Özgür'ün Ağzından;
"Sabah sabah şu siktiğimin telefonu neden çalardı ki!" diye söylenerek çalan telefonumu elime alıp kimin aradığına bakmadan açtım. "Ne var lan! Sabahın bu saatinde aradığına göre ya çok cesaretlisin ya da hayatın kadar önemli bir şey söyleyeceksin bana!" diye bağırdım yatakta doğrulurken. Karşı taraftan gelen ince ses saniyesinde gözlerimin açılmasına sebep oldu "Ö-özgür özür dilerim b-ben Ela. Seni bu saate rahatsız etmek istemezdim ama acilen evime gelmen lazım Nisa ile ilgili." dedi ağlamaklı bir şekilde.
Az önceki atarlı halimden eser kalmamıştı. Onun ismini duyduğumda sanırım sert halim kaçıcak yer arıyordu. "Ne oldu?" diyebildim sadece. Ela derinden bir iç çekerek "O, Nisa gitmiş Özgür." dedi ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bense duyduklarım karşısında şoka girmiştim. Ne gitmiş miydi? Ama nereye? "Hemen geliyorum."dedim ve telefonu kapadım.
Üzerime birşeyler geçirip odadan ışık hızıyla çıktığımda koridorda Defne'nin odasından çıkan bir adet Demir görmem bir oldu. O da görüş açısına girmiş olacağım ki "Bu saate sen ayakta olur muydun?" dedi. Ama bense geçiştirip evden çıkabilmek için "Şu soktuğum hayatında olaylar bi bitmiyo abicim. Bu yüzden bana uyku haram!" Diyerek merdivenlerden ikişer üçer inip evden çıktım.
Arabama atlayıp Ela'nın evinin yolunu tuttum. Evin önüne geldiğimde arabayı ani frenle durdurup koşar adım evin kapısına vardım. Kapıya alacaklı gibi vurmaya başladım. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve içerinden Barış çıktı. Üzgün surat ifadesi işlerin beklediğimden daha bok olduğunu anlatıyordu. Bana başıyla gel diyerek içeri aldı.
Salona gittiğimde koltukta elinde bir kağıt bulunan ve yıkık halde oturan bir Ela gördüm. Sonunda o da beni farkettiğinde bakışlarını bana çevirdi. O an ağlamaktan kan çanağı olan gözlerini gördüm. Karşısındaki ikili koltuğa kendimi atarken Barış'ta sevgilisinin yanına kendini attı. "Neler oluyor? Nisa nereye gitmiş?" diye sordum. Ela biraz yüzüme baktı ve sonra "Al oku. Mektupta neden gittiği yazıyor ve bu seninle ilgili." dedi ve elindeki kağıt parçasını bana uzattı.
Kağıdı alıp okumaya başladım;
Bu mektubu okuyorsanız benim gittiğimide anlamış oluyorsunuz. Sanırım son zamanlardaki yaşananlar beni çok boğdu. Özgür'le ayrılmam Defne'nin kaza geçirmesi ki bu olayda dolaylı yoldan benim payım olabilir. Ben artık katlanamıyorum ve kendi yolumu çizmeye karar verdim. Ela ve Barış sizlere veda etmeden gittiğim için özür dilerim ama buna mecburdum. Özgür, seninle güzel anlar paylaştık ama hepsi bu kadar... Seni sevmenin zaman kaybı olduğunu anladığımdan beri kalbimi çoktan taş kaplamıştı. Artık ne sevgiye ne de aşka inancım var. Sen benim içimde açan siyah bir gülsün. Dikenlerini kalbime öyle bir sapladın ki artık kalbim kanaya kanaya can verdi. Bu yüzden çok uzaklara gidiyorum. Uzun bir süre yokum. Belki bir gün hiç ummadığınız bir yerde tekrar görüşürüz...
-NİSABen ki ilk kez ağlıyordum. Ona yaptığım haksızlıktı! Hiç olmadığım birine dönüşüp onun kalbini paramparça etmiştim. Bunu haketmiyordu! Kağıt elimden düşerken bende ayağa kalktım. Ela ve Barış'a bakarak "O istemedikçe onu bulamam! Üzgünüm ama geri dönmesini beklemek zorundayız. Zaten onu ne yüzle arayacağım." dedim. Ela hemen çıkıştı. "Yapma Özgür! Hepimiz biliyoruz sizin birbirinizi ne kadar çok sevdiğinizi. Lütfen onunla bağını tamamen koparma!" "Ela ben ona zaman tanıyorum aynı zamanda kendime! Sizde üzülmeyin herşeyin suçlusu benim. Neyse görüşürüz." diyerek evden çıktım.
Arabama bindiğimde sinirden parmak uçlarıma kadar titriyordum. Beni, bizi bırakıp gitmişti. Benki Defne hastaneden çıktığı zaman onunla her şeyi yoluna koyacaktım. Defne'nin hastenden çıkarken bana dedikleri geldi aklıma 'Nisa'yı çok yorduk.' demişti bana. O da üzülmüştü belliydi. Sonuçta arkadaşını kaybetmişti. Şimdiyse gittiğini öğrenecekti. Peki ya ben kalbimi kaybetmiştim. Cebimden telefonu çıkarıp Nisa'yı aradım. Telefon uzun uzun çaldı. Sonunda meşgule atıldığımda bir daha arayamadım.
Eve geldiğimde sinirden arabanın kapısı çarpıp anahtarıda adamlardan birine fırlattım. Eve girip odama hızlı adımlarla çıkıyorken Demir'in sesini işittim. "Bir adım dahi atma!" diye bağırdı. Kasılarak arkamı döndüğümde "Sonra konuşalım Demir!" dedim dişlerimi sıkarak. "Lan sen benim emrime karşı mı geliyorsun! Geç salona konuşucaz!!" diye bu sefer bağırmakta çığır aşmıştı. Bende ya sabır çekerek salona gittim. Sonuçta benim abimdi.
"Anlat bakalım o sokucağın hayatın ne gibi bir sorunu varmış bu sefer?!" diye sordu bana kaşlarını çatarak. "Nisa gitmiş!" dedim aniden. "Ne?! Nereye?!" "Bilmem. Onu aramayacağım kesin ama!" dedim. "Ne demek aramayacağım?" diye sordu inanamayarak. "Ne hali varsa görsün. Kafasını toplasın hayatına devam etsin! Umrumda değil!" diyerek ayaklandım. Salondan çıkarken arkamı dönüp "Demir bundan sonra bütün karanlık işler bende çocukların başına tekrar geçiyorum. İşlerin emin ellerde olacak!" dedim ve hızla evden çıktım.
Eskide bu tür işlerin başında Demir için ben bulunurdum. O zamanlar benim için karanlık çağdı. Demir beni bu işlerden alıp sağ kolu yapana kadar elimi çokça kana bulamıştım. Şimdiyse elimi tekrar kana bulmaya gidiyordum. Ama bu sefer tek bi fark vardı. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Hayatta en çok korkulacak kişilerde kaybedecek hiçbir şeyi olmayacak insanlardır.
Kendimi önceden beri hiç olmadığım karanlığıma teslim ediyordum. Şuanki Özgür belki de sonsuza dek gömülüyordu. Zaten onu isteyende yoktu. İyilik ettikçe kötülük bulduğum dünyada Ay'ın aydınlığına değil karanlığına sadık kalacaktım...
₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩₩
Özgür'ü hiç böyle görmüş müydünüz? Sanırım Nisa'sız bir hayat Özgür için karanlığın ta kendisi olacak...
İyi Okumalar😇

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Karanlık Yüzü
Teen Fictionİnsan bazen kendini boşluğa düşmüş gibi hisseder. Tutunabilecek bir dal arar etrafında... Ama bulamazsa karanlıktan çıkabileceği bir aydınlık... O zaman anlar karanlığın içinde kaybolduğunu... Aydınlık neden bu kadar uzak bize. * 'Karanlık bir sokak...