51, 52, 53... Zeynep nefessiz kaldıkça ayağını kaldırıp yere vuruyordu ama Keremin umrunda olmayıp takmıyordu, hatta aksine, bu hoşuna gidiyordu. Zeynebin ise çoktan başı dönmeye başlamıştı, dizlerinde derman kalmamıştı.
Artık iyice nefessiz kaldığında ise, otomatikmen nefes almaya çalımıştı, ama içine çektiği sadece suydu. Burnunda bir sızı hissederken, boğulma hissinide kayıtsız kalmayıp öksürmeye başladı. Öksürüklerı boğazını yakarken, yüzünü ekşitiyordu. Öksürükleri ise baloncuk olarak su yüzüne çıkıyordu.
Artık iki dakikayı doldurduğunda Kerem Zeynebin kafasını saçlarından çekip sudan çıkarttı. Zeynep çıktığında ise ilk olarak derin bir nefes alıp daha sert öksürmeye başladı, duvara yaslandı ve yere çömeldi. Öksürüklerin ardı-arkası gelmiyordu, yüzü bembeyaz, gözleri ise kıpkırmızıydı kesilmişti.
Kerem Zeynebe kısa bir bakış attı, hiç acımıyordu Zeynebe. Konuşmadan tuvaletten kapıyı çarpıp çıktığında, Zeynep uzun süre gözlerini kapatıp dinlendirdi. Burnundaki sızı azda olsa geçmişti. Elini kalbinin üzerine koydu ve sakinleşmeyi bekledi. Kalbinin ritmini elinde hissederken, uzun zamandır bu kadar heyecanlanmadığını farketti.
Bu da neydi böyle? Bu kadarı da fazla değil miydi? Sedatın söylediği doğru çıkmıştı gerçekten tehlikeli bir adamdı bu Kerem.
Yaklaşık 10 dakika sonra kolundaki saatine baktığında ise ilk dersin bittiğini, hatta ikinci dersin çoktan başladığına kanaat getirdi. Duvardan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Kendini çok yorgun his ediyordu. Eve gitmeyi düşündü Zeynep, zaten bu halde ne dersi dinleyebilirdi, ne de Keremi çekebilirdi. Böylelikle eve gitmeyi kararlaştırdı.
&
Teneffüs zilinin çalmasıyla yanına Can geldi Keremin ve hemen soru yağmuruna tuttu. Keremse herşeyi birer birer anlattı.
"Ben kızın araştırmalarını yapmıştım. Sanırım daha gerek kalmadı. Öyle değil mi?" deyip ufak bir kahkaha attı Can.
"Haklısın, onlara artık gerek kalmadı." dedi ve sırıttı. "İntikam tamamlandı." ardından göz kırptı Cana.
&
"Zeynep Hanım emin misiniz?" Diye sordu Hizmetli. Kaygılı suray ifadesi dikkat çekiyordu.
"Evet, Birgül. Annemlerin gelişine gelebilirsin, şimdi izinlisin." Dedi Zeynep gözlerini devirdikten sonra. Zeynep yine evde yalnızdı.
Birgül evden çıkar çıkmaz zil çaldı. Buraya taşıdığından beri kulağını tırmalayan zil kulağına dolduğunda uyuşuk adımlarla kapıya yöneldi.
Kapıyı açar açmaz soru yağmurunda sırılsıklam oldu. "Neredesin sen ya? Sabah bir kayboldun dahada haber vermedin!" hesap sormaya başlamıştı Yağmur.
"İlk önce içeri geçin." Dedi Zeynep, eliyle içerisini gösterirken.
Salona geçtiklerinde Yağmur sorusunu tekrarladı. "Neredeydin Zeynep." Diye sordu ayağı ile sıkı bir ritim tutarken.
"Şey." dedi Zeynep aslında anlatmak istemiyordu, ama sonra kararını değiştirdi. "Tamam. " deyip derin bir nefes aldı. "Anlatacağım size neler olduğunu."
Birden araya girdi Melis. "Ay durun, bakın size neler anlatacağım." Heyecanla çıkan sesi dikketlerden kacmazken, bir de Melis ellerini birbirine vuruyordu. "Ben öğleden sonra kiminle buluştum haberiniz var mı?" Yüzündeki gülümseme güneş gibi parlıyordu.
Kızların soru işaretleri ile ona baktığını görünce konuşmaya devam etti. Tane tane anlatıyordu. "Ben bugün Barışla kahve içmeye gittim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk mı bu?
Novela Juvenil" Bir düşmandın önce, bir engeldin. Sonra bir karın ağrısı oldun. Aklımdan hiç çıkmayan bir yüz oldun. Gözlerimi kapasamda oradaydın. Şimdi peşimi bırakmayan bir dert oldun. Aşk buymuş, kimsenin seni 'bulaşma' diye uyarmadığı bir lanetmiş meğer...