"Hâlâ seni düşünebiliyor olmak... bu can sıkıcı." Şemsiyenin altına kendisi de girdiğinde başımı yukarı kaldırdım.
"Hâlâ seni koruma isteğim...bu can sıkıcı." Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.
"Bu can sıkıcı ama, ne olursa olsun, içinde sen varsan...
Annem hastaneden eve geleli 2 gün olmuştu. 2 gün boyunca güzel sesli adamdan kaçmıştım. Bu süre boyunca da kafamda bir sürü düşünceyle okula gidip gelmiştim. Ne yapacaktım ben? Bu bir ay boyunca çeşitli ihtiyaçlarımız olacaktı. Ve annem düzenli olarak maaş alıyordu ama işe gelmediği için miktarı azaltacaklarını çoktan söylemişlerdi. Annem bir şirkette temizlik görevlisi olarak çalışıyordu.
Ordan oraya koşturup duruyordu. Bunun farkındaydım. Ve aldığı miktar anca yeterken miktarı azaltmaları bizim için pek iyi olmamıştı. 2 gün boyunca düşündüğüm tek şey vardı. Bir yerde geçici olarak çalışmam lazımdı. Elimi alnıma vurdum. Sadece çalışmam gerekti. Bunu yapabilirdim. Zaten anneme yardım etmeyerek büyük bir pişmanlık duyuyordum.
"Choon Hee? Sen iyi misin?" Yanımda oturan Yung Hwa'ya baktım. Teneffüs arasındaydık ve muzlu sütünün keyfini çıkarıyordu. "Bilmiyorum," diye itiraf ettim durup dururken. Muzlu sütünü kenara bırakıp bana endişeli gözlerle baktı. "Ne demek bilmiyorum?" Başımı iki yana salladım. "Annemden haberin var zaten," yavaşça başını salladı. "Bir şeyler yapmam lazım Yung Hwa." Elini omzuma koydu. "Anneme zaten yük oluyorum."
"Olmuyorsun, bunu de nerden çıkardın?" Bal gibide oluyordum. "O benim için çabalarken ben hiç bir şey yapmıyorum. Daha fazla böyle yapmak istemiyorum." Başımı Yung Hwa'nın omzuna koydum. Gözyaşlarımı sessiz bir şekilde serbest bıraktım. Saçımı okşadı.
"Geçecek Choon Hee, sadece dayan. Biraz daha dayan." Gözlerimi sımsıkı kapattım. Hayatımdan memnundum zaten. Sadece annemin artık yorulmasını istemiyordum. Zil çaldığında başımı Yung Hwa'nın omzundan kaldırdım. Omzunu ıslatmıştım.
*** Çıkış zili çaldığında bıkkın bir nefes verdim. Çantamı topladığımda Yung Hwa bana bakıyordu. "Ne oldu?"
"Beraber gidelim diyecektim." Başımı iki yana salladım. "Senin evin diğer tarafta kalıyor, git sen. İyiyim ben merak etme." İtiraz etsede onu göndermeyi başarmıştım. Çantamı alıp çıkışa yöneldim. Sağa döndüğümde kolumdan birinin tutmasıyla durmak zorunda kalmıştım. Gözlerimi sinirle kıstım.
"Beni bekleme dememiş miydim Yung Hwa?"
"O gideli çok oldu." Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. Onun burada ne işi vardı?
"Ne işin var burada?" Kalbime engel olmalıydım.
"Seni merak ettim." Hah?
"B-beni mi? İyi de neden?" Bakışlarını yere indirdi.
"Yürümek ister misin?" Başımı salladım. Bir şeyler anlatmak istiyordu. Ondan kaçsamda beni yine bulmuştu. Yakalanmıştım bir kere, yapacak bir şey yoktu. Beraber sessizce yürümeye başladık. Sessizlik tuhafıma gitsede aldırmadım.
"Neden kaçtın benden?" Bana baktığını hissediyordum ama bakmamakta kararlıydım. "Öyle olması gerekti." Derin nefes alma sesini duydum. "Peki," dedi ve sessizlik yine aramıza girdi. "O alışveriş merkezinde annem babam ve ben vardık," yine bir anda konuşuyordu. Bu onda çok hoş duruyordu.
"İkisinide depremde kaybettim." Hâlâ ona bakmıyordum. İstiyordum ama bakmamalıydım. "Ardından bir iş bulmam ve kendime bakmam gerektiğini biliyordum, çok zorlanmıştım." Bu sefer kendimi tutamayıp ona baktım. Ağlıyor muydu o?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sen nasıl birisin be adam? Kendimi sana hayranlıkla bakarken buluyordum. Sessizce ağlamana izin verdim ve bir parka geldiğimizde parktaki banklardan birine oturduk. Arkasına yaslanmış, sadece gökyüzüne bakıyordu. Yavaşça yanına yaklaştım. Ona sarılmak, destek olmak istiyordum. Kollarımı bedenine doladığımda tepki vermedi.
"Sen nasıl ağlamadan durabiliyorsun?" Dedi yine ve yine aniden. "Ağlamadığımı kim söyledi ki?" Dedim boğuk bir sesle. Şu an annem eve geç geldiğim için beni azarlayacaktı ama umrumda değildi. Azıcık azardan zarar gelmezdi. Aniden belimde kollarını hissetmemle irkildim. Bu çok tuhaftı, ama aynı zamanda çok hoştu.
"İşte bu yüzden seni kendime yakın hissediyorum," ardından saçlarımı okşadı. "Teşekkür ederim." Bir şey demedim. Desem bile o kadar fazla uykum gelmişti ki ağzımı bile açamıyordum.
*** Parktan ayrıldığımızda bu duruma üzülsemde belli etmedim. Zaten beni bekleyen bir maraton vardı. İş bulmam lazımdı. Ona el sallayıp evime doğru yol aldım. Kapıyı açtığımda anneme seslendim. "Anne, ben geldim!"
"Hoş geldin Choon Hee. Bana yardım edebilir misin?" Hızlıca içeri girdim. "Ne oldu anne?" Annem biraz utangaç bir şekilde bana baktı. "Banyo yapmama yardım eder misin?" Hafifçe güldüm. "Ederim anne." Yanına gidip ona sıkıca sarıldım.
"Geç kalma kısmını unuttuğumu sanma."
Ah, anne!
*** Sabah neşeyle uyandım desem, pek doğru olmaz. Haftasonunun gelmesi bile beni mutlu etmemişti. Hızla ayağa kalktım. Kalkmaz olaydım. Karnım feci şekilde ağrıyordu. Lütfen dedim içimden, lütfen bugün olmasın. Hızlı adımlarla banyoya yöneldim. Tahmin etmiştim! Alnıma bir şaplak atıp banyodaki işimi hallettim. Karnımın ağrısı geçmiyordu. Annemin yanına gittiğimde kısa çaplı inlemeler dökülüyordu ağzımdan. "Choon Hee, iyi misin?" Hayır anlamında başımı iki yana salladım. Annemde durumu anlamış olacakki etrafa bakındı.
"Şuralarda bir yerlerde ağrı kesici olması lazımdı," elimi salladım. "Önemli değil, geçer birazdan." Dedim koltuğa oturduğumda. Elimi karnıma götürdüm. Yapmam gereken onca şeyin arasında, bir de bu ağrıyı çekecektim. Ani bir ağrıyla hafifçe inledim. "Sen iyi olduğuna eminsin değil mi Choon Hee?" Başımı salladım.
"İyiyim,dışarı çıkacağım zaten, iyi gelir." Annem itiraz etsede üstümü değiştirdim ve dışarıya çıktım. Henüz 17 yaşında olduğum için, yapabileceğim işler sınırlıydı. Acaba ne yapabilirdim? Yol boyu etrafa bakındım. Eve yakın bir yerde çalışmak benim için çok daha iyi olurdu. Bir kafenin önüne geldiğimde camdaki kağıdı gördüm. Bayan eleman aranıyor. Tanrım, umarım şansım dönerdi. Tek istediğim buydu.