Draco
Lanet herif yine beni çağırıyordu. Ölüm yiyen olmaktan nefret ediyordum. Yüzümü yıkadım ve tuvaletten çıktım. Snape'in yanına doğru gitmeye başladım. Benim için bahane bulmalıydı. Okulda olmadığım zamanları açıklamalıydı.
Snape'in odasına girdiğimde odada ağır bir koku vardı. Bu adam hiç temiz olmaz mıydı? Yağlı saçları yüzünü kaplıyordu. Ona, Karanlık Lord'un beni çağırdığını söyledim. Kafasıyla onayladı. Anlaşılan artık bana da, Potter'a davrandığı gibi davranacaktı.
Snape'in odası zindanlarda olduğundan merdivenlerden üst kata çıkmaya başladım. Hemen önümde iki Slytherin'li öpüşüyordu. Beni görünce ayrıldılar. Ama ben onları geçer geçmez tekrar öpüşmeye başladıklarından emindim.
Okulun kapısından çıktım. Bu saatte kimse dışarda olmazdı. Ama öğretmenler olurdu. Etrafıma baktığımda hiçbir öğretmeni görmedim.
Hogwarts'tan, cisimlenebileceğim kadar uzaklaştıktan sonra, neredeyse alev alacak kadar yanan kolumdaki işarete bastım.
Voldemort son zamanlarda benim ailemin evinde kalıyordu. Evimi özlemiştim. Ama gelir gelmez tiksindim. Bana, sanki üstün olduğumuzu düşündürüyordu. Safkanların üstün olduğunu düşündürüyordu.
Bundan tiksindim. Artık öyle biri değildim. Burdan çıkmak için can atıyordum.
Kapıyı ağır ağır açtım. Ordaydı. Soluk teni beyaz bile değildi sanki, neden insan gibi değildi? Başına ne gelmişti de böyle olmuştu?
"Gel."
Korkmaya başladım. Korkmakta haklıydım. Bana seslenirken, ismimi kullanırdı. Şu an büyük ihtimalle hiç keyfi yerinde değildi ve ben nedenini biliyordum.
"Sana bir görev verdim. Ama sen beni, hayal kırıklığına uğrattın. Tıpkı ailen gibi, sen de yüz karasısın."
Sesini hiç yükseltmemişti. Ama ben, onun şu anda sinirden köpürdüğünü biliyordum. Ne yapabilirdim? Konuşmam gerekiyordu.
"Lord'um, daha sene bitmedi."
"Zamanın farkında olmadığımı mı ima etmeye çalışıyorsun?""Elbette hayır efendim."
Bana ilk defa baktı. Gözbebekleri yok denecek kadar inceydi.
"Kendi başına bir dolabı tamir edemeyecek kadar aciz misin? Ölüm yiyenlerin adına leke sürdün."
Ben daha konuşamadan asasını çıkarmıştı.
"Crucio!"
Bütün vücudumu tarif edilemez bir acı kapladı. Her yerime kılıçlar batıyor gibiydi, kızgın demir değdiriyorlar gibiydi, iğneler batırıyorlar gibiydi! Çok canım yanıyordu! Çığlıklarım evin her yerine yayılıyordu.
"Seninle işimiz daha bitmedi."
Zar zor ona baktım. Tüm enerjim de, ona bakmamla bitti.
"Asam Potter'a karşı işe yaramıyordu. Bugün, bir ölüm yiyenimden asasını aldım. Onu üzerinde denemek için birini arıyordum. Büyüler işe yarıyor mu diye." İlk defa güldü.
İnsana sadece vücut olarak benzemiyordu. O insan olamazdı. İnsanlar bu kadar acımasız olamazdı.
Asasını tekrar kullandığında, kendi çığlıklarımı bile duyamaz oldum.
Hermione
Draco'yu, dün akşam, Snape'in cezasına gittiğinden beri görmemiştim.
Salondan dışarı çıktım. Tam aritmansi sınıfına gidecekken, bir kalabalık gördüm. Giriş kapısının önünde, bahçede, yerde olan birinin etrafına toplanmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love or Life {Dramione}
FanfictionDraco ve Hermione'nin aşkı gerçekleşseydi, seri nasıl biterdi? Serinin 6. Ve 7. Kitaplarını bambaşka bir açıdan okuyun ve Draco ile Hermione'nin şehvetli aşkına ve tehlikeli maceralarına ortak olun...