O.36

1.7K 197 179
                                    

(Harry'nin anlatımıyla)

''N-Ne..'' Mırıldandım, gözlerimi tekrar açmaya başlıyordum. Korkunç bir rüyayı çiğneyip, tükürmüş gibi hissediyorum.

Ölüp de -bir şekilde- dirilmiş gibiyim. Ama bu delilik. Ben zombi veya frankeştayn falan değildim halbuki..

...değilim, değil mi ya?

Tanrım.

''Lou- neredesin?'' Tamamen doğrulmadan önce, mırıldandım. Hastane odam karanlıktı ve devamlı ışıklı olan tek yer koridordu.

Soğuk bir el, birdenbire, koluma dokunduğunda ödüm patladı. Bir saniye sonrasında da kim olabileceğini anlamıştım. ''Anne?'' dedim ve gülümseyişini görebildim.

Uzun bir süredir, içtenlikle güldüğünü görmemiştim.

Gülümseyiş.

''Evet. Benim, balkabağım. Louis'yi kafeteryaya gönderdim. Asırlardır yemek yemiyor çocuk.'' diyerek açıkladı. Merak ettiğim tek bir şey var: Annem, nasıl oldu da, sevgilimin ismini alaycı bir tavır tutunmadan cümle içinde kullanabildi?

''Ama ben sandım ki--'' Diyerek başlamıştım fakat beni böldü ve elimi nazikçe sıktı.

''Oğlumun hayatını kurtaran her kimse, cinsiyeti ne olursa olsun, onu sevebilir de..'' dedi ve yüzündeki sevinci gördüm.

Yani hayal görmemiştim? Louis, beni kurtarmıştı?

Vay anasını.

Anılar, hafızama akın ediyordu; sevgilimin, ciğerlerime soluduğu hava, gözeneklerimi açmaya çalışıyor ve daha sert deniyordu, kalbim zar zor atıyordu..

Anılar o kadar inandırıcıydı ki, gözlerimi ovuşturup, beni bir dakikalığına düşünmeye itti.

''Beni kurtardı...''

''Elbette yaptı,'' annem cevapladı, parmaklarını saçlarıma geçirdi, beni sakinleştirmeye yeltendi. Ama kusura bakma anneciğim, ben şu an sadece Louis'yi istiyorum. Hayatımı kurtaran adamı istiyorum, beni kurtarmasına yol açan kadını değil...

Ürpertici mi? Büyük ihtimalle.

Umurumda değil.

''Ayrıca, okulla ilişkini de unutmanı istemiyorum. Bütün öğretmenlerinle görüştüm. Kaçırdığın sınavların ve ödevlerin bilgisini aldım yani--''

''Dur, lütfen- sadece izin ver- düşüneyim. Tamam mı?'' Yalvararak sordum çünkü beynim, yaz ayındaki sıcaklık yüzünden kaldırımda bile pişen yumurta gibi şu an.

''Daha fazla zamana ihtiyacın var?'' dedi. Ve bu, yani, şey demek istiyorum sana sayın anneciğim, ''heh, seni aptal salak mal, daha yeni ölümden uyandım bir saniyeliğine durur musun lütfen amına koyayım?!'' Ama bunu diyemezdim ve biliyordum.  İyiliğim için fazla kibardım.

''Evet,'' dedim, koridora gözüm kaymadan önce. Louis geldi!

''Louis!'' Bağırdım. Gecenin bir vakti olduğunu ve diğer hastaların uykuda olduğunu unutmuştum. Hatta her uzuvumdaki lif ağrılarını bile unutmuştum.

Yataktan çıkmaya kalkıştığımda, Louis ayaklarını hızlandırdı. Aldığı atıştırmalıkları yatağıma bıraktı ve yanıma yerleşmeden önce, annemi bir sırıtışla selamladı.

''Oh Hazz,'' dedi annem, bana daha sıkı sarıldı, ''Zorlamak yok, tamam mı? Bence.. bence ben eve gitmeliyim bu akşam. Eğer senin için de uygunsa?''

Benim için tabii ki de uygun. Önce Louis'e bir göz attım, sonra anneme döndüm, ''Bence sorun olmaz..'' dedim ve Lou'nun elini, kendi elimle tuttum. Elimi, güvence vermek adına nazikçe sıktı.

You Put The O in DisOrder// larrystylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin