5

745 69 7
                                    

Sabah kendime lanet ederek uyandım. Bugün işim yoktu. Rahatça dinlenebilirdim.
"Choon Hee, kalkta temizlik yap, ah ben olmasam evi ne götürceği belli değil."
Vazgeçtim, dinlenemezdim.

"Geliyorum!" Üstüme rahat kıyafetler geçirdim. Bugün temizlik günüydü. Annem bezin nerede olduğunu söyledikten sonra hızla bezlerden birini kaptım. Ah, şu sarı bezden bir farkım yoktu şu an. Annem bana emirler yağdırıp duruyordu. Yok burayı temizle, yok camları sil, bilmem ne bilmem ne.

Sonunda bittiğinde bende bitmiştim. "Anne, yeter artık dinleneyim." Annem gözlerini kıstı.
"Birde çalışmaya başladın, buncacık şeyden mi yoruldun?" Elini alnına götürdü.

"Ah siz gençler," gözlerini yumup geriye yaslandı. Aniden karnıma giren ağrıyla elimi yumruk yapıp sıktım. Bu ağrıların geçmesine daha çok vardı.

***

"Choon Hee, aramız mı bozuk?" Yung Hwa'ya yan gözle baktım. Sonunda okuldaydım ve aşırı derecede yorgundum. Kendimi şuracıkta sıramdaki peçetesiyle boğabilirdim.

"Hayır, sadece yorgunum." Başını salladı.

"İş bulabildin mi?"

Elimle baş parmağımı kaldırdım. Konuşmaya halim yoktu. Annem dün beni çok yormuştu. Ayrıca karın ağrım hâlâ devam ediyordu. Zilin çalmasıyla sınıfa girdik. Derslerimde iyiydim ama daha iyi olmam lazımdı. Annem için, ona söz vermiştim. Ona daha iyi bir hayat yaşatmak istiyordum. Gözlerim yorgunluktan ağrısada aldırmamaya çalıştım ve derse odaklandım.

Ders bittiğinde diğer dersin beden eğitimi olduğunu bildiğimden spor salonuna indim ve soyunma odasında üstümü değiştirdim. Salonda voleybol maçını izleyen Yung Hwa'nın yanına oturdum. Voleybol maçındaki oyuncuların çoğu okulda popüler kısımdandı. Ki bence popüler değillerdi. Yani benim ilgimi çekmiyorlardı. Aniden kafama gelen topla gözlerimi büyüttüm.
"Dikkat et!" Topu atan çocuk pislik bir şekilde gülümsedi.

"Senin yerinde başka kızlar o topu kafama at diye yalvarıyorlar," diye artistlendi. Bu sanırım Min Sung'tu. Kızların sürekli bahsettiği şu meşhur çocuk.

"Canımı yakmana rağmen neden yalvarayım?"

Herkes dikkatle bana bakıyordu. Min Sung gözlerini kıstı. Etrafa bakındıktan sonra yapmacık bir gülümseme yolladı ve ardından saçlarıyla oynadı. Kızlar çığlık atarken içimden kusma isteği geldi. Kolumdan tuttu ve beni başka bir yere sürükledi. Yung Hwa peşimden gelmek istesede ona engel oldum. Kendimi ezdirmeyecektim. Beni köşeye ittiğinde o yapmacıklıktan eser kalmamıştı.

"Ne sanıyorsun kendini sen? O ben diğer kızlardan farklıyım havalarına girmeye çalışıyorsan bende yaramaz." Gözlerimi kapatıp güldüm.

"Ne saçmalıyorsun? Sence sana yapışma gibi bir niyetim varmış gibi mi gözüküyor?" Elimi belime koydum.

"O kızlara da acıyorum zaten," başımı sağa sola salladım. Bana değişik bir şekilde bakıyordu. Onu orada bırakıp Yung Hwa'nın yanına gittim.

"Ne oldu?" Önemli değil dercesine elimi salladım. Ne kadar da abartıyordu her şeyi? Artist. Aslında iyi bir çocuğa benziyordu ama popüler olmak için ne hale gelmişti. Bunları düşünmeyi bir kenara attım ve beden hocasının gelmesiyle ayağa kalktım.

***
Son ders neredeyse uykuya teslim olacağım an zil çaldı ve kendime geldim. Yung Hwa ile beraber çıkışa doğru yürürken omzuma bir el dokundu. Arkamı döndüğümde Min Sung'u gördüm. Yanında Joon Seo ve diğer arkadaşları vardı. Elini ensesine attı.

"Az önce olanlar için üzgünüm," dedi yere bakarak. Gözlerimi devirdim.

"Bunu telafi etmek istiyorum." Omzumun arkasına baktı bir süre. Kafası karışmış gibiydi. Ardından elini omzuma koydu. Şirince sırıttı.

"Benimle bir yerlere gitmek ister misin?" Göz devirme isteğim geri gelmişti ama yapmadım.
"Neden?" Dedim tek kaşımı kaldırıp.

"Bir günüm bile değerliyken seninle harcayamam." Elini omzumdan çekti ve tekrar omzumun arkasına baktı. Nereye baktığını merak ettiğimden bende arkamı döndüm. Duvarın arkasında havalanan bir gömlek görmemle o olduğunu anladım. Beni beklemişti. Tam ona doğru gidecekken kolumdan tutuldum.

"Geleceksin değil mi?" Eğer gitmezsem, başımın etini yiyecekti.
"Tamam, geleceğim. Ama sende beni rahat bırakacaksın. Alt tarafı kafama top attın." Başını salladı. Telefonunu çıkarıp bana uzattı.

"Telefon numaran?" Dedi merakla. Ne değişik bir çocuktu? Telefonu alıp numaramı kaydettim.
"Pekala, görüşürüz o zaman, asi kız." Bu sefer dayanamadım ve gözlerimi devirdim. Onun peşinden gitmek istiyordum ama çoktan gitmişti. Kafede karşılaşacaktım ama neden geldiğini merak etmiştim.

"Bir şey diyeyim mi?" Dedi Yung Hwa şaşkınlıkla giden Min Sung'a bakarken.

"Ben bu çocuğu hiç sevmedim."

Sanki ben çok sevdimde.

***
Kafeye vardığımda soluklanmak için duvara yaslanmıştım. Derin derin nefesler alırken yanımda hareketlenme hissettim.

"O çocuk, sevgilin mi?" Bu aralar aşırı derecede şaşırıyordum.
"H-hayır," dedim ayakkabılarımı yere sürterken.

"Neden sordun ki?" Bana değişik bir bakış attı.

"Merak ettim." Yine pat diye söylemişti. Böyle yapmaya devam ederse pat diye kalpten gidecektim.
"Peki," dedim ve yaslandığım duvardan kalktım. Kolumdan tutmasıyla ona döndüm.

"O çocuktan uzak dur," dedi sakin sesiyle. Kalp atışlarımı kontrol edemiyordum.
"Hyung! Gel artık!" Bunu söyleyen Hoseok'tu. Beni görünce şirince gülümsedi.

"Geliyoruz!" Kolumu bırakmadı ve beni kafeye doğru sürükledi. Kolumu tutan eline baktım. Kemikli elleri çok dikkat çekiciydi. Uzun ve bir kızdan daha güzel parmakları vardı. İçeriye girdiğimizde odaya girdim ve üstümü değiştirdim. Odadan çıktım ve siparişleri almaya başladım. Bir anda tanıdık bir ses duymamla irkildim.

"Choon Hee? Bizim sınıfın sessiz kızı?" Masaya baktığımda sınıfımdan tanıdıkları görmemle gözlerimi devirdim. Hay şansıma tüküreyim.
Hae Won ve arkadaşları. Ki yanlarında Min Sung'ta vardı. Bana dikkatle bakıyordu.
"Siparişinizi alabilir miyim?" Dedim nazik tutmaya çalıştığım sesimle. Hae Won küçük bir kahkaha attı.
"Burada çalışacak kadar durumun kötü mü Choon Hee?" Yumruğumu sıktım.

"Kes sesini Hae Won, sadece siparişini ver." Min Sung Hae Won'a sert bir bakış attı. Hae Won tek kaşını kaldırdı.
"Min Sung, başımıza iyilik meleği mi kesildin sen?" Tekrar güldü.

"Yeter artık Hae Won." Dedi Joon Seo ve bana baktı.
"Siparişleri verelim biz en iyisi." Joon Seo'dan siparişleri aldığımda omzumda bir el hissettim.

"Kim demiş burada çalışmanın kötü olduğunu?" Arkamda bir kaç adım sesi daha duydum. Beni korumaya gelmişti. Hae Won ona hayranlıkla bakarken neredeyse eriyip gidecekti.
"B-ben öyle bir şey demedim ki," dedi cilveli bir tonda. Küçük bir kahkaha patlattı.

"Belli oluyor," dedi Namjoon arkadan. Zeki birine benziyordu. Elini omzumda hissetmem zaten ayrı bir kalp darbesiydi. Oradan ayrıldığımızda hâlâ eli omzumdaydı. Elini omzumdan çektiğinde hafifçe öksürdüm ve siparişleri vermek için mutfağa yöneldim.

Bu çocuk beni kalpten götürecekti.

Alium| Kim Seok JinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin