New York bugünden itibaren hayatımda değildi. Michael, Luke ile karşılaştığımız gün benden aldığı izinle hayallerimdeki evi aramaya başlamıştı. Ondan tek isteğim New York'tan olabildiğince uzak ve daha sakin olmasıydı.
Sonra, o dönem okuduğum kitaplardan birinde rastladığım Edinburgh tam bana uygun gelmişti. Michael bundan nefret etmişti. Çünkü bu şehir yokuşları, eğimli yolları ve yağışlarıyla ünlüydü. Michael'ın en sevmediği şeylerin başında da efor sarf ettiren etkinlikler ve yağmurlu havalar gelirdi.
Yine de Edinburgh konusunda ısrarcı olmaya devam ettim. Michael da her ne kadar sızlanmış olsa da bana uygun evi oradan aramaya başlamıştı. Dört ay sonra da bulmuştu.
Rastlantı mı yoksa aptal kaderin bana bir alayı mıydı bilmiyorum ama bugün Calum'ın New York'taki evimde karşıma çıktığı günün yıldönümüydü.
Gittiği değil geldiği. Ondan ayrılalı sekiz ay olmuştu. Sekiz ay bana sekiz yıl gibi hissettirmişti. Özellikle bugün, o aylar üzerime kasvetle çökmüştü.
"Artık eve gidelim lütfen. Daha ne kadar dolaşacağız? Ayakkabımın altı çürüdü."
Bulduğumuz kitapçının kapısından içeriye girerken Michael'a sadece gülmekle yetindim. Eve girme zamanımızı olabildiğince ötelemeye çalıştığımı gözünden kaçırmamıştı.
İkinci basımı yapılmış, kapak tasarımı değişmiş kitabımı bir kule şeklinde masanın üzerinde görünce oraya yöneldim. Çantamda keçeli kalemimi ararken Michael, ceketinin cebine ellerini sokup yüzünü buruşturdu.
"Luke ile nasıl gidiyor?"
Tanrım! Calum hâlâ yanımızda olsaydı aynı Michael gibi olurdu. Bana kıskanç bir tonda kelimeleri özellikle vurgulayarak aynı bu cümleyi kurardı.
"Gitmiyor, Michael. Sadece bir kez yemeğe çıktık ve onda ikimizin de sandığın gibi romantik bir niyeti yoktu."
Michael'ın yüzünü memnuniyetsiz bir ifadede tutmaya devam etti.
"Yine de ona güvenmiyorum. O tuhaf bakışlarıyla 'Ben senin yazdığın kitaptan bir karakterim,' şeklindeki cümlelerini kurup seni tuzağına düşürmeye çalışabilir."
Kitaplardan bazılarını imzalarken kıkırdadım. Michael, son iki aydır Luke'a fena halde kafayı takmıştı. Sürekli benimle iletişime geçip geçmediğini, bulup buluşmadığımızı soruyordu. Onunla tanıştığımız için mutlu olduğu günlerden nasıl bu günlere geçmişti anlamamıştım. Sanırım onu ihmal edeceğimi düşünüp kıskanıyordu.
"Sadece isimleri benziyor, canım. İlk karşılaştığımızda inanamadım ama artık farklılıklarını görebiliyorum. O, benim Luke'um değil."
Bana uzattığı kitabı alıp imzaladığım kitabı ona verip açıklamama devam ettim.
"Benim Luke'um gelse bana böyle hayranlıkla yaklaşmazdı. Muhtemelen öfkesini gizlemeden neden sevdiği kadına bunları yaşattığımı ve Calum'ı öldürdüğümü sorardı. Hiçbir cevabım onu tatmin etmez, benden nefret etmeye devam ederdi."
Michael'a doğru döndüm ve yüzüne baktım. Açıklamam onu yumuşatmıştı. En yakın arkadaşım, kurgu karakterime aşık olduğu için kitaptaki diğer kurgu karakter olan Luke'u anlardı. Başını salladı. Ben de elimi aramıza kaldırıp yüzü ona dönük bir şekilde salladım.
"Ayrıca ben evliyim ve kocama sadakatle bağlıyım."
Michael'ın yüzünde küçük bir tebessüm oynaştı. Elimi tutup yüzüğümün üzerinde parmağını dolaştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War of Hearts
Fanfiction⭐ 2019 Wattys Ödülleri "Hayran Kurgu" kategorisi kazananı ⭐ Kendi hayalinizde oluşturup aşık olduğunuz kişi karşınıza çıksa ne yaparsınız? Felicia Godfrey, başarılı bir genç kurgu yazarıdır. Son yazdığı romanındaki ana karaktere durduramadığı bir aş...