34

469 53 8
                                    


  Ertesi gün Yung Hwa, Hana ve ben öğle arası için arka bahçeye gitmiştik. Hana'nın annesinin bizim için yaptığı sandiviçlerden yiyorduk.

"Mmm...çok leziz." Dedi Yung Hwa bir ısırık daha alırken.

"Öyledir," Hana kıkırdarken ben yemeğimin keyfini çıkarıyordum. Bugün Cuma idi ve ben bu haftasonunun sakin geçmesi için şimdiden dua ediyordum. Gerçi Min Sung bayadır bana bulaşmıyordu ama, herneyse.

"Ee Choon Hee, bu bahsettiğiniz piknik işi ne olacak?" Dedi hevesle Hana. Hüzünle başımı iki yana salladım.

"Biraz zor çünkü..." Aklıma Jin gelince gözlerimi bir süre yere sabitledim.

"Taehyung'un büyükbabası vefat etti." İkiside üzüntüyle bana baktığında sıkıntılı bir nefes üfledim.

"Ah şey, bilmiyordum." Hana ellerini masumca kaldırdığında nazikçe gülümsedi.

"Sorun değil, yeni öğrendin zaten." Yung Hwa sırtımı sıvazladığında yavaşça gözlerimi kapattım. Bir anda önüme konulan su ile başımı yukarı kaldırdım.

"Boğazın kurumuştur, iyi gelir." Yung Hwa aniden kalktığında kolundan tuttum.

"Ne istiyorsun Min Sung?" Min Sung ensesini kaşıdı ve bakışlarını yere indirdi.

"Ben sadece yardım etmek istedim." Elini ensesinden indirdi ve nazik bir şekilde gülümsedi.

"Ulan pezevenk, sen kime yardım ediyorsun?" Yung Hwa kolumdan kurtularak Min Sung'un yakasına yapıştı.

"Ulan varya ağzını yüzünü dağıtmamak için zor tutuyor kendimi." Min Sung bir şey demeden Yung Hwa'ya bakıyordu.

"Amacım sadece Choon Hee'ye yardım etmek." Bakışları bana döndüğünde gözlerimi devirdim. Bu çocuk beni çok geriyordu.

"Sana ne gerek var gereksiz herif?" Min Sung derin bir nefes üfledi.

"Bana inanmanı beklemiyordum zaten." Yung Hwa onu yere bıraktığında yakasını düzeltti.

"Durumunu bildiğimden destek çıkmak istedim."

"Biz Choon Hee'ye yeteriz." Dedi Hana koluma sarılarak.

"Bakın cidden ben..." Gözlerini her yerde gezdirmeye başladı.

"Git burdan Min Sung." Dedim en sonunda. Bakışları geri bana döndüğünde yüzündeki hayal kırıklığını görmüştüm.

"Peki, gidiyorum öyleyse. Moralini yüksek tut Choon Hee."

"Hala konuşuyor it herif!" Min Sung arkasını dönüp gittiğinde, nedense ona karşı acıma duygusu doldu içimde. Bana bir zararı dokunmamıştı, tek yaptığı yanlış kişiden hoşlanmaktı.

"Tanrım bu çocuk yüzünden kafayı yiyeceğim!" Yung Hwa bir oraya bir buraya hareket ederken Hana onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Fırsattan yararlanıp beni farketmedikleri anda ortadan kayboldum.

"Min Sung!" Min Sung hızla bana döndüğünde gözlerinde tuhaf bir parıltı vardı.

"Choon Hee?" Emin olmak ister gibi bir hali vardı.

"Biraz konuşabilir miyiz?" Dedim etrafa bakınarak. Yung Hwa ve Hana'nın beni bulmasını istemiyordum.

"Tabi, neden olmasın?" Beraber okulun sakin bir yerine geldiğimizde taşlardan birinin üstüne oturdum.

"Min Sung, ne diyeceğimi az çok tahmin ediyorsundur." Dedim ciddi bir sesle. Yavaş hareketlerle başını salladı.

"Bunu senden duymak istemiyorum. Bir fırsat arıyordum ama sanırım bu fırsatı kaybettim." Yanıma oturduğunda derin bir iç çekti.

"Benim elimde olan bir şey değil," Ona baktığımda başını gökyüzüne çevirmişti.

"Ah...biliyorum." Sertçe yutkundu ve bakışlarını bana çevirdi.

"Duygularımızı kontrol edemiyoruz," Gözleri inatla yüzümde gezindi.

"Choon Hee, senden hoşlandığım için asla pişman olmadım. Pes etme konusuna gelirsek..." Duraksadı.

"Ben pes etmek istemiyorum Choon Hee, küçücükte olsa umudum var." 

"Fırsatımı kaybetmiş olabilirim ama bu önüme yeni fırsatlar serildiği anlamına gelmez." Gözlerini bir saniye olsun benden ayırmadı.

"Kalbim senden bıkana kadar pes etmeyeceğim."

Alium| Kim Seok JinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin