Michael ile birlikte dışarıya çıkacaklarını öğrendiğim andan itibaren endişem yeniden alevlenmişti. İkisi de bu kadar abartmamam gerektiğini söylese de kendimi iyi hissetmiyordum. Huzursuzdum.
Bedenen bir koltuğun üzerinde oturuyordum ama ruhen bambaşka bir dünyadaydım. Faye'i de merak ediyordum. Onunla aramı düzeltecek herhangi bir çözüm bulamadığım için de kendimi üzgün hissediyordum.
Bir yazarın karakteriyle anlaşamıyor olması çok tuhaftı ama bir o kadar da doğruydu. Kimsenin hayatta karşısına geçip hesap sormuş bir karakteri olduğunu sanmıyordum ama bazı röportajlarda yazdığı karakterini sevmeyen, anlaşamadığını düşünen yazarları görmüştüm.
Yazdığı karakterin kendisine çok zıt bir yapıda olduğunu, birlikte kahve içmeyi bırak aynı sokakta bile yürümeyeceklerini söyleyenler vardı.
Ne zaman böyle röportajlar okusam onlardan biri olmadığımı düşünürdüm. Ben karakterlerimi severdim. Onların da beni seveceğine inanırdım, çünkü onlara kendimden de özellikler katardım.
Farklılıkların birleştirdiği gibi, benzer yanların da insanları birbirinden ayırabildiği olabiliyormuş.
"İstersen gitmeyebilirim."
Calum yanıma oturup elini omzuma yerleştirdi. Ona doğru dönüp gülümsedim.
"Gitmezsen Michael dönüşte tüm pastayı yer."
Calum, küçük bir kahkaha atıp başını eğdi. Söylediğimde haklı olduğumu biliyordu. Michael ile birlikte erkek erkeğe dışarıya çıkacaklar, dönüşte de annemin doğum günü için pasta alacaklardı.
Michael'ın da en az benim kadar Calum'a dikkat edeceğini biliyordum. Ona güvenim tamdı. Ayrıca onlar gittiğinde de anneme Calum'ı açıklamaya çalışacaktım.
Bir bacağımı kırıp ona doğru döndüm ve elini tuttum.
"Kendine dikkat edeceğine söz ver."
Üzerine beyaz bir tişört altına da siyah bir pantolon giymişti. Özen göstermeden seçtiği kıyafetler bile onu çekici göstermeyi başarmıştı.
Elimi kalbinin üzerine yerleştirdi. Yüzünde sakin bir tebessüm vardı.
"Buradaki sende olduğuna göre sen kendine dikkat etmelisin. Böylece ikimizi de koruyabilirsin."
Ona küçük bir öpücük vermek için uzandım. Kendisini hazırlayıp gözlerini kapattığında kıkırdayıp onu öpmeden geri çekildim. Bozulduğunu gizlemeden kaşlarını çatıp gözlerini açtı ve alt dudağını aşağıya doğru sarkıttı.
Boştaki elimle tişörtünün üzerine çıkardığım kolyesini düzeltip, "Ayrıca eve başka kadınlarla dönmezsen sevinirim." dedim şaka yollu.
Yüzündeki kırgınlığın yerini zarif bir tebessüm aldı. Bana doğru uzandı ve dudaklarını yanağıma bastırıp beni öptü. Geri çekildiğinde gözleri normalde olduğundan daha fazla kısılmıştı. İçten güldüğü zamanlar dışında bilerek yaptığında gözleri böyle birer çizgi halini alıyordu.
"Gözlerimin senden başka bir kadını görebileceğini sanmıyorum ama illa önlem almamı istersen böyle dolaşabilirim."
Dayanamayıp gülmeye başladım ve ona sarıldım. O da karşılık verdi.
Aşağıya inip Michael ile buluştuğumuzda öncekine nazaran daha rahattım. Kötü bir şey olmayacaktı. Hem olursa hissederdim. Yani bence hissederdim. Sonuçta onlar bana bağlıydı. İstediğim şeyleri onlara yaptıramamış olmam bana bağlı olmadıklarını göstermezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War of Hearts
Fanfiction⭐ 2019 Wattys Ödülleri "Hayran Kurgu" kategorisi kazananı ⭐ Kendi hayalinizde oluşturup aşık olduğunuz kişi karşınıza çıksa ne yaparsınız? Felicia Godfrey, başarılı bir genç kurgu yazarıdır. Son yazdığı romanındaki ana karaktere durduramadığı bir aş...