Bölüm 25 - İlk... (ArMah 🌸)

3.7K 83 3
                                    

Arsen'den...

Bütün bedenim yorgun düşmüşken birkaç saniyeliğine kapadığım gözlerimi geri açtım. Lakin çok iyi biliyordum ki asıl yorulan ruhumdu. Yine de her şeye rağmen nefes alıyordum ve nefes aldığım sürece hayatta kalmak için her mücadeleyi verecektim. Ta ki beni nefessiz bırakan adamı görene dek.

"Mahir?"

Adını söylediğin an bakışlarını bana indirip huysuzca mırıldandı. "Sonunda uyanabildin." Bunu söylemesi üzerine her şeyin yeni yeni farkına varmaya başladım. Mahir'in kucağında ve asansörde ne işim vardı benim? Hızla kucağından inmek için çırpınırken "İndir beni?" diye tedirgince konuştum. O ise umursamazca aniden beni bırakınca düşmek üzere olduğumu farkedip kollarımı sımsıkı boynuna sardım. Ama aksine düşmemiş, hâlâ kucağındaydım ve ani hareketimle aramızdaki mesafeyi en aza düşürmüştüm. Mahir'in mavi gözleri koyulaşmış, bedeni ise gerilmişti. Bunu anlamak zor değilken bir yerlerde sesimi bulmayı umup "Bırak beni..." diye konuştum kısık bir sesle. Mahir'in ise kılı kıpırdamazken "Bırakırsam düşersin." dedi. Bense hiç şüphesiz "Düşersem tutarsın." dediğimde tek kaşını havalandırıp "Nasıl bu kadar eminsin?" diye sordu. Emindim çünkü insanın dili yalan söyleyebilirdi, elleri yalan söyleyebilirdi ama gözler asla yalan söylemezdi.

"Bakışların..." dedim, "Onlar söyledi."

Uzunca yüzüme baktı. Daha sonra ise beni usulca yere bırakıp asansörün açılan kapısından dışarı çıktı. Ben de peşinden gidip ona yetiştiğimde "Neden beni buraya getirdin? Evime gitmek istiyorum." dedim. Mahir'in ise beni duyar gibi bir hali yoktu. Aksine kapıyı açıp içeri girdikten sonra "İçeri gir kapıyı kapat, ev soğuyor." diye tembihleyip mutfağa girdi. Beni umursamadığı o kadar belliydi ki. İçeri girip kapıyı hızla çarptıktan sonra yanına, mutfağa gittim. Dolaptan bir şeyler çıkarıyordu. Bense kollarımı birbirine bağlayıp pervaza yaslanırken "Ne yapıyorsun?" diye sordum. O ise işine devam ederken elinde domateslerle dönüp bana baktı.

"Senin aksine ben mideme düşkün bir insanım. Öyle eften püften şeylerle günümü geçiremem. Hatta bence sende bu domatesleri soyarak bana yardım edebilirsin." Elindeki domatesleri bana doğru attığında onları havada yakalayıp şaşkınca ona baktım. Midesine düşkün olduğunu elbet biliyordum ama bana laf sokmaya çalışmasa kesin bir yeri eksilirdi. Ne yaptığını çok anlayamasamda tezgaha ilerleyip dediğini yapmaya başladım. Şirket yönetmek domatesi kabuğundan ayırmaktan daha basitti. Resmen savaş yapıyordum onlarla ve sonunda galip gelen domatesti. Kabuk yerine elimi kestiğimde acıyla inleyip kanın aktığı yeri tuttum. Sanırım biraz derin kesmiştim çünkü canım yanıyordu.

"Ne oldu?" Mahir hızla yanıma gelip elimi görünce tutup kendine çekti. Kanın aktığı yeri sımsıkı tutarken "Tamam bir şey yok, şurada sargı bezi falan olacaktı." diyerek başımın üstündeki dolaba uzandı. Bense bu esnada tezgah ile Mahir'in arasına sıkışıp kalmıştım. Beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmış, üstten ise birkaç düğmesini açık bıraktığı için göğsünü net bir şekilde görüyordum. Allah'ım beni neyle sınıyordu böyle?

Sonunda sargı bezini bulduğunda elimi tutup kesik olan yeri yavaşça sarmaya başladı. Sanki acıtmaya korkar gibiydi. Bense bu esnada yüzünü inceliyor, adeta beynime resmediyordum her bir çizgiyi. Biçimli ve her daim çatık kaşlarını, onun altında yazan gözlerini, dudaklarını... Resmen ateşle oynuyordum!

Ben onun yüzüne dalıp gitmişken bir anda iki elini tezgaha dayayıp beni sıkıştırınca gözlerim şaşkınlıkla kocaman açıldı. Neden durduk yere böyle bir şey yapmıştı şimdi? "Ne yapıyorsun?" diye sordum merakla. Bir yandan ise kurtulmaya uğraşıyor fakat başarılı olamıyordum. Mahir ise bakışları iyice koyulaşırken "Neden?" diye sordu aniden. O an bende bakışlarımı ona dikip merakla yüzüne baktım. "Ne neden?" diye fısıldar şekilde sorduğumda hiç beklemediğim bir cevap verdi.

"Bataklık gibisin, kurtulmaya çalıştıkça daha çok içine çeken bir bataklık... Neden kurtulamıyorum senden?"

Aramızdaki mesafe iyice daralırken bu sefer ben sordum. "Bu kadar çok mu istiyorsun benden kurtulmayı?" Bedenimin ısındığını hissediyordum. Gözlerimin ise benden bağımsız kapandığını ve hızla inip kalkan göğsümün göğsüne çarpışını. Kalbimin gürültüsü ise kulaklarımda uğuldarken "Evet..." dedi dudakları dudaklarıma çarparken. "Hem de çok..." dediği an aramızdaki mesafe sıfıra inmiş dudakları yavaşça dudaklarımı örtmüştü. O an ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyordum. Ama sahiden olmuştu bu. Tek eliyle belimden kavrayıp beni kendine çekerken adeta bulutlara yükselmiştim.
İşte şimdi o aklıma kazıdığım dudakları beni öperken aklımdaki her şey uçup gitmiş, sanki uzun zamandır bunu bekler gibi ben de öpüşüne karşılık veriyordum. Ta ki kapının çalan zil sesini duyana kadar.

Dudaklarımız o sesle ayrılmış, nefeslerimiz adeta birbirimizin tenini okşuyordu. Ve işte o büyülü an sona ermiş, aramıza yine o buzdan duvarlar örülmüştü. Mahir kendini geri çekip benden uzaklaşırken bense dudaklarımı birbirine bastırıp derin nefesler almaya devam ettim. Birbirimize bakmıyor, konuşmuyorken kapı tekrar çaldı. Bu defa Mahir kapıya gitmek için uzaklaştığında ardından bakıp kapıya kulak kesildim. Misafir ağırlamak için epey geç bir saatti fakat kapıdan gelen sesi duyduğumda bunun Derya için pek bir öneminin olmadığı aşikardı.

Kapıya yaklaşırken sesini iyice net duyuyordum. "Geçen gece biraz erken bitmişti, ben de telafi ederiz diye düşündüm." Fakat duyduğum şey sinirlerimi oldukça gererken dolan gözlerimi engelleyerek kapıya yöneldim. O sırada Mahir "Aslında müsait değilim." dediği an araya girip "Sorun değil. Siz keyfinize bakın. Zaten ben de gidiyordum." diyerek kapıdan çıkıp onları arkamda bıraktım. Onlar için yeni başlayan gece benim için çoktan bitmişti çünkü.

***

Mahir'den...

Susmak bazen en güzel cevaptır denir. Ama Arsen'in en güzel cevabı hep iki dudağının arasından süzülenlerdir. Sustukları ise koca bir ıstırap!.. Şimdi ise yaptığı tek şey susmak ve gözlerini benim olmadığım her noktada dolaştırmak. Bu durum beni neden bu kadar rahatsız ediyor peki? Buna sebep olan ben olduğum için mi?

Bugün son dans provasını yapıyorduk. Bu yüzden aramızdaki mesafe oldukça yakın fakat bir o kadar da uzaktı. Öyle bir uçurum koymuştu ki araya "Dün gece..." diye başladığım cümlem gözlerini bana çevirmesiyle son buldu. Neden öyle bakıyordu bana? Sanki... Sanki boşluğa bakar gibi.

"Ne olmuş dün gece? Derya ile iyi geçmedi mi?" Umursamazca sorduğu soruyla kendimi tutamayıp sesimi yükselttim. "Arsen! Derya ile aramda hiç bir zaman bir şey olmadı, olamaz da!" Kesin bir dille konuştuğumu düşünmüştüm. Ama öyle bir davranıyordu ki sanki dün gece biz... Biz hiç yakınlaşmamışız gibi.

"Bana hiçbir şeyin hesabını vermek zorunda değilsin. Zaten çok sıkıldım, yeter bence bu kadar." diyerek kollarımdan çıkmaya yeltendi. Ancak buna izin vermeyip belinden daha sıkı kavradım. Bir açıklama yapmam gerekiyordu. Onun aksine hiç bir şey olmamış gibi davranamazdım. "Dün gece seni öptüm çünkü..." dediğim an kollarımda rahatsızca kıpırdanıp gözlerini kaçırdı. Beni duymak istemiyordu adeta! Yine de dinlemek zorundaydı. "Çünkü ben..."

"Bir daha asla böyle bir şey olmayacak. Çünkü her şey bittiğinde sen yoluna, ben de yoluma gideceğim. Hem merak etme, bir anlık bir saçmalıktan sonra sana aşık falan olmam. Vicdan yapmana gerek yok o yüzden."

Kollarımdan çıkıp giden kadına baktım. Madem öyleydi soruma cevap vermek zorundaydı. "Neden bana karşılık verdin o zaman?" diye ardından bağırdığımda durup bana baktı. "Saçmalıktı işte. Ben unuttum bile, sen de unut gitsin."

Yalan söylüyordu! Buna adım kadar emindim. Çünkü dün gece bana karşılık veren o sıcacık, yumuşak dudaklar sanki bunu bekliyormuşcasına karşılık vermişti bana. Oysa şimdi dün gece ki kadın yerine bambaşka biri gelmiş ve bunun bir saçmalık olduğunu söylüyordu. Peki o bunun hesabını sorsa ben ne diyecektim? Onu neden öpmüştüm sahiden? Bir anlık bir arzu muydu? Hayır! Çünkü biliyordum. Ne kadar inkar edersem edeyim, ona doğru çekiliyordum...

Bölüm Sonu 🌼 Umarım beğenmişsinizdir . Yeni bölümde görüşmek üzere 🤗

ARSEN K. (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin