Önümdeki yemek kabıyla bir süre bakıştım. Bu sırada sınıfa gelenlerden haberim bile yoktu. Tamamen kaba odaklanmıştım. Kabı birisin almasıyla anca kendime gelebilmiştim.
"Demek mesajıma cevap vermemenin sebebi bu?" Yemek kabına dikkatlice baktı."Kim Seok Jin? Bizim okulda öyle biri var mı?"
Joon Seon'a bakarak sormuştu. Joon Seon kafasını iki yana salladı.
"Yok," dedi sakin sesiyle. Onunda güzel bir sesi vardı.
"O zaman okul dışı ha?" Dedi Min Sung gülerek. Sırama geri bıraktı. Açıkçası...fırlatacağını falan sanmıştım. Gerçekten manyak bir çocuktu.
"Pekala, nasıl olsa benimle her şekilde buluşacaksın." Bir anda ayağa kalktım."Neden benimle buluşmaya bu kadar meraklısın?" Min Sung iri gözleriyle dik dik bana bakıyordu.
"Bunu şimdi mi öğrenmek istiyorsun?" Gözlerimi yere indirdim. Ne yapmaya çalışıyordu?
"Peki," dedi nazikçe. Ardından omzumdan tutup beni kendine çekti. Sınıftaki kızlar şoktan çığlık atmaya başlamıştı. Joon Seon bile şaşırmıştı."Bana diğer kızlardan farklı olduğunu falan zırvalamıştın," dedi kulağıma eğilerek.
"Öyle bir şey demedim," gözlerimi devirdim. Beni dinlemiyordu bile.
"İnanmadım. Bir süre seni izledim. Farkına bile varmadın." Yoksa o klik sesi ona mı aitti?
"S-sen fotoğrafı mı çektin?" Dedim ona bakmadan.
"Ne fotoğrafı? Neyse, benim demek istediğim," beni daha da çok kendine çekti."Bunu bana kanıtladın." Bir süre öylece kaldık desem, yalan olur. Hızla onu omzundan ittim.
"Saçma saçma konuşma, amacın ne? Diğer kızlardan farklı olmadığımı kanıtlamışım falan filan. Her kız farklıdır," dedim düz bir tonda. Aslında gerçekten iyi bir çocuktu. Sadece etrafı düzgün insanlarla dolu değildi.
"Sen? Sen farklı mısın? Olmadığın gibi davranmak nasıl bir duygu? Açıklasana?" Bana şaşkınca bakıyordu. Bir anda kolumdan tuttu ve beni sürüklemeye başladı.
"Bırak beni Min Sung!" Lafımı dinlemedi ve beni okulun arka bahçesine getirdi.
"Neden buraya geldik? Söylesene!" Bir şey demiyordu. Sadece yere bakıyor ve ayaklarını oynatıyordu."Bir şey de!" Aniden başını kaldırdı.
"Sanki ben bıkmadım mı?" Dedi dolan gözleriyle.
"Sanki ben..." duraksadı.
"Ne?" Dedim ona dik dik bakarak. Zilin çalmasına çok az kalmıştı ve ben derse geç kalmak falan istemiyordum."Bak, her ne diyeceksen, buluştuğumuz zaman dersin. Derse geç kalmak istemiyorum." Hızlıca oradan ayrıldım. Bu çocuğun neden böyle davrandığını anlamak istiyordum. Sinirle derin bir nefes verdikten sonra sınıfa girdim. Kızlar bana ölümcül bakışlar atsada aldırmadım.
"Choon Hee? Bu çocukla buluşmak zorunda mısın?" Dedi sinirle. Yung Hwa'ya bakmadan omuz silktim.
"Peşimi bırakması için evet, zorundayım.""Peşini bırakmayacak," dedi gözlerini devirerek. Bu sefer ben gözlerimi devirdim. Bırakmayacaktı. Bulmuştu bulaşmaya birini. Kendime lanetler ederek hocanın gelmesini bekledim.
Kendimden nefret ediyorum.
___
"Choon Hee, şu masadaki siparişleri de almayı unutma!" Yanımdaki Jungkook'a baktım. Ön dişleri çok sevimli duruyordu. Ona hafifçe gülümsedim.
"Unutmam!" Yanından ayrıldım ve dediği masaya yöneldim. Masadaki siparişleri aldıktan sonra mutfağa gidip aldığım siparişleri verdim. Tekrar siparişleri almadan önce biraz dinlenmek için bir köşeye çekildim. Okuldan sonra geldiğim için yoruluyordum. Ki bu da öğle aralarını bir uyku molası olarak görmeme neden oluyordu. Tam yaslandığım duvardan kalkacakken birinin bana seslenmesiyle durdum."Choon Hee, dün verdiğim yemeği yedin mi?" Şaşkınlıkla ona bakmaya devam ettim.
"Evet," çok lezizdi."Gel şöyle." Beni kafenin arka tarafına sürükledi. Boş bir masa vardı. Masanın üstünde benim defterlerim. Benim defterlerim?
"Bunların burada ne işi var?" Ellerini cebine koydu.
"Jungkook çalışmanda yardım edecek. Okuldan sonra direk buraya geldiğin için çalışmakta zorlanıyorsundur." Omzuna dokunup onu durdurdum."Yapma, bana iyi davranma." Şaşkınca bakma sırası ondaydı.
"Neden?" Dedi sakin bir tavırla."Bu duruma alışmak istemiyorum, yaramı sarmanı istemiyorum. Ben buna alıştım. Dengemin bozulmasını istemiyorum!" Yere çöktüm. Kendimi iyi hissetmiyordum. Oda benim karşıma yere çöktü.
"Seni bırakacağımı falan mı düşünüyorsun?" Bir cevap vermedim."Bana alışmak mı istemiyorsun?" Başımı salladım. Eğer alışırsam, kendimi teslim ederdim.
"Bakmam gereken bir annem var, ayrıca bir çok kez hayal kırıklığına uğradım. Sorumluluklarım var. Tekrar aynısının olmasını istemiyorum."
Lise hayatım boyunca bir kaç sevgilim olmuştu ve çoğu beni kullanmıştı. Kimi eski sevgilisini kıskandırmak için, kimi bir oyun için... Hepsinin sonunda biten yine ben olmuştum. Ve sende benim karşıma bir mucize gibi çıkmıştın Kim Seok Jin. O mucizeye tutunmak istesemde, güvenim kırılmıştı. Kendimi kapatmıştım."Genelde çoğu kız beni tipim yüzünden kullandı. Hiç kimse benim ne durumda olduğumu umursamadı. Bende anlatma gereği duymadım. Sadece bir görüntü olarak yanlarında durdum. Bende kullanıldım Choon Hee," derin bir nefes üfledi. Eliyle yerdeki taşlarla oynadı bir süre. Sessiz kalmak tuhafıma gitmeye başlamıştı.
"Şimdi ders çalışacak mısın?" Cevap verme gereği duymadan ayağa kalktım. Elimi ona uzattım. Şaşkınca baksada uzattığım elimi tuttu.
"Yaranı sarmama neden izin vermiyorsun?" Dedi pat diye."Sardıktan sonra daha çok kanatırsan? Nereden bileceğim? Hem artık bunu kesebilir miyiz? Daha fazla konuşmak istemiyorum." Masaya ilerledim ve kitaplarımı düzenledim. Yanıma oturduğunda gözlerimi devirdim.
"Bir anda pat diye karşına çıkan birisine nasıl güvenebilirsin?" Sesini çıkarmadan öylece kitaplarıma baktı.
"İşine dön artık. Jungkook birazdan gelir. Zaten bunu yapmamız çok mantıksız. Ben kendimde-"
"Susar mısın artık?" Şaşkınca başımı çevirdim. Gözlerini kapatmış öylece duruyordu.
"Bak amacım kötü bir şey olsaydı, bunu önceden yapardım, sana seni kendime yakın hissediyorum derken ciddiydim. Sana anlatmak istiyorum Choon Hee, birbirimizin yaralarını saralım istiyorum."Tek nefeste söylediklerinin ardından gözlerini büyüttü.
"Seninle konuşmak bana iyi geliyor, daha çok kendimi rahat hissediyorum. Diğer arkadaşlarımın yanındaymış gibi hissediyorum. Bu biraz bencilce ama yanımdan ayrılmana izin vermeyeceğim." Şok olmuş bir şekilde ona bakmaya devam ettim.
"Benden kaçmanı istemiyorum," bir klik sesi duymamla gözlerimi ondan alıp etrafa baktım.
"Yine o ses," dedim korkuyla. Biri fotoğraflarımızı çekiyordu. Artık iyice belli etmişti. Hızla ayağa kalkıp etrafa baktı."Sapık mısın her ne isen çık karşıma!" beraber etrafa bakındık. En azından konumuz dağılmıştı. Masaya geri döndüğümüzde endişeyle etrafa bakınıyordum. Ellerimden tuttu.
"Sakin ol, onu bulacağız." Hızla başımı salladım.
"Senden bir şey isteyebilir miyim?" Başımı salladım.
"Bana ismimi söyler misin?" Endişem yerini şaşkınlığa bırakırken ne yapmam gerektiğini düşündüm. İsmini söylersem ne yapacaktı ki? Gözlerimi yerlerde gezdirdim."Bir kez olsun duymak istiyorum," bana beklentiyle baktığında tuttuğu ellerimi kendime çektim.
"Ya! Jin hyung! Ne yapıyorsunuz siz?" En önde Jungkook, arkasında diğer beş adam bize şüpheli gözlerle bakarken, ağzımdan kaçanlara engel olamadım.
"Kim Seok Jin,"
Yanlış yerde yanlış zamanda söylenmiş cümle.
Tam bir aptalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alium| Kim Seok Jin
Fanfic"Hâlâ seni düşünebiliyor olmak... bu can sıkıcı." Şemsiyenin altına kendisi de girdiğinde başımı yukarı kaldırdım. "Hâlâ seni koruma isteğim...bu can sıkıcı." Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Bu can sıkıcı ama, ne olursa olsun, içinde sen varsan...