On Dördüncü Bölüm

1.4K 155 121
                                    

"Tanrı aşkına! Sırada kim var? Rory mi?"

Calum, konuşulanı anlamadığını bakışlarıyla Michael'a belli etmeye çalışıyordu. Yeniden bir yabancı konumuna düştüğü için canı sıkılmıştı. Ama ona bir anda tüm kitaplarımı ve onların içindeki karakterleri anlatamazdım ki.

"Gerçi Rory gelse daha mutlu olurdum. O, benim favorim."

Michael, Calum'ı umursamadan kendi kendisine konuşmaya devam ediyordu. Olanlardan bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. Elindeki kolayı içmek yerine hortumuna üfleyip köpürme sesi çıkartıyordu. Sadece konuşacağı zamanlarda o sesi çıkarmayı kesiyordu.

Calum, ondan bir açıklama alamayacağını fark ettiğinde bana bakmaya başladı. Ama ben, ona bakmak yerine bakışlarımı çevremizde gezdirmeye devam ettim. Belki o kadını bulabilirdik.

Calum onun Faye olduğunu düşünmüyordu. Düşünmeme sebebi ise kadının onu tanımamasıydı.

"Faye olsa beni tanırdı. O, beni seviyor." demişti. Ondan bu cümleyi işittiğimden beri onunla konuşmamıştım.

İnsanların çift yaratıldığına inanıyordum. Artık gelişen teknoloji sayesinde insanlar kendi ikizlerini bulmayı vadeden uygulamalara para bile ödüyorlardı. Sonuçlar ise gerçekten tatmin ediciydi. Bir değil onlarca sana benzeyen insan ortaya çıkabiliyordu. Faye'den bir tane daha olabilirdi.

Ama nüfus oranı olarak gerçekten yadsınamayacak kadar kalabalık olan bu şehirde aynı mağazada karşılamamız ve o kadının Calum'ı bulması pek de mantıklı görünmüyordu. Neden daha önce değil de şimdi böyle bir kadına rastlamıştık? Ve neden Calum ile konuştuktan sonra ortadan bir anda kaybolmuştu?

"Rory olsaydı keşke." diye mırıldandım. "Ya da Jane."

Michael kolasını bitirip masaya doğru döndü. Kırmızı ekose gömleğinin kollarını sıvamaya başladı.

Michael, "Beth diyorum ve noktayı koyuyorum. Ama Hayden'i de unutmamak lazım." dedi, kendi kendisine gülerek.

Calum artık sinirlenip Michael'ın kendisine bakması için yüzünün karşısına doğru elini salladı. Michael da en az benim kadar canı sıkkın olduğu için gözleriyle çaktırmadan insanları taramayı bir türlü bırakmıyordu.

Calum, Michael'a "Neden bahsediyorsunuz?" dedi. Michael cevap vermek istemese de ona cevap verdi.

"Felicia'nın yazdığı kitapların ana karakterlerinden."

Vay canına gerçekten muhteşem bir açıklama yapmıştı. Kısa ve öz.

Calum, arkasına yaslanıp "Ah, geçen karşılaştığımız çocuk dört kitabı olduğunu söylemişti. Hatırlıyorum." dedi. Michael gözlerini devirdi.

"Eh, okumuş olsaydın saydığımız karakterleri neden sevdiğimizi de bilirdin. Ama doğru ya, ulaşman gereken bir aşkın var."

Calum, kendisine bir anda taraf olmamıza anlam veremiyordu. Kurduğu her cümlenin benim kalbimi nasıl yaraladığını fark etmeyecek kadar kördü. Faye'e, onun tabiriyle Faye'e benzeyen bir kadını, görmenin etkisiyle yeniden aşkının peşine düşmüştü. Sinirden onu yumruklamak istiyordum.

Siyah bir elbise almıştım. Yaptığım çocukça bir hareketti, biliyordum. İçimden sadece ona kızmak geliyordu. Ona içinde barındırdığı aşkı ben vermiştim. Doğal olarak ona kızmam da doğru değildi. Fakat artık benim kontrolümde değildi. Yani istese başka birisini sevebilirdi. Kendisini sevmeyen, onu değiştirmeye çalışan bir kadının peşinden koşmayı kesebilirdi.

Calum'a da birkaç parça kıyafet almıştık. Alışverişin o kısımlarını tam hatırlayamıyordum. Ne denediyse bakmadan güzel olduğunu söylemiştim. Güzel olacağını zaten biliyordum ama o bile kıyafetlere bakmamış olmamı sorgulamamıştı. Halbuki bir önceki alışverişimizde ona bakmadığım için bozuk atmıştı.

War of HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin