişti.Artık yanyana yürüyorduk,kollarımız hafifçe birbirine sürtünüyordu.İçinde bulunduğum zamanın ve mekanın farkında değildim.Bir yanım buradaydı ama bir yanım değildi.Sessizce,
  "Beni duydun mu?"
Bu soruyu bana yönlendirmişti. Hafifçe başımı kaldırarak yüzüne baktım ve başımı iki yana salladım, konuşmaya çekinmiştim.
  "Bana uzun zamandır böyle bakmamıştın diyordum ama sen bunu duyamayacak kadar derinlerdeydin"
   Nedenini bilmiyordum ama yanaklarımın hafiften kızardığını hissedebiliyordum ve bu kendimi aptal gibi hissetmeme neden oluyordu.Yumuşacık bir sesle fısıldadı.
  "İşte bunu çok özledim..."
   Bunu derken başparmağının üstüyle nazikçe yanağımı okşamıştı. Okşayışının verdiği haz beni alıp götürmüştü.Gerçeğe dönmem birkaç saniyemi almıştı.Biz bu durumda olmamalıydık böyle olmamalıydı,o bunu haketmiyordu.Sertçe elini yakaladım ve ona doğru ittim. Sesimin olabildiğince öfkeli çıkmasına özen gösteriyordum.
  "Bir daha asla bunu yapma,beni anladın mı?Sakın bir daha deneyeyim deme"
   Afallamış görünüyordu.
"Afedersin, bunun için üzgünüm"
Sesi buruk çıkmıştı,bu alışkın olduğum bir şey değildi.
  Bir süre boyunca yola sessizce devam ettik.
  "Aslında bunu yaptığım için üzgün değilim"
   Şaşkın gözlerle yüzüne bakıyordum,neyi kastettiğini anlamadığımı farketmişti.
  "Sana dokunduğum için üzgün değilim.Bana neden bu kadar uzak davrandığını anlamıyorum"
   Bakışlarımı ondan çekip yola sabitledim,verecek bir cevabım yoktu.
  "Seni kaybetme korkusu beni üzüyor.Bugün bu ormana girmeni istemememin nedeni de bu.Bunu bir kez yaşadım,bir daha olursa...dayanabileceğimi sanmıyorum"
  İçimde sessiz bir çığlık koptu.Bu adam kalbimi parçalara ayırıyordu.
"Senin gördüklerini gördüm... Rüyanda gördüklerini biliyorum. Bu beni korkutuyor.Ya bu da karanlık kadında olduğu gibi sana oynanan bir oyunsa..."
  Diyecek hiçbir şeyim yoktu.İşte o anda elleriyle beni tuttu ve yüzümü kendisine bakmam için zorladı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu.Ona direniyordum ama nafileydi.Gözlerini gözlerime kenetledi.
  "Eğer bu rüyada bir oyunsa bugün bu ormandan çıkamayacağımızı biliyorsun degil mi?"
   Ellerinden kurtulmak için direniyordum ama güçlü kolları beni kendine sabitlemişti.
  "Kendi adına konuş.Ben bugün bu ormandan çıkacağım amacıma ulaşacağım ve burayı terkedeceğim. Sana gelince, seninse canın cehenneme" Bunu alçak sesle ve sakin bir tavırla söylemiştim.
  "Kendimi düşünseydim şu an burada senin yanında olmazdım.Neyin var senin böyle,ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum.Rüyanda gördüğün her kimse o baban olmayabilir.Seni buraya kendi çıkarları için çağırıyor olabilir"
  "Bu umrumda bile değil.Onun babam olma olasılığı bile her şeyi göze almama yetti.Benim şüphelerim yok Ulfred"
   Kollarının arasında debeleniyordum,bu beni yormuştu.
  "Bırak beni"
   Söylediğim sözle yapması gereken büyük bir tezat içindeydi.Beni bırakmak yerine daha çok kendine çekti.
   Gözlerime kenetlendi ve bir kalp atımlık saniye boyunca öylece gözlerime baktı.
   "Bana ne yapmaya çalıştığını söyle,ben herhangi biri değilim senin sevgilinim"
  Yaşadığım şokun etkisinden sıyrılarak kendime geldim.Ben ne yapıyordum böyle?Biraz sonra beni öylece bıraktı ve yürümeye başladı.     Ardından yürüdüğüm birkaç dakika boyunca bu ormanın benim üzerimde iyi bir etkisi olmadığını anlamıştım.Hafızam bir gidip bir geliyor beynimde uğultular yankılanıyordu.
   Ormanın girişine sadece birkaç metre uzaklıktaydık.Adımlarımı sıklaştırdım ve daha hızlı yürümeye  başladım.
   Ormana girmemize çok az mesafe kalmıştı.Başımı havaya kaldırdım. Güneş ışıkları görüşümü engelliyordu. Ormanı daha net görebilmek için elimi gözlerimin üstüne siper ettim.Orman dışarıdan ucu bucağı belli olmayan apayrı bir dünyayı andırıyordu.Her şeyi içine çekip yok edebilecek bir dünya. 

  Ormana girmemize birkaç adım kalmıştı,vücuduma hücum eden adrenalin dalgasını hissedebiliyordum.Ormanın girişinde durduk ve hepimiz birbirimize baktık.   Birkaç saniye sonra ilk adımı atacak cesareti yakalayıp kendimi ormanın kollarına bıraktım.

İKİZLER ORMANI:KARARSIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin