O.3

3.1K 271 286
                                    


(Harry'nin anlatımıyla)

Cebir, en sevdiğim derstir.

Matematik, aklımı, durmadan zonklayan si-alt bölgemden uzaklaştırıyor gibi görünüyor.

Dersin başlarıydı. İçeri yürüdüm ve bütün sıraların dolduğunu gördüm, biri hariç.

Travis McCoy'un yanı boştu.

Sertçe yutkundum ve bana, nöbetlerimden birini geçirtecek bir şey yapmaması için tanrıya yalvardım.

Dikkatlice yerime oturdum. Dersin ilk yirmi dakikası gayet iyi geçiyordu. Sadece testime odaklanmıştım ve denklemleri çözmekten başka hiç bir şeyle ilgilenmemiştim.

İşte bu yüzden matematiği seviyorum.

Her sorunun bir çözümü bulunuyordu.

Hayat ise onun aksine; bir çözümsüz sorun diğerini de devamında getiriyordu.

Mesela Travis gibi; o da hayatın çözümsüz sorunlarından biri.

Travis, bir eline omzuma kararlıca koydu daha sonra ikinci elini de diğer omzumda hissettim. Öğretmenin sınıftan çıkmasıyla birlikte, olayların nasıl devam edeceğini çok iyi biliyordum. Onu geri çağırmak için bir sorum olduğunu söylemeye çalıştım ama olmadı. Bu pisliklerin durması için, sadece biraz daha kalmasını istiyordum...

Ama kimse durmadı. Bu değişmez bir şeydi artık. Alaylar, sıkıştırmalar, utanç... Her gün gerçekleşiyordu. Hastalığımı öğrendiklerinden beri. Her. Gün.

Kıvrıldım ve neredeyse Travis'in kollarının arasından kaçabilecektim. Ama sonra, Evan Smith ve Eric Shekler beni yakaladı.

''Çocuklar hadi! Durun!'' 

Kabul etmek gerekirse tiz ve korkmuş sesimle kendimi savunmaya çalışmıştım.

Evan, kötü kötü güldü ve Travis'e -şeytanın ta kendisi olan- baktı,  ''Telefonunu titreşim moduna al.'' dedi ve resmen yağdıracakmışım gibi hissettim.

Titreşim modu? Gerçekten mi?

Neden.

Neden ben.

Dışarıdan da görüldüğü gibi, çoktan terlemiştim. Etrafta, iPhone'larıyla benim fotoğrafımı çeken, Snap atan kızlar vardı. Kıs kıs gülüp, kıkırdıyorlardı. Muhtemelen, video da çekiyorlardır.

Bütün bedenim donmuştu ve kendimi ağlamamak için çok zorluyordum.

''Dur! Lütfen dur!'' diye ciyakladım ve daha sert bastırmaya başlamışlardı. Götleri yırtılana kadar, benim utancıma güldüler.

Sadece on saniye almıştı.

Her zaman böyleydi.

Boğazımdan gelen sert bir inlemeyi içimde tutmak için boğuluyordum. Gözlerimi sıktım ve şimdi, pantolonum ıslaktı, otuz çocuğun önündeyken.

Harika.

İşkence bittiğinde beni serbest bıraktılar. Kendimi ünlü biriymiş gibi hissediyordum çünkü kamera flaşları beni kör etmişti ve odanın içi farklı kükremelerle doluydu.

''Boşalma makinesi Harry!'' bir düzine farklı sesten gelen, tek duyduğum şey buydu.

Bu, benim takma adımdı.

Giriş zili çaldı. Bütün öğrenciler etrafımdan dağılırken, öğretmen geri geldi-evet, harika zamanlama orospu.

Testleri topladı ama benimkinin yarısı doluydu.

Yine de aldı.

-----------------------------------

of hemen, en sevdiğim bölümü yazmak istiyorum. dramalar beni üzüyor..... 

-E.


You Put The O in DisOrder// larrystylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin