20. Bölüm/ Slughorn'un anıları

272 18 1
                                    

Draco

Dobby parmağının bir şıklatmasıyla dolabı düzeltti. Ne kolay ama? Bu, sinirlenmeme neden oldu. Ben yıl boyunca uğraşıyım, ev cini tek parmak şıklatmayla hallediyor.

Dobby ağlayarak odadan dışarı çıktı ve cisimlendi.

Önüme döndüm. Nihayet, kusursuz duruyordu. Deneme yapmalıydım. İhtiyaç odasına, denek olarak kullanmak üzere bir kafes dolusu kuş getirmiştim. İki tane kalmıştı.

Kuşu kafesten çıkardım ve dolabın içine koydum. Kapağı kapattım ve biraz bekledim. Kapağı tekrar açtığımda kuş yoktu.

Zaten sıkıntılı olan bölüm burası değildi. Sıkıntılı olan bölüm onu canlı geri getirmekti.

Dolabın kapağını tekrar kapattım. Kapağı tekrar açacakken durdum. Acaba başarmış mıydım? Dobby başarmış mıydı? Hermione'm kurtulacak mıydı?

Dolabın kapağını yavaşça açtım ve kuş kanat çırparak dolaptan uçtu. İşte! Sonunda olmuştu! Karanlık Lord'a haber vermeliydim.

İhtiyaç odasından koşarcasına çıktım. Bütün sene boyunca, uğruna harap olduğum görev nihayet bitmişti. Hayır bitmemişti, dedim kendi kendime. Mutluluğum yüzümden silindi.

Daha Dumbledore ölmedi. Onu öldürmek istemiyordum. Bu sene, ilk defa onu sevmiştim. Onu öldürmek istemiyordum. Ama hayatta her zaman istediklerimizi yapamayız.

Hermione'yi düşündüm. Kurtulacaktı. Ölmeyecekti. Ama yüzümün yine asılması uzun sürmedi. Yaşayacaktı, ama benden nefret ederek.

Okuldan çıktım ve derin düşünceler içinde okuldan uzaklaştım. Yürürken sürekli kolumdaki işarete basıyordum. Cisimlenebilene kadar bunu sürdürdüm. En son okuldan yeteri kadar uzaklaştığımda, kendimi evimde buldum.

Bu ev midemi bulandırıyordu. Voldemort'a haber verir vermez evden çıkacaktım.

Yukarı, Voldemort'un içinde olduğunu düşündüğüm odaya çıktım. Kapıyı tıklattım ve yavaşça açtım.

Ordaydı. Nagini ile çataldilinde bir şeyler konuşuyordu. Geldiğimi görünce bana seslendi.

"Umarım vaktimi harcayacak bir şey için gelmemişsindir,  Draco." Soluk beyaz yüzünü bana döndü. Gerçekten korkutucuydu.

"Kaybolan Dolap hazırdır efendim." Dediğimde gülümsedi. Ne yaptı bilmiyorum ama bir anda odayı ölüm yiyenler sardı. Bu ölüm yiyenler, Voldemort'un görevim için seçtiği ölüm yiyenlerdi.

"Bravo, Draco. Biraz geç oldu ama, geç olsun güç olmasın değil mi?"

Bellatrix kıkırdadı. Voldemort, soğuk bir bakışla Bellatrix'i susturdu. Vakit gelmişti.

Hermione

Ortak Salon'da yemek yiyordum. Draco neredeydi? Yemeğe gelmemişti. Yine başı belada mıydı? Harry beni düşüncelerimden aldı. Slughorn ile arası değildi ve bu yüzden ondan, Hortkuluklarla ilgili anılarını alamıyordu.

Harry, bana ve Ron'a yakınıp duruyordu. Profesör Dumbledore'un, kendisinden istediği şeyi hala yapamamıştı. Dediğine göre, Slughorn kendisini görür görmez yolunu değiştiriyormuş. Böyle bir durumda, ondan nasıl anılarını alabilir ki?

"Sizce bu Hortkuluk denen şey ne olabilir?" Diye sordu Harry. Ben de çok merak ediyordum. Ama bütün kütüphaneye bakmıştım ve Hortkuluklarla ilgili bir şey çıkmamıştı. Hortkuluk kelimesi bile geçmiyordu.

Derken aklıma bir fikir geldi. Daha önceden nasıl düşünememiştim ki?
"Felix Felicis'i kullansana Harry." Dediğimde Ron önce bana, sonra Harry'e sorar gözlerle baktı.

Love or Life {Dramione}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin