Dokuzuncu Bölüm

1.8K 179 77
                                    

Her güzel şeyin bir sonu vardır derler. Eğer Calum ile olan ilişkimi bir grafik haline getirecek olsam bu grafik muhtemelen keskin iniş çıkışları olan bir çizgi grafik olurdu.

Neredeyse güzel bir gün geçirmiştik ama gece yine krize girmişti. Faye'in adını sayıklayarak ter içinde uykusundan uyanmıştı. Ona dokunmaya çalıştığımda ellerimi ittirip odadan hızla çıkmıştı. Reddedilmiş olmama rağmen yanına gitmeden duramıyordum.

Aradan yarım saat geçmişti. Saatin ilerleme sesini işittikçe gerginliğim artıyordu. Hala odaya geri dönmemişti. Yanına gitmekten korkmama rağmen ağır çekimle yataktan çıkıp kapıya doğru ilerledim. Korkmama rağmen kapıyı açıp serin salona adım attım.

Serindi çünkü camları ardına kadar açmış bir tanesinin karşısında dikiliyordu. Üzerindeki tişörtün yerde olması da dikkatimden kaçmamıştı. Bu soğuk aralık ayında, hatta ayın son günlerinde, keskin soğuğun onu hasta etmesinden endişelenmiştim.

Konuşmak için dudaklarımı ıslattığım sırada Calum'ın sesini duydum.

"Üşüyeceksin yatağa dön."

Sesime güvenmiyor olmama rağmen yanına adımlarken konuşmaya başladım.

"Sen de üşüyeceksin. Benimle gel."

Calum, başını eğdi. Sırtı kaslarından gerildiğini anlamıştım. Yanına gelmemi istemediğini daha açık belli edemezdi. O yüzden yanına ilerlemeyi kestim.

"Yatağa dön, Felicia. Yeniden tekrarlamayacağım. Seni yanımda istemiyorum."

Dışarıdaki soğuk hava, Calum'ın ses tonunun yanında tropik esinti gibi kalıyordu. Arkamı döndüğümde yine gözlerimde yaşlar birikmişti. Ağlamaktan nefret ederdim. Ağlamadığım senelerin acısını şu birkaç günde çıkarmayı başarmıştım.

Odama dönüp kapıyı kapattım. Onu umursamayacaktım. İstediği kadar orada kalabilirdi. Hasta olursa da tek başına iyileşmeye çalışırdı. Artık daha fazla kırılmak istemiyordum.

Yatağın içine girdim ama umursamadan uyuma hayallerim tam o an suyu boyladı. Yatağın içi sıcaktı, uykuya çok elverişliydi. Sadece Calum eksikti. Ona bu kadar kısa sürede bağlanmış olmam sağlıklı değildi.

Saat ilerledi. Bir saat, iki saat... Kapı üçüncü saate ilerlediğimiz sırada yavaşça açıldı. Gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yapmaya başladım. Onunla konuşmak istemiyordum. Onun da benimle konuşmak istemediğini biliyordum. O yüzden onu zorlamayacaktım. En azından odaya dönmüş, o soğuğu arkasında bırakmıştı. Yatağın içine girdiğinde derin, uyku nefesleri almaya başladım. Yatağın kendime ait tarafının en kenarına kıvrılmıştım. Muhtemelen yatağın çeyreğinde bile sayılmazdım.

Calum'ın elini karnımda hissedince nefesim düzensizleşti. Ama gözlerimi açmadım. Koluyla belimi sarıp yatağın ortasına çekti. Saatlerdir soğukla yüzleşmesine rağmen cehennem ateşi kadar sıcaktı. Kollarını bana dolayıp başını omzuma yerleştirdiğinde gözlerimi açtım.

Yüreğim sızlasa bile ondan uzaklaşmak zorundaydım. Kollarını belimden çözmeye çalışırken, "Ben Faye değilim, Calum." dedim.

"Biliyorum." dedi ve bir anda beni sırt üstü çevirirken üzerime çıktı.

Dışarıdan gelen ışıktan yüzünü zar zor seçebiliyordum. Bakışı yine beni çözmeye çalıştığını belli ediyordu.

"Neden Faye sana benzemiyor?" dedi.

Kaşlarımı çattım. "Nasıl bir benzerlikten bahsediyorsun?" dedim.

Omzumdan inen örgünün ucundaki tokayı çıkarıp baş parmağına geçirdi ve örgümü tek eliyle çözmeye başladı.

War of HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin