Draco
Ollivander'i ve o cini sorguladıktan sonra Harry aceleyle dışarı çıkmıştı. Hermione ve ben ise Bill Weasley'in bu döküntü ama kendince bir havası olan evinin dışında, çimlerde oturuyorduk. Güneş gökyüzünü turuncuya boyamıştı. Karanlığa evrilmesine az vakit kalmıştı, dolayısıyla bu günbatımının keyfini olabildiğince çıkarmaya çalışıyordum. Hermione bana sordu. "Sence bu işin sonu nereye gidiyor Draco?" Neredeyse 5 yıl boyunca bana soy ismimle seslendiğinden ötürü bana her adımla seslendiğinde karnım gıdıklanıyordu, öyle ki yüzümde küçük bir gülümseme beliriyordu. "Güneşli günler göreceğimize inanıyorum. Voldemort'un sebebiyeti olan bu karanlığın dağılacağına inanıyorum. Ama büyücü dünyası bu kadar bölünmüşken oluşacak o parlak geleceğin hızlı söneceğinden korkuyorum. Hiç kimsenin son büyücü olmadığı gibi, Voldemort'un da son karanlık lord olmayacağını düşünüyorum. Kalbi kötülükle dolu olan büyücüler elbet olacak ve büyücü dünyası yeniden ikiye bölünecek. Ama bütün bunlardan önce Voldemort'un kaybedeceğini düşünüyorum. Buna inanıyorum." Hermione dediklerimden etkilenmişe benziyordu. Gözlerini açmış, dudaklarını büzmüş, kaşlarını germişti. "Peki kaybedeceğinden nasıl bu kadar eminsin?" Bu soruyu kendime de sormuştum, bu yüzden cevabım belirliydi, ve ağzımdan hızlı bir şekilde çıktı. "Çünkü onun uğruna savaştığı tek şey kendisi. Kendisinden başka hiçbir şeyi önemsemiyor. Bu insanlar her zaman kaybetmişlerdir. Ne kadar uzun süre direnseler de..." Ayağa kalktım. Herm'ün ellerinden tuttum ve onu da ayağa kaldırdım. Karşılıklı duruyor, birbirimizin gözlerine bakıyorduk. "Ama biz çok daha fazlası için savaşıyoruz. Ölmüş büyüklerimiz ve sevdiklerimizin intikamı için savaşıyoruz. Büyücüler acı çekmesin diye savaşıyoruz. Bundan sonra doğacak büyücüler kendilerini karanlığın çukurunda bulmasınlar diye savaşıyoruz. Bu yüzden kazanacağız. Buna inanıyorum, buna inanmalıyım." Hermione bana yaklaştı. Alnı çeneme ancak geliyordu. Nefesini boynumda hissediyordum ve biraz gıdıklıyordu. Aramızdaki o çekimle tam onu öpmek üzereyken daha önce kendime hiç sormadığım, ve tokat yemiş gibi hissettiğim o soruyu sordu. "Peki tüm bunlar bittiğinde, biz de hayatta kalacak mıyız?"
Ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Elbette kalacaktık. Kalacak mıydık? Hermione'nin sorduğu bu soru, uzun zamandır içimde olmayan bir duyguyu uyandırdı: korku... Aklımda bir senaryo belirdi aniden. Yere çömelmiştim. Yere boylu boyunca uzanmış Hermione'nin elini tutuyordum, gözyaşlarım Hermione'nin koluna düşüyordu. Yüzü kararmıştı, elleri beyazlaşmıştı, yüzünde donuk bir ifade vardı. Hermione bana doğru kalan son nefesiyle fısıldadı. "Beni kurtarabilirdin, herkesi kurtarabilirdin, ben sana... sana güvendim." Ve yüzündeki son yaşam belirtisi de kaybolduğunda acıyla gökyüzüne haykırdım.
"Draco iyi misin?" Diye sordu tanıdık bir ses. Hermione'nin sesiydi bu. Karşımdaydı, canlıydı, her zamanki gibiydi. "Donup kaldın, ne düşünüyordun?" Kelimeler ağzımdan çıkmıyordu. Malfoy özgüvenimin tek bir soruyla, tek bir ihtimalle kaybolacağını düşünmemiştim. Bu kadar kolay mıydı? Gerçekten ne kadar olmadığımı düşünsem de, kırılgan mıydım? "İyiyim. Önemli bir şey değil. Tüm bunlar bittikten ve biz hayatta kaldıktan sonra ne yapacağımızı düşünüyordum." Hermione'nin ilgisini çekmiş gibiydim. Doğru cümleleri kurduğum için içimden kendimi tebrik ettim. "Öyle mi? Ne planlıyorsun peki?" Diye sordu. "Deniz kenarında müstakil bir evimiz var. Ateşviskilerimizi yudumlarken çocuklarımızın oynayışını izliyoruz. Hava sıcak ve nemli, ama akşam olduğu için çok da rahatsız etmiyor. Müzik açıyoruz, o ılık yaz akşamına yakışır şenlikte bir müzik eşliğinde ayağa kalkıyoruz. Ben elimi senin beline doluyorum, sen kolunu benim omzuma atıyorsun. Sağa sola sallanıyoruz. Siz buna muggle dünyasında dans diyorsunuz. Ben buna asla alışamamışım, bu saçma sallanışın dans olduğunu asla kabullenememişim... Ama yine de yapıyorum, çünkü karşımdaki kişi sensin, beraber sallandığım kişi sensin. Senin için dans ediyorum..." Hermione gülümsüyordu. Koluma sarıldı. "Bir kızımız bir oğlumuz olsun." Dedi. Yanakları kızarmıştı. Gözbebekleri büyümüş, göz kapaklarını gülümsemenin yüzünde oluşturduğu etkiyle kısmıştı. Gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. "Bir Gryffin alalım. Birkaç tane baykuş, bir de kedi..." dedi heyecanla. Arzuladığı şeyleri arka arkaya sıralamaya başladı. Nefes almadan konuşuyordu neredeyse. Ağzından çıkan her kelime aklımda bir düş, kalbimde bir çırpıntı oluşturuyordu. Onun bu tatlı heyecanının çekimine daha fazla dayanamadım ve ona doğru yaklaştım. Bu hareketimle birlikte o da sessizleşti ve bana yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love or Life {Dramione}
FanfictionDraco ve Hermione'nin aşkı gerçekleşseydi, seri nasıl biterdi? Serinin 6. Ve 7. Kitaplarını bambaşka bir açıdan okuyun ve Draco ile Hermione'nin şehvetli aşkına ve tehlikeli maceralarına ortak olun...