《 20. Bölüm 》

40 7 0
                                    

Nisa'nın Ağzından;

Defne ve Demir'in gitmesinin ardından 2 gün geçmişti ve benim hayatımda değişiklikler olmaya başlamıştı. Artık Özgür ile ilişkimiz için ilk adımını atmış bulunuyorduk. Üniversitede de rol yapmak zorunda değildik. Çünkü sevgiliydik... Bu sevgili kelimesi bana ne kadar heyecan verici birşey gibi gelse de okula gittiğimde Onur'un bakışları hevesimin kursağımda kalmasını sağlıyordu. Özgür her fırsatta Onur'un kafasını kırmayı kolladığı için dibinden ayrılmıyordum. Kendi evimede uzun zamandır gitmiyordum. Ela bana biraz kırılsa da o da rahattı. Sonuçta Barış ile beraber yaşamaya başlamıştı. Bende Özgür ile...

Bunun yanı sıra içimde boşluk oluşmuştu. Sanki Defne'yi çok benimsemiş gibiydim. Onsuz içim rahat değildi. Ta ki bu sabaha kadar Demir Özgür'ü aramış ve yanlarına gelebileceğimizi söylemişti. Bu benim için bir fırsattı. Defne'ye verdiğim sözü tutmuş olabilecektim. Hafta sonu olması sevincimi daha da bir attırmıştı. Yatakta oturmuş etrafa gülücükler saçıyordum. Odaya Özgür girdiğinde bir an gerilsem de yine de istifimi bozmadım. Benim sırıtmama karşın Özgür şaşkınca bana bakakalmıştı. "Canım neden böyle sırıtıyorsun." "Neden sırıtmıyım." "Neden?" dedi kaşları hava kalkarken. Böyle çok tatlı duruyordu. "Neden olacak şapşal Defne'yi göriceğim." dedim ve güldüm. Özgür kaşlarını kaldırıp yanıma kendini attı. "Sen beni gördüğünde bu kadar sevinmiyorsun." dedi yapmacık bir triple. Özgür'e cilveyle yaklaşarak "Çünkü sen benim kalbimdesin. Sevinmem için illaha seni görmeme gerek yok." dedim. Özgür'de gülümseyerek bir anda üstüme çıktı. "Demek öyle." dedi kıkırdıyarak. "Hımm sanırım öyle." "Öyle öyle." dedi ve dudaklarıma yapıştı.

Evde Özgür'ü zor zaptettikten sonra anca evden çıkabilmiştik. 2 saatlik bir yolumuz vardı. Kafamı cama yaslamış çevreyi inceliyordum. Özgürde ara ara bana bakıyordu. En sonunda ona dönerek "Bana öyle bakmaya devam edersen eğer kaza yapıcaz." "Ama esas manzara burada." dedi pişkince. "Önüne bak sen." dedim kızararak. Yeniden cama döndüğüm sıra pat diye bir ses duyuldu ve araba sallanmaya başladı. Dehşetle Özgür'e baktığımda "Sakin ol tekerlek patladı sanırım." dedi ve derin bir oh çektim. Arabayı yolum kenarına çekip aşağıya indi. Bende arkasından inip arabanın etrafından dolaşıp Özgür'ün yanında durdum. Gerçekten de teker patlamıştı. Özgür telaşla bana baktı. "Yedek tekerlek yok." demez mi. Dedi vallaha "Ne! nasıl yok." dedim şaşırarak. "Bu arabada yok işte. Yok" dedi ellerini saçlarından geçirirken. "Şimdi ne olacak burada ölücek miyiz? Ay daha kötüsü hayvanlar bizi çiğ çiğ yiyecek." dedi ağlamaklı bir sesle. Bir anda şaşkın suratı kahkaha atan bir ifade aldı ve kahkahayı patlattı. "Gülme Özgür gülme! Çare bul." dedim sinirle. Özgür hala kıs kıs gülerken telefonunu cebinden çıkardı. Kesin Demir'i arayacaktı. Telefonu kulağına götürdüğünde suratıda asılmıştı. Telefonu kulağından çekerken "Çekmiyor sanırım. Hat düşmüyor." dedi. "Dur benimkinden deniyelim." dedim ve benimkinden aradım ama benimki de çekmiyordu.

2 saattir arabanın içinde birinin bizi kurtarmasını bekliyorduk. Telefonlarda çekmiyordu zaten. Kesin ölecektik. Ama bu konuyu bir daha dile getirmemiştim. Özgür'ün dalga geçmesine sinir olmuştum. Kafamı cama koymuş bıkkınca dışarıya bakınıyordum. O sırada "Nisa kalk bu böyle olmayacak. Çeken bir yer bulmalıyız. Hem havada kararıcak yolu takip edersek eve çıkıyor zaten." dedi Özgür. Ona yavaşça dönerek "Ben ölmek için daha çok gencim. Hem daha hayatımı da yaşayamadım. Ormandaki hayvanlara yem filan olamam." dedim telaşla. Özgür gözlerini devirerek "Nisa saçmala. Hem ben varken sana hiçbir şey olmaz." "Gerçekten mi?" "Gerçekten. Bana güven." dedi ve ikimizde arabadan indik.

Yarım saattir yolda yürüyorduk ama ne bir ev gözükmüştü ne de herhangi bir araç geçmişti. Zaten telefonlar da çekmiyordu. Telefonum elimde çekmesi için etrafta dolaştırırken bir anda kurt sesi duydum. Çığlık atıp Özgür'ün kucağına atladım. Özgür böyle bir şey beklemediği için şaşırmıştı. "Nisa napıyorsun!" dedi sesini yükseleterek. Kafamı boynuna gömmüş vaziyette "K-kurt sesi." diyebildim. "Nisa abartıyorsun." dedi bıkkınca. Aniden kafamı kaldırıp Özgür'e sertçe baktım. "Abartmıyorum. Kurt sesi duyduğuma eminim." dedim hemen arkasından tekrar o ses geldi. Bu sefer Özgür'de etrafa bakındı. "Galiba haklısın. Hemen eve ulaşmalıyız." dedi sakince. Kafamı sallayıp kucağından indim. Ne kadar hızlı eve ulaşmaya çalışsakta bir yerden sonra yorulmuştuk. Hava da kararmaya başlamıştık. En sonunda yolun ortasında durup ellerimi dizlerime doğru koyarak eğildim ve derin derin soluk almaya başladım. Özgür'de yanıma gelip yere çömeldi. "İyi misin? Yorulduysan biraz dinlenebiliriz." "Hayır. Hemen eve gidelim yoksa ben korkudan ölürüm burada." dedim ve doğruldum. Yolda yürürken 5 dakikada bir yaptığım gibi telefonu çıkarıp çekiyor mu diye baktım ve bingo çekiordu. Sevinçle "Çekiyor." diye bağırarak Özgür'ün boynuna sarıldım. Özgür şaşkınca "Ne çekiyor." dedi. "Telefon çekiyor şapşal." dedim sevinçle. Özgür'den ha diye bir ses çıktı ve direk telefonuna baktı. Kaşları çatık bana döndü. "Benim ki hala çekmiyor." "O zaman benimkinden arayalım." dedim ve Demir'i araması için telefonu Özgür'e verdim.

Ay'ın Karanlık YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin