Sekizinci Bölüm

1.7K 177 61
                                    

Calum, gerçek bir aşçının yeteneklerine sahipti. Hiç utanmadan üçüncü defa tabağımı ona uzattığımda beni kırmamıştı. Yemeğe oturmadan önce servisi kendisi yapması konusunda kesin bir şart koşmuştu. Bana göre hava hoştu, zaten bu işlerde pek de iyi olduğum görülmemişti.

Calum, tabağı önüme koyarken gülümsedi.

"Görünüşe göre yemeği beğendin?" dedi. Hem kendisine hem de elinin lezzetine aşık olmak istediğimi söylemeden başımı salladım ve kolamdan bir yudum aldım.

"İnanılmazsın. Harika olmuş." dedim. Utangaç bir tebessüm yüzünde belirdiğinde başını eğdi.

"Beğenmene sevindim. Yemeklerimi başka birinin tatmasına pek alışkın değilim." dedi ve devam etti. "Gerçi sen bunu zaten biliyor olmalısın."

Bazen gerçekten arkadaş olabileceğimize inancım artıyordu. Ama her konuşmamızın sonu bu cümlelerle bitiyordu. Ben ona bunun doğru olmadığını söylediğimde yalan söylemenin bana yakışmadığını dile getiriyor ve konuyu kapatıyordu. Evet bunu biliyordum ama bunun için kendisini suçlu hissetmesini istemiyordum.

Birlikte yaşayacağımız sürenin uzunluğunu kestiremediğimiz için iyi anlaşmak zorundaydık. İyi anlaşmamız için de onun, benim yazdığım bir karakter olduğunu unutması gerekiyordu.

Tabi artık bu nasıl mümkün olacaksa.

"Yarın benimle yayınevine gelmek ister misin?"

Vay canına Felicia ne kadar da güzel konu değiştiriyorsun sen öyle. Yüzümü anlamsızca buruşturdum ama Calum dikkatini dağıtmadan yemeğini yemeye devam etti. Suyundan içip lokmasını yuttuğunda kahverengi gözleri bana döndü. Umarım yemek yediği anlarda adem elmasının hareket edişini izlediğimi fark etmiyordur. Ya da su içerken... Ve kahve... Ve hatta nefes bile aldığı anların tümünü...

Tanrım ayaklı bir sapığa dönüşmek üzereydim. Onun hala benimle birlikte yaşamasına şaşırıyordum. Ben olsam çoktan Michael'ın evine kaçmıştım.

"Gelirim. Evde yalnız kalmak sıkıcı olur. Michael mesaj attı mı, bu isim konusunda?"

Tabağımı ışık hızıyla yemeye devam ederken başımı salladım. Michael, hiçbir zaman beni habersiz bırakmazdı. Ashton'ı güvenle eve bıraktıktan sonra ilk işi bana mesaj atmak olmuştu.

"Evet. Yarın sabah gelip eşyalarını bırakacak. Telefon, yedek anahtarlar, kimlik, pasaport, kredi kartı ve işte saymayı unuttuğum diğer şeyler için."

Calum, yüz ifadesini bozmadan anladığını belirten bir şekilde başını salladı. Kendimi bir şeyleri açıklama gereğinde hissedip hararetle konuşmaya başladım.

"Burada Calum olmanı isterdim, isterdik. Ama kitabın ön okuması yayınlandı ve kitap basıldıktan sonra ismini de bilecekler. Bir kişi bile bu konunun yayılmasına sebep olabilir. İnsanlar merak etmeye başlayıp araştıracaklar ve eğer sen burada olmazsan, yani kendi dünyana dönersen, bu daha büyük bir sorun oluşturacak. O yüzden en azından şu anda kitabı tamamen okuyan kişiler senin ismini Luke olarak bilse daha iyi olur." dedim.

Calum, elindeki çatalı bırakıp tabağını hafifçe kendisinden uzaklaştırdı.

"Mağazadaki çocuk ismimi Calum olarak biliyor. Seminerde karşımıza çıktığında ne söylemeyi düşünüyorsun?"

Bizden biz olarak bahsettiği için sevinmek yerine mağazadaki çocuğa ne diyeceğimi düşündüm.

"Şaka yaptığını söylesek?" dedim. Bu cevabım onu güldürdü. Hatta çok fazla güldürdü. Gülüşü kulaklarıma dolunca bu cevabı verdiğim için sevindim. Kendisini serbest bıraktığı anları çok seviyordum.

War of HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin