Ashton tam yarım saattir gülüyordu. Kahkahalar içinde gülüyordu. Sesi komşuları bile buraya getirecek kadar yüksekti. Onun bu hali beni daha fazla endişelendiyordu.
"Bana ne dedi duydun mu?"
Bu soruyu bana üçüncü kez soruyordu. İyice gömüldüğü koltukta doğrulup işaret parmaklarıyla gözlerinden akan yaşları sildi.
Faye daha fazla Ashton'la konuşmasın diye Ashton'ı hızla oturma odasına almıştım. Calum ve Michael şimdilik ellerinden geldiğince Faye'i oyalıyorlardı.
"Kitabın daha çıkmadan film mi olacak yoksa bana şaka mı yapıyorsunuz?"
Dudağımı ısırdım. İki ihtimal de gerçeklerden oldukça uzaktı. Ashton'a gerçekleri anlatmak konusunda hala çekincelerim vardı.
Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp dizlerimin üzerine kollarımı yerleştirdim.
"Ashton, biz bir süredir bir şeyler yaşıyoruz."
Ashton, ciddiyetim yüzünden bir an yüzündeki gülümseme silinip yerini katı bir ifadeye bıraktı.
"Seninle dalga mı geçiyorlar? Bak öyleyse onlara iki çift lafım var."
Ashton sinirle ayaklandı. Ellerini tutup yerine oturması için çekiştirdim.
"Hayır öyle değil." Keşke öyle olsaydı.
Ashton derin bir nefes alıp ellerimi tuttu. Sanırım ağlamak üzere olduğumu anlamıştı.
Ne söyleyeceğimi, nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Tek bir cümle kurabileceğim kelimelerim bile elimde yoktu.
"Bana anlatabilirsin, Felicia. Her ne anlatırsan anlat sana inanacağımı biliyorsun. Hep inanırım."
Taşıdığım yüklerin ağırlığı Ashton'ın kurduğu cümlelerle daha fazla arttı ve sonucunda beni ağlatmayı başardı.
"Mucizelere inanmıyorsun ki."
Ellerinin içindeki ellerimi sıkarak ağlamaya devam ettim. Hayatını yalın gerçeklikle sürdüren insanlara hayal kurmayı öğretmek zor bir şeydi. Faye gerçekleri ona anlattığı halde Ashton o gerçekliğe inanmayıp aklındaki mantığa oturmadığı için kendisiyle dalga geçtiğimizi düşünmüştü.
"Sen anlatırsan mucizelere de inanabilirim."
Cümlesinin alt anlamında benim düşüncelerimi çürütecek bir cümle vardı. Benim Faye olmadığımı söylüyordu.
Hava, bulunduğumuz oda soğuk olmadığı halde titreyerek, "Faye doğru söylüyordu," dedim.
Devam etmek için yüzüne baktım. Ashton da bana anlatmamı devam etmemi bekliyormuşçasına bakışlarıma karşılık verdi.
Bakışlarımı kaçırıp devam ettim. "Calum ve Faye-"
Burnumu çekip ağlamaya devam ettim. O kadar zordu ki. Çıldırmaya en yakın olan kişiye bu imkansız olayları anlatmak çok zordu. Michael olsa şimdiye çoktan anlatmıştı ama ben yapamıyordum. Korkuyordum. İçeride zaten bir kişi sinir krizi geçiriyordu. İkincisini görmek istemiyordum.
Ashton'ın tüm uğraşlarını boşa çıkarmak istemiyordum.
Alnıma Ashton'ın sıcak dudakları dokundu. Oraya öpücük kondurdu ve alnını alnıma yasladı.
"Kitabındaki karakterler. O kadar çok okudum ki 'Karşıma çıksalar muhtemelen tanırım,' diyordum."
Geri çekilip ona bakmamı bekledi. Ela gözlerine baktım. Normalde sinir krizi geçireceği zaman gözleri kanlanır, boynundaki damarları belirginleşirdi. Şimdi sadece yorgun bir ifadeyle bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War of Hearts
Fanfiction⭐ 2019 Wattys Ödülleri "Hayran Kurgu" kategorisi kazananı ⭐ Kendi hayalinizde oluşturup aşık olduğunuz kişi karşınıza çıksa ne yaparsınız? Felicia Godfrey, başarılı bir genç kurgu yazarıdır. Son yazdığı romanındaki ana karaktere durduramadığı bir aş...