Her türlü tepkiye kendimi hazırlamıştım. Gerçek olmadığını düşündüğümü söylediğim andaki gibi bağırıp çağırmasını, evden çekip gitmesini, bana inanmamasını, rüyada olduğunu düşünmesini ve bunlar gibi binlerce ihtimali düşünmüştüm.
Ama bir ihtimal gözümden kaçmıştı.
Onu tanıyordum. Bu ihtimali ilk sıraya yerleştirmem gerekiyordu. Ama onu tanıdığımı da hala kabullenememiştim.
O yüzden söylediklerimi mantıklı bulmasını hiç beklemiyordum.
Bir saattir odama kendisini kapatmıştı. Michael da yanımdaki kanepeye kıvrılmış uyuyordu. Benimse gözüme tek bir damla uyku girmiyordu.
Koltuktan kalkıp Michael'ın üzerini örttüm. Neyse ki odadan çıkarken yanına pike almayı hatırlamıştı. Uykuya toleransı çok düşüktü.
Odama ilerleyip kapıyı yavaşça tıklattım. Ama bir cevap alamadım. Yeniden tıklattım. Yine bir cevap alamadım.
Belki de ortadan kaybolmuştur?
Yavaşça kapıyı açıp başımı içeriye uzattım.
Calum, ortadan kaybolmamış hatta yatağımda uyuyakalmıştı. Üzerinde romanda en son yazdığım gibi mavi bir gömlek ve kot pantolon vardı. Romanımın şimdiye kadar yazılmış taslak çıktıları da başucumda duruyordu. Calum okumayı bitirmemiş gibi görünüyordu çünkü kitabın son elli sayfasına yakın kırmızı bir post-it yerleştirmişti.
Dolaba doğru gidip sessizce kapaklardan bir tanesini açtım ve üst raftan bir pike çıkarıp onun üzerini örttüm.
Anlayamadığım bir şeyler mırıldanıp pikenin ucunu tuttu ve sağa dönüp uyumaya devam etti.
Uyurken onu sapık gibi izlemem doğru değildi ama kendimi tutamıyordum. Hayalimdeki gibiydi. Hatta çok daha güzeldi. Gerçekten nefes alıyordu ve canlıydı. Delirmemiştim. Ama o yine de gözüme fazla imkansız görünüyordu. Onu kusursuz yazmamıştım ama yine de kusursuz göründüğünü düşünüyordum.
Ona yaşadığım olayları, onunla karşılaşınca yaşadığım şoku ve onu nasıl tanıdığımı anlatmayı bitirdiğim anda biraz duraksamıştı. Sindirmek için uzun bir süre suskunluğunu korumuştu. Ardından kitabımı görmek istemişti. Eline taslakları verene kadar bana gerçekten inandığından şüpheliydim. Ama kitabı eline aldığında gerçeklikle yüzleşmiş ve anlık bir şok yüzünden kitabı tutan elleri titremişti. Sonra da onu okumak istemiş ve okurken yalnız kalmak istediğini söylemişti.
O zamandan beri hiç konuşmamıştık. Yazdıklarım hakkında neler düşündüğünü merak ediyordum. Sevmiş miydi yoksa nefret mi etmişti? Değiştirmek istediği kısımlar var mıydı?
"Faye."
Calum, tedirgince kıpırdanıp yeniden mırıldanmıştı. Kaşlarını çattı, dudaklarını hareket ettirdi ve gözlerini açmadan yeniden uyumaya devam etti. Mırıldanışları arasından sadece o ismi anlayabilmiştim.
Rüyasında sevdiği kadını görüyordu. Onu özlemiş olmalıydı.
Calum'ı uyandırmamaya dikkat ederek odadan çıktım ve salondaki koltuğa oturdum. Bacaklarımı göğsüme çekip koltuğa kıvrıldım ve gözlerimi kapattım.
Onu yeniden kitabın içine almamız gerekiyordu. Onu kitaptan çıkaran ben olmayabilirdim ama onu yeniden istediği yere göndermeyi başarmak zorundaydım. Karakterlerimin mutlu olmasını isterdim. Bu olaylar benim suçummuş gibi hissediyordum.
Tam olarak ne zaman ve ne kadar süredir uyuduğumu hatırlamıyordum. Ama mutfaktaki sesler beni uyandırmıştı. Michael, kanepede yoktu. Ayrıca üzerim dün gece Calum'ın üzerine örttüğüm pikeyle örtülmüştü. Gözlerimi açtım ve uyku sersemliğinin bedenimi terk etmesini bekledim. Ayrıca mutfakta iki kişinin sesi olduğunu da anlamaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War of Hearts
Fanfiction⭐ 2019 Wattys Ödülleri "Hayran Kurgu" kategorisi kazananı ⭐ Kendi hayalinizde oluşturup aşık olduğunuz kişi karşınıza çıksa ne yaparsınız? Felicia Godfrey, başarılı bir genç kurgu yazarıdır. Son yazdığı romanındaki ana karaktere durduramadığı bir aş...