Otuz Dördüncü Bölüm

1K 111 86
                                    

Bir insan rüya gördüğünü ne zaman anlar? Rüyanın hangi evresinde?

Eğer rüyadaysam tam şu anda uyanmak isterdim. Daha fazla ileriye gitmeden.

Reglimden de kaynaklı olan duygusallığıma bir de evlilik hazırlığım dahil olmuştu.

Calum bana sade ama bir o kadar da güzel bir elbise seçmişti. Baloya gider gibi görünüyordum. Bir köşede oturduğum mezuniyet balolarımın tekrarı gibiydi. Fakat bu kez oturmama izin verilmeyecekti.

Elbisenin kalp şekilde bir üstü vardı. Askılıydı ama askılarından tüller sarkarak yarım kola iniyordu. Belimde ince, soluk gökkuşağı renkleriyle bezenmiş bir kemer vardı. İlk onu görünce ağlamaya başlamıştım zaten. Elbisenin altı kabararak aşağıya kadar iniyordu. Sol askımdan, göğsüme, oradan da aşağıya doğru inen soluk altın sarısı yıldızlar vardı. Yüzlerce yıldız. Onlar elbiseme ahenk katmayı başarmışlardı.

"Benim güzel bebeğim ışıl ışıl oldu."

Michael, anneme bakıp dehşet içinde ellerini kaldırdı.

"Agatha, sakın! Bir gözyaşı selini daha kaldıramayacağım. Kendimi Alice gibi hissetmeye başladım. Tek farkım ağlayan sizsiniz bense sizin yarattığınız denizde boğuluyorum"

İkimiz de gülmeye başladık. Michael annem saçlarımı örmeye başladığında odadan çıkıp Calum'a bakmaya gitti.

Saçlarımı ilk kez tarayan kişi Calum olmuştu. Annemin artık gerçekten iyileşmiş olduğunu saçlarımı yapmayı teklif ettiğinde anlamıştım. Calum düğün öncesi beni görmemeye o kadar takılmıştı ki hiçbir şekilde onu ikna edememiştim. Michael da bu konuda yeteneksiz olduğunu kabul ederek saç ve makyaj görevini anneme bırakıp sıvışmıştı.

Michael, krem rengi bir takım elbise giyiyordu. Ceketinde yıldız işlemeleri vardı. Onun tasarım kıyafetini görünce bunu çok daha önceden planlayıp planlamadıklarını düşündüm.

Annem örgülerin arasında da aynı yıldızların daha küçük hallerini yerleştiriyordu.

"Sence ne kadar önceden planlamış?"

Annem başını yana kaydırıp aynadan bana baktı. Yüzünde duru bir su kadar sakin bir gülümseme vardı.

"Kulaklarım yanlış işitmediyse siz buraya gelmeden önce planlamış."

Kalbim bir anlığına durdu. Gözlerim yeniden yaşarırken derin bir nefes alıp annemin saçlarımı şekillendirmesine müsaade ettim. Daha makyaj vardı. Neden sadece öylece karşısına çıkamıyordum ki?

Neden her şeyi böyle en ince detayına kadar planlıyordu? Kendisini görmeme bile izin vermemişti. O da beni görmeye gelmemişti. Uğursuzluk getirirmiş.

O, benden çok daha gergindi. Daha kamptan döner dönmez telefonlarımızı kapattırmıştı. Ev telefonunun da fişini çekmişti.

Bir aksilik çıkmasından en az benim kadar korkuyordu.

Michael, annem makyajımı yaparken içeriye geldi.

"Agatha, sen gerçek bir sanatçısın. Muhteşem görünüyorsun, canım."

Boğazıma takılan kelimeleri yuttum. Ona bugün belki de bin defa rüyada olup olmadığımı sormuştum. Hatta kolumu çimdiklemesini istemiştim. O da şöyle bir tırnağını dokundurup çekmişti. Neymiş "Geline düğün öncesi yara bere verecek fiziksel temaslardan kaçınmak gerekir," miş. Calum da dudaklarım şişmesin diye beni öpmeyi bırakmıştı. Böyle yaparlarsa ben rüyada olup olmadığımı nasıl anlayacaktım?

War of HeartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin