Kırk İkinci Bölüm

747 79 104
                                    

Oturduğumuz kafede çevredeki insanları incelediğim sırada Michael, yazdığım son kitabı belki de yüzüncü defa okuyordu. Çevremizdeki insanların ona olan bakışını umursamadan okuduğu bölüme kendisini kaptırmış, yaşına rağmen sevimliliğini kaybetmemiş yüzünde görmek istemediğim gözyaşlarını kitabına akıtıyordu.

"Tahmin etmeme izin ver."

Michael kızarmış gözlerini kaldırıp bana baktı ve başını salladı. Kitabı alıp okumasını engellemek istiyordum fakat bunun işe yaramayacağını da biliyordum. Bunu ilk elden tecrübe etmiştim. Denemiş ama başaramamıştım. Kitabı alsam bile, tablet, telefon, bilgisayar, kısacası kitabın bulunabileceği her ortamdan okumaya devam ediyordu. O yüzden pes etmiştim. Belki de o acısını bu şekilde yaşamayı tercih ediyordu.

"Calum'ın ölümünün anlatıldığı bölümdesin."

Michael başını sağa sola salladı. Kaşlarımı çattım. Genelde kitabın hep o bölümünde ağlardı. Burnunu çekti. Elinin tersiyle yanaklarını sildi.

"Tori'yi Luke'a nasıl kaptırdığımı düşünerek ağlıyorum."

İçten bir kahkaha patlattığım anda yanımızda beliren garson, şaşkın bakışlarla bir gülmekte olan bana, bir de ağlamaktan perişan olmuş Michael'a baktı. İkimizin aklının yerinde olup olmadığını sorgulayarak yanımızdan ayrılırken önüme bıraktığı limonataya uzandım.

Michael da kahvesini içmek için toparlanıp gözlerini tekrar sildi ve kitabı masaya bıraktı.

"Sana yalvardım. 'Beni hikayeye alacaksan Tori ile sevgili olmama izin ver,' dedim ama sen ne yaptın? Hikayeye Calum'a burada verdiğimiz isimde bir karakter soktun. İnanılmazsın."

Kitabımın yayımlandığı ilk günden beri Michael bu konuda bana karşı tepkiliydi. Onun, kitabımda kullandığım için pişman olmaya bile başlamıştım. Yine de o sıralarda benim isteğimi kabul ettiği için ona minnettardım. Yeni bir karakter oluşturacak kadar kendimde değildim. Odaklanma sorunu yaşıyordum ve ne zaman bilgisayarın başına geçsem ağlamaya başlıyordum. O yüzden karakterleri çevremdekileri kullanarak oluşturmuştum.

Gerçi Michael, Luke'u yarattığım için bu açıklamalarımı bahane gibi görüyor ve bana kızmaya devam ediyordu. Ona tatlı tatlı bakıp gülümsedim.

"Sen Tori'nin ikinci yakın arkadaşısın. Sevgilisinden bile daha yakın sayılırsın."

Michael yüzünü buruşturup bakışlarını benden kaçırdı. Kendisi her ne kadar memnun olmadığını dile getirse de bu romanımda işlenen her detayı beğendiğini biliyordum. Öyle çok beğenmişti ki stüdyodaki insanlar da dahil, çevresindeki çoğu kişiye hediye etmişti.

Sözlerim onu tatmin etmemiş olsa gerek, kendisini işaret ederek konuşmaya başladı.

"Ama bir düşünsene. Tori bir gün çıkıp gelecek ve hayatının aşkı, yani ben, onun karşısında olmama rağmen o beni görmezden gelip Luke'u soracak. Tanrım!" Elini kalbine yerleştirdi. "Bu acıyı kaldıramam."

Ona, bunu kaldırabileceğini söylemek istedim. Ben kaldırabilmiştim. Yani Calum gerçek hayatta karşıma çıktığında tamamen Faye'e odaklanmış halde olsa da onu sevmeye ve önemsemeye devam etmiştim. Sonra o da beni sevmeye başlamıştı. Sanırım hayatımdaki şansımın tamamını bu konuda kullanmıştım.

Onu özlüyordum. Bazen kalbim ağrıyordu ve ben bu kalp ağrısının onun acısı yüzünden olmaması için dua ediyordum.

"Lütfen," diyordum her seferinde. "Lütfen mutlu olsun."

Ayrılığımızın üzerinden aylar geçse de -tam dört ay olmuştu- hâlâ benim içimde belirsiz bir boşluk vardı. Onun sonunu göremiyor, hissedemiyordum.

War of HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin