Bölüm 12 - Dinmeyen Sızı

1.8K 94 18
                                    

Arsen'den...

Gözümü çekemediğim güzellik beni neredeyse mest etmişti. Yemyeşil ormanın ardında deniz gözüküyordu ve bu görsel bir şölen sunuyordu insana... Bir sandalye bulup oturduğumda bedenimin üşümesini aldırmadım. Neredeyse güneş batmak üzereydi. Gökyüzünde ise birkaç kuş süzülüyordu. Tebessümle bu manzarayı izlemeye devam ettiğimde orada ne kadar zaman geçirmiştim hatırlamıyordum, fakat bir anda omuzlarıma bırakılan ceketle irkilip başımı yukarı kaldırdım. Bakışlarım Mahir'in denizin mavisine meydan okuyan gözleriyle buluştuğunda tebesümümün yerini başka bir şey aldı. Hani şu karında kelebeklerin uçuşma olayı vardır. İşte şuan yaşadığım şey buna benziyordu sanırım.

"Soğuktan kızarmışsın, hadi içeri gir artık." dediğinde "Biraz daha kalsam? Sen gir istiyorsan." diyerek gözlerimi ondan çektim. Gider diye umduğum sırada bir sandalyede o çekip yanıma oturdu. Bakışlarını karşıya dikip uzun uzun baktı. Sonra da başını bir anda benden tarafa doğru çevirince hemen bakışlarımı kaçırdım. Sanki onunla göz göze gelirsem büyük bir cam parçası göğsüme saplanacaktı. Bunu gün geçtikçe daha iyi anlıyordum. Bu adamın bakışları yüreğime saplanıyordu. Acı değildi hissedilen, lakin pişmanlıklar diziliyordu boğazıma teker teker. Şimdi de gözlerinin bende olduğunu hissettiğim bir anda "Hayret!" dedi. Neye hayret etmişti böyle?

"Ne oldu?" diye sorduğumda göz ucuyla baktım ona sadece. "Hayret," dedi tekrar. "Bu kadar uzun süre konuşmadan kalabildiğini bilmiyordum." Bunu dediği an bakışlarımı ona çevirip "Konuşunca şikayet ediyorsun, susunca da şikayet ediyorsun. Sen ne istiyorsun Allah'ını seversen? Bir türlü memnun edemedik beyefendiyi(!)" diye söylendim. O da bakışlarını benim üzerimde sabitleyip "Az ve öz konuşmanı istiyorum sadece." dedi. Kaşlarımı kaldırıp küçük bir tebessüm ettim bunu demesine. "Kimse senin isteklerine göre yaşamak zorunda değil. Ben sana o soğuk bakışlarından rahatsız olduğumu dile getiriyor muyum?" dediğim an kaşları çatılıp öfkeli bir yüz ifadesi takındı. "İşte tam bundan bahsediyordum." diyerek sertçe yutkunduğumda kaşları gevşedi ve "Senin üstünde büyük bir etki bırakıyor anlaşılan." diyerek bakışlarını tekrar karşıya çevirdi.

"Aksine, bakışların beni korkutmuyor. Üzüyor." dediğimde "Neden?" diye sordu. Gözleri beni bulmamıştı bu sefer. Ben de rahatça "Çünkü o bakışlar senin savunma kalkanın... Biri sana ağzını açmaya kalksın bakışlarınla lâl olur. Kimse sana bir şey demesin istiyorsun. Sen on sene susmuşsun, kimsenin konuşmasına tahammülün yok. Çünkü sen konuşamadıklarından yaralısın..." dediğim an sertçe kolumdan tutup beni kendisiyle birlikte ayağa kaldırdı. Sert bakışlarıyla beni dövdüğünü hissettim. Lakin bedenim değil ruhumdu sızlayan.

Kolum büyük ellerinin arasında ezilirken acıyla yüzümü buruşturdum ama ağzımı açıp bir şey diyemedim. İnsanı bakışlarıyla lâl eder derken tam da bunu kastetmiştim. Diğer eliyle de çenemi tutup kaldırdı ve gözlerimi gözlerine bakmaya zorladı.

"Beni tanıyormuş gibi konuşma benimle! Benim yaramdan, susup konuşamadıklarımdan sanane!"

Bedenim sarsılarak geriye düştüğünde yerle yeksan olan kalbimdi. Sandalyeye düşerek geri oturduğumda Mahir'in kapıdan çıkıp gittiğini gördüm. Gözümden ise bir damla yaş süzülüverdi o an. Bu bana ilk sırt çevirip gidişi olmayacaktı. Hatta bir gün öyle bir gidecekti ki geri dön bile diyemeyecektim ben ona. O benim hep dinmeyen sızım olarak kalacaktı...

O soğukta ne kadar oturdum, gözümden kaç damla yaş süzüldü hesaplamamıştım. Lakin kapı açılıp içeri Rıza amca girdiğinde "Kızım iki saattir saatir ne yapıyorsun burada? Üşümüşsündür." dediğinde üzerimde ki cekete daha sıkı sarındım. Güneş çoktan batmış akşamın soğuğu bir sis gibi çökmüştü üzerime. Ona rağmen buradan kalkmak istemiyordum. Rıza amca da bunu anlamış olacak içeri geri girdi ve döndüğünde elinde bir battaniye vardı. Battaniyeyi açıp omuzlarıma bırakırken uzun uzun baktı gözlerime ve yanımdaki sandalyeye oturup bakışlarını üzerime dikti.

ARSEN K. (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin