Bölüm 1 - Arsen Karacabey!

12.5K 239 75
                                    

Her insan kendi kaderini avuçlarında taşırmış. Verdiğimiz kararlar, seçtiğimiz yollar ve sevdiğimiz insanlarmış kaderimiz. Peki benim bu dört duvar arasında olmam hangisinin kefaretiydi? Verdiğim kararlar mı? Seçtiğim yol mu? Yoksa sevdiğim insanlar mı?

Bana kalırsa insanın kaderi kendi avuçlarında değil, sevdiklerinin avuçlarındadır. Çünkü insan birini sevdi mi önce kendisine mezar kazmalı. Sonrada sevdiklerinin eline bir kürek tutuşturup, üzerine toprak atacakları günü beklemeli. Kürek ise güvendir. Öyle ki ben diri diri mezara gömülmüştüm. Ve sanırım bu yüzdendi. Nefes alıyorum diye, yaşıyor sanmaları...

Ben sadece ruhsuz bir bedendim ve bedenimi saran tek bir şey vardı. O da içimdeki öfke! On yıldır dinmeyen ve asla dinmeyecek olan bir öfke hem de. Önce kendimi, sonrada sevdiklerimi yakıp kavuracak bir öfke!..

"Abi, iyi misin?"

Musluğu kapatıp yüzümü kuruladım. Daha sonra ise yanımdaki çocuğa dönüp baktım. Gözlerinde merak ve endişe vardı. Elimi ensesine götürüp "Yok bir şey. Çay olmadı mı daha?" diye sordum. Başını hızla salladı ve "Hemen getiriyorum abi." diyerek fırladı yanımdan. O sıra kulağıma çalınan sazın sesi titretti içimi. Belli ki Hamza yine yapacaktı yapacağını.

Sazın akordunu yaparken beni buldu bakışları. Anlaşılan o sazın telleri bugün benim yüreğime batacaktı. Usulca göz kapaklarımı indirip onayladım onu. Ali ise çoktan elinde çay ile dibimde bitmiş öylece duruyordu. Çayı elinden alıp yanımı işaret ettim oturması için. Beni ikiletmeden oturduğunda hemen dikti meraklı bakışlarını üzerime. Neyi merak ettiğini gayet iyi biliyordum. Ama senelerdir sustuğum bu konuyu yine susmak istiyordum. Belki de sonsuza kadar susmak!

"Abi, senin bir derdin var biliyorum. Ama çare susmak mı sahiden? Sen hep demez miydin bize 'Dert boğaza düğümdür, bağıracaksın sesin çıkacak. Çıkacak ki nefes alıyorsun diye yaşıyor sanmasınlar.' diye?"

Çayımdan bir yudum alıp camın önüne bıraktım bardağı. Öyle ki o bir yudum bile yakıp geçti canımı. Ben nereden bilecektim bu sözümün bir gün dönüp dolaşıp beni bulacağını. Şimdi sussam olmazdı, susmasam olmaz. Bu yüzden derince bir nefes çekip Ali'ye döndüm, o sıra da ise Hamza çoktan başlamıştı sazın tellerini titretmeye.

"Şimdi sana sorsam, desem ki "Dünyadaki en keskin şey nedir?' Herhalde sen bana bıçak dersin değil mi?" diye sorduğumda beni başıyla onaylayınca devam ettim. "Dünyadaki en keskin şey öfkeli birinin ağzından çıkanlardır. Ben on yıldır öfkeli bir adamım Ali. Şimdi konuşsam ya birinin canını yakar söyleyeceklerim ya da benim canıma batar."

Hamza'nın türküye girmesiyle başımı çevirip ondan tarafa baktım. Sadece bende değil. Bütün koğuş sessizliğe gömülmüş dinliyordu onun yanık sesini. İşte şimdi bütün sustuklarımı bir türküye sığdırmıştı sanki.

Şu dağlarda kar olsaydım olsaydım
Bir asi rüzgâr olsaydım olsaydım
Arar bulur muydun beni beni
Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım
Arar bulur muydun beni beni
Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım
Arar bulur muydun beni beni
Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım
Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım
Sahipsiz mezar olsaydım olsaydım

Şu yangında har olsaydım olsaydım
Ağlayıp bizar olsaydım olsaydım
Belki yaslanırdın bana bana
Mahpusta duvar olsaydım olsaydım
Belki yaslanırdın bana bana
Mahpusta duvar olsaydım olsaydım
Belki yaslanırdın bana bana
Mahpusta duvar olsaydım olsaydım
Belki yaslanırdın bana bana
Mahpusta duvar olsaydım olsaydım

ARSEN K. (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin