O.12

3.3K 416 417
                                    

(Harry'nin anlatımıyla)

Louis ve ben, abur cubur yığını oluşturup, içine gömüldük.

Harikaydı.

Her şey harikaydı; biz gülerken ve televizyonda gece programlarını izlerken her şey harikaydı...

''Nasıl olur da robot-tavuk gün boyunca çalışıyor olmaz?'' diye sordu. Ona gülümsedim ve üçüncü gofretime uzandım.

''Saat gecenin ikisi, Louis...'' dedim ve kıkırdadım, hatırladığına dair bir ses çıkarttı.

Televizyondan yansıyan ışığın karşısında mükemmel görünüyordu. Dayanamayıp ona gözlerimi diktim. Ekrandaki sahneler gözlük camlarına yansıyordu, onları takıyordu çünkü neler olduğunu net görmesi gerekiyordu.

Hayatımda hiç böyle hissetmemiştim.

Etrafı cips ve çikolatalarla sarılı olmasına rağmen, zahmetsizce, harika görünen birine hayatımda hiç rastlamamıştım.

''Yoruldun mu?'' diye sordum, çünkü ben yorulmamıştım.

Umarım o da yorulmamıştır...

Kafasını iki yana salladı ve bana baktı. Lokmasını çiğnerken bana gülümsüyordu, ''Hayır, sen?'' diye sordu, ben de kafamı salladım. Sonrasında paketin dibindeki son ısırığı da ağzıma atıp inek gibi çiğnedim.

Abur cubur yerken saçma diziler izleyebileceğim birini istediğimi söylemiştim, hatırlıyor musunuz?

Bunun gerçek olacağını hiç düşünmemiştim...

Belki Louis, benim en iyi arkadaşım ve aynı zamanda da benim olmasını istediğim halde olamayacak kişidir.

Abur cubur yiyebileceğim fakat hoşlandığımı kabul edemeyeceğim kişi.

Boktan bir durum.

''Ne yapmalıyız biliyor musun?'' dedi ve yaramazca gülümsedi, ''skinny dipping*''

((kıyafetsiz yüzmek))* 

Gözlerim kocaman açılmıştı. Şaka yaptığını düşünüp, gülmeye başlamıştım-bir de daha çok yemeye...

Tekrar ona baktım....

Tanrım....

Ciddiydi.

''Bekle, şaka yapıyorsun değil mi?'' diye sordum, sanki o deli biriymiş gibi baktım. Zaten, benim bu soğukta soyunacağımı düşündüyse kesinlikle deli biri olmalıydı.

''Bir blok uzakta, bir göl var,'' sinsice bakıyordu, karnıma ağrılar girmeye başlamıştı.

Belki eğlenceli olabilirdi.

İlgimi çekmediğini söylersem kesinlikle yalan söylemiş olacaktım.

Evden sıvışıp, sokakta koşturmaya başladığımızda, neredeyse fikrimi değiştirmeye karar vermiştim.

Ama vazgeçmedim.

Çünkü yine özgür hissediyordum.

Bu çocuk etrafımdayken neden hep özgür hissediyorum? Kısıtlanmıyor gibi?

Neden, sanki kendimi serbest bırakmış ve asla geri çekmiyor gibi hissediyorum?

Nedenini bilmiyorum. Ama buna bayılıyorum.

''Gel hadi, bak şurada!'' diye bağırdı Louis. Gölün kenarına koşarken hala kıkırdıyorduk.

Gölü tamamen gördüğü anda, çamaşırına gelene kadar soyunmaya başlamıştı. Onu öyle görünce, bir şok bombardımanı altında kaldım. Gözlerimi açıp, ayışığı altındaki Louis'i izliyordum.

You Put The O in DisOrder// larrystylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin