Otuz Sekizinci Bölüm

861 92 65
                                    

Annem bir kişiye sesimi duyurmak istediğim için yazdığımı zannederdi. Babam yazmanın saçma olduğunu düşünür, bunu benim geçici bir hevesim olarak görürdü. Ablam ise sadece duygularımı dışa vurma aracımın yazmak olduğunu sanmıştı.

Hepsi yanılmıştı.

Calum bana bir gün, öylesine koltukta otururken "Hatırlanmak için yazıyorsun," demişti. Yazma amacımı onunla hiç konuşmadığımız halde bir anda bu kanıya varmıştı.

"Bu da nereden çıktı?" diye sorduğumda omuz silkip kolunu omzuma atmış ve kendisine çekip saçlarımın üzerini öpmüştü.

"Çünkü ben de hatırlanmak istiyorum," demişti gülümseyerek. İkimizin bir ortak noktası daha çıkmıştı. Benim yazdığım bir ortak nokta.

Calum hayatta bir iz bırakabilmek adına mimar olmuştu. Onlarca binayı tasarlamış, evleri dizayn etmişti. Hem iç, hem de dış mimarlığa ilgi duymuştu. Kendisini geliştirmesi, ilerlemesi çok zor olmuştu ama başarmıştı. Çünkü ona bir yaşama amacı vermiştim. Yaşama amacı insanı ayakta tutardı.

Onun yaşama amacı benimkiyle aynıydı. O da ben de hatırlanmak istiyorduk. İnsanların kalbinde iz bırakmak, ilham olmak istiyorduk.

Onunla bu konuda yaptığım konuşmanın anısını hatırlayınca şimdiki halini çok doğal karşıladım.

Kim unutulmak, yaşadığı dünyaya bir tek bile iz bırakmadan ölmek ister ki?

Faye artık tuhaf bir şekilde hepimizin gördüğü bir rüyadaki karakter gibiydi. Vardı, birlikte konuşmuş, zaman geçirmiştik ama verdiği his uyanmakla eşdeğerdi. Mesela beni o kadar üzmemişti. Michael ve Ashton'ı hiç üzmemişti. Ashton biraz dalgınlaşmıştı ama Michael gayet sağlam duruyordu.

Calum ise tam anlamıyla enkaza dönmüştü.

"Felicia sanırım sesi kesildi."

Odamın kapısının önünde yerde oturuyordum. Calum yalnız kalmak istemişti. Sinirini bütün gece boyunca benim odamdan çıkarmıştı ve hâlâ da devam ediyordu. Zayıflığını görmememiz için de kendisini içeriye kilitlemişti.

Kalbini de kilitlemiş olarak o odadan çıkması da en büyük korkularım arasında yerini almıştı.

Onu artık daha iyi tanıyordum. Onu yazdığım karakterine geri dönüyordu. Zayıflığını gizleyen, kendisini soyutlayan, sinirini etraftan çıkaran bir Calum vardı karşımda. Daha fazla aşina olduğum bir Calum. Kalemimin ürünü olan bir Calum.

Bu değişime şahit oldukça korkularım artıyordu çünkü onun kişiliğindeki her değişim onun kendi evrenine dönüş sürecini hızlandırıyordu.

Michael'ın uzattığı eline tutunup ayağa kalkacağım sırada içeriden tekrar bir kırılma sesi duyuldu. Sanırım bu kez aynam yerle buluşmuştu. Onun odaya girişinden bir saat sonra dağılan eşyaların, kırılan parçaların neler olduğunu tahmin etmeyi bırakmıştım.

Tek dileğim kalbini sağlam bulmaktı. Eşyaları tamir edebilirdim, yenilerini alabilirdim ama Calum'ın kalbini onaramazdım.

Tekrar kendimi yere bıraktığım için Michael çözümü karşıma oturmakta buldu. Elimi tutup sıktı. Calum odada bağırmaya başlarken Michael'a Faye'in nasıl gittiğini sordum.

Faye kendi evrenine, kitabıma, geri dönerken yanında Michael ve Ashton vardı. İkisi de oradaydı çünkü olacakları hem merak ediyorlar hem de bir imkansıza şahit olmak istiyorlardı.

Michael alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Kısa bir süre düşünüp yeşil gözlerini bana çevirdi.

"Mutluydu." Duraksadı ve bir nefes çekip devam etti. "Şaşırtıcı bir şekilde gitmek için hevesliydi. Sonra da öylece ortadan kayboldu."

War of HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin