O.38

1.8K 190 109
                                    

(Harry'nin anlatımıyla)

Bileğimde küçük, beyaz bir hastane bilekliği var ve acayip sıkı bağlanmış.

Birkaç gündür Louis'den uzağım, sadece telefonla görüşmekteyiz.

Bu resmen eziyet ve buna terapi adını vermişler, öyle mi?

''Şimdi herkes kendini tanıtmak ister mi?'' diye sordu grup başkanı, yeşil gözleri sonuna kadar açıktı ve doğaldı. Biraz da olsa acaba hiç ağlıyor mu diye merak etmiştim. Bu kadar masum birisi eminim dünyanın en karanlık tarafları konusunda cehalet içerisindedir.

''Clyde! Bizim için sen başlamak ister misin?'' Sadece tanrıya şükretmekle meşguldüm, ilk kişinin ben olmadığı için.

Çocuk, boğazını temizledi. Etrafındaki, gözleri morluklarla dolu uyuşturucu bağımlılarına ve kaçıklara baktı. Çoğunluğu kaçıktı.

''Hey, adım Clyde. 18 yaşındayım ve burda olmamın nedenini sikseniz bilmiyorum.'' dedi duygusuzca. Ben de tıpkı onun gibi merak ediyordum burada olma nedenini... Çocuk her hafta sonu partilere giden popüler tiplere benziyordu.

''Hey!'' dedi sarışın bir kız, ''O küfür etti!?''

''Evet, biliyorum Melanie. İnsanlar üzüldüğünde veya sinirlendiğinde bazen küfür edebilirler...'' Sesi çok tatlıydı. Hoşuma gitmemiş gibi yapamam. ''Sinirlendin mi, Clyde?''

''Evet, Stacy. Bir sikik kadar sinirliyim,'' diye homurdandı. Küfürünü ederken Stacy'nin suratına bakmıştı.

''Sesini alçalt lütfen, Clyde. Bu sözler bazılarımızı tetikleyebilir..bunu istemeyiz, değil mi?''

Ela gözlerini devirdi, sandalyesinde kaykılırken kollarını da birbirine bağladı. Bileğinden başlayıp üst koluna kadar kıvrılan dövmelerini gördüm ve birden kendi kendime düşündüm: Neden Louis hala bir dövmeci botuna atlamamıştı? Ay bir sıcak bastı bana. Neyse.

İnsanlar sırayla devam ederken o çıtını çıkartmadan oturmaya devam etti.

Şimdi yine şükrediyorum çünkü tuvalet işlerimi terapi başlamadan önce halletmiştim. Böylece sinir bozucu iniltilerimle birilerinin sözünü kesmek zorunda kalmadım. Zaten yeterince utanç verici bir durum, bir de akıl hastanesinde olması, olayı üç bin kat daha beter hale getiriyor.

Üzgün söze girişlerden biraz sonra sıranın bende olduğunu zor fark ettim. Kafamı hızlıca kaldırdım, yüzüm kızarmıştı. Ne söylemeliydim?

''Ben Harry,'' dedim, parmaklarımı gergin halde birbirine sürtüyordum. Sessizce durmaya devam ettim ve Stacy açık, beklentisi olan gözlerini bana dikti.

''Eee bu kadar mı?'' dedi beni dürtmek için.

Yutkunup sandalyemde arkama yaslandım. İnsanların gözlerini bana dikmesinden nefret ediyorum.

Bana dik dik bakmayı kes.

Kes şunu.

''Şey, uhm,'' Siyah kıvırcık saçlı kız ortaya atlayana kadar kekeliyorum.

''Acele et, tamam mı? Bütün günümüzü burda geçirmeyeceğiz.'' dedi. Stacy, kız susmadan ona öldürücü bir bakış attı.

''Eden'ın kusuruna bakma, Harry. Devam et hadi. Yaşın kaç mesela?'' diye sordu.

''16 yaşındayım.'' Kolay. Hala başkaları gibi ağlamaya başlamadım ya da sinirlenmedim.

''Bütün dünyada en sevdiğin şey ne?''

Tamam, gözyaşlarım yerlerini aldı ama şimdi..

''Louis,'' Çatallı sesimle söyledim. Clyde resmen gözlerini daha ne kadar devirebileceğini ölçüyor gibiydi. Ağlamaya başlayacağımı anlamıştı.

You Put The O in DisOrder// larrystylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin