"Emin misin?" Dedi Hana gözlerime dikkatle bakarak.
"Evet, son kez söylüyorum eminim." Omzuma dokundu."Unni, o biraz...duygusal biri." Başımı salladım.
"Biliyorum, ama o bana dayanamaz. Sen sadece dediğimi yap yeter." Hızlıca başımı salladım.
"Unni-" İşaret parmağımı dudağına bastırdım.
"Sen beni dinle yeter Hana."
"Ah, peki unni."
____
"Hadi, ne yapman gerektiğini biliyorsun." Sırtından pat patladığımda dudaklarını büzerek çıkışa doğru ilerledi. Biliyordum, orada beni bekliyordu ve meraktan çatlıyordu. Üzgünüm SeokJin, bugün beni bulamayacaksın.
Yarın onun doğum günüydü ve ben ona sürpriz yapmak istiyordum. O yüzden gün boyu telefonlarını açmamış, mesajlarına cevap vermemiştim.
Ne kadar pisliğim değil mi?
Her neyse, sürpriz sadece ikimiz içindi ve ben kimseyi ama kimseyi istemiyordum.
Bu yüzden Hana'yı beni bekleyen Jin'in yanına göndermiştim. Ona ufak, çok ufak bir yalan söylettiriyordum. Az çok neler hissettiğini tahmin edebiliyordum. Riske atmayıp anneme bile söylemiştim.
Hana geri geldiğinde gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Unni, tipini bir görsen..." Eliyle gülmemek için ağzını kapatmıştı.
"Emin ol sonunda gülümsemesini durduramayacak."
___
Evde resmen fır dönüyordum. Herkes şu an Namjoon Hyung'un evindeydi ve parti veriyorlardı. Çalan telefonumu hızla elime aldım.
"Ya! Choon Hee! Bu çocuğun suratının böyle olmasının sebebi sensin!" Yung Hwa'nın muhteşem (!) sesinden telefonumu kendimden uzaklaştırmak zorunda kaldım.
"Seni hergele! Ne yapsaydım? Bunların hepsinin bir sebebi var!" Ağzından 'hah' sesi çıkardı ve başını iki yana salladığını hissettim.
"Her neyse, ben gidiyorum, bir şekilde burdan onu postalarız, sen merak etme." Suratıma telefonu kapattığında derin bir nefes aldım.
"Choon Hee, ne yapıyorsun? Hadi gelde pastayı yapmama yardım et!" Minik adımlarla yanına gittim ve pastayı hazırlamasına yardım ettim.
"Kapıyı çaldığında ben dışarı çıkacağım sizde rahat rahat doğum gününü kutlarsınız."
Yanaklarımı saran kızarıklığı saklamak için saçlarımı yanaklarıma doğru saldım.
"Anne!" Güldü ve pastanın son adımlarını tamamladık.
Telefonum tekrar çaldı ve heyecanla telefonumu açtım.
"Nasıl koşarak gitti bir bilsen..." Kısa çaplı bir kahkaha attı. Tabi benim de kalbim hızla atmaya başladı.
"Kapatıyorum ben," Yung Hwa'nın bir şey demesine izin vermeden telefonu suratına kapattım. Nedense çok heyecanlanmıştım. Pastayı alıp hızla odama çıktım.
Kapının kapısını kapatıp pastayı çalışma masamın üzerine koydum. Heyecandan ellerim titriyordu.
Kapının sesini duyduğumda yüzümde titrek bir gülümseme oluştu.
"Ah, sen miydin evladım? Bende tam dışarı çıkıyordum."
"Evet, Choon Hee'ye olanları duydum ve hızla buraya geldim." Annemin sahte kıkırtısı duyuldu. Ah, batırmasaydı bari.
"Sakar kızım benim, eğer merak ettiysen odasında. Ben çıkıyorum." Kapının kapanma sesi ve adım sesleri. Kalbim daha da hızlanmıştı. Bu gece çok özel olacaktı.
Kapı hızla açıldı ve odayı Jin'in isyankar sesi doldurdu.
"Ya Choon Hee! Nasıl olurda sevgiline hiçbir şey söylemezsin sen! Seni nasıl merak ettim haberin var mı?"
"Doğum günün kutlu olsun!"
"Bende ondan bahsediyorum! Ben senin sevgilinsem her şeyden ilk benim haberim olacak! Neden en son benim haberim oluyor? Ya başka bir şey olsa? Ya kolun değilde boynun kırılsaydı? Neden ben Hana'dan öğrenmek zorundayım? Neden sabahtan beri telefonlarıma cevap vermiyorsun? Neden- bir dakika, ne?" Söylenmesi sonunda bittiğinde elimdeki pastayı neredeyse suratına yapıştıracaktım.
"Söylenmeni kesseydin duyardın beni." Bir bana bir de mumları yanan pastaya baktı. Gözleri irileşmişti ve bu benim gülmeme sebep oluyordu.
"S-sen..." Pastayı ona doğru yaklaştırdım.
"Hadi, üfle ve bir dilek tut." Gözlerini hızla kırpıştırdı ve gözlerime sabitledi.
"Hadisene," dedim gözlerimi ondan çekmeyerek. Gözlerini kapattı ve nazikçe mumu üfledi.
"Ne diledin?" Gülümsedi ve elimdeki pastayı masaya koydu. Ellerimi sıkıca tuttu ve o harika gülümsemesini sundu.
"Bir şey dilememe gerek var mı? Sen varsın ya." Eriyorum, kesinlikle eriyorum.
"Bu kadar romantik olma, kalbime fazla." Ellerimi bıraktı ve yavaşça dibime doğru girdi.
"Choon Hee..." Saçlarımı okşadı.
"İyiki doğdun, iyiki varsın bir tanem." Serbest kalan saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Teşekkür ederim Choon Hee, çok teşekkür ederim." Yanaklarımı nazikçe tuttu ve beni kendine yaklaştırdı.
Dudakları dudaklarımı bulduğunda minnetle gülümsedim. Ayrıldığımızda alnını alnıma yasladı.
"Senin için çok endişelendim Choon Hee, ya sana gerçekten bir şey olsaydı? Hem ilk benim haberim olmadığı için-" Sözlerini dudaklarımızı birleştirerek böldüm. Tekrar ayrıldığımızda utançla gözlerimi yere sabitledim.
"Ağzından kötü bir şey duymak istemiyorum. Hepsi senin içindi sadece." Diyebildim zar zor. Alnımdan öptü ve sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim Choon Hee, benim umut ışığım." Gözlerini kısa bir süreliğine kapattı ve ardından açtı.
"Seni seviyorum."
Ben seni gibi bir meleğe nereden rastladım?
____
Biliyorum, Jin'in doğum gününün üzerinden biraz fazla zaman geçti ama ancak kendime zaman ayırabildim. Umarım güzel bir bölüm olmuştur.
Seni seviyorum SeokJin, hep mutlu kal melek kalpli insan💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alium| Kim Seok Jin
Fanfiction"Hâlâ seni düşünebiliyor olmak... bu can sıkıcı." Şemsiyenin altına kendisi de girdiğinde başımı yukarı kaldırdım. "Hâlâ seni koruma isteğim...bu can sıkıcı." Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Bu can sıkıcı ama, ne olursa olsun, içinde sen varsan...