Hello! Umarım bölümü beğenirsiniz, iyi okumalar 💜💜💜💜💜💜💜
Bölümün Yayınlanma Tarihi: 09/09/2018
Choi Mi Cha
"Yine senin yüzünden onları kaçırdık. Seni kaltak!" karnıma yediğim tekmeyle beraber kolumun üzerine düşmüştüm. Karnımdaki ağrının üzerine bir de kolumun ağrısı girince, bedenim daha da güçsüzleşmişti.
"Rahat bırakın onu!" yaşlı bir kadının sesinin ardından bana tekme atan kız ve diğerleri topuklarına vura vura kaçmaya başlamışlardı. Zorlukla doğrulup, bakışlarımı etrafımda gezdirmeye başladım, yaşlı kadın koşarak yanıma geliyordu, yanıma vardığında telaşlı gözlerle bana bakıp, yere çömeldi, elleri hava da kalmıştı, nereye koyacağını bilmiyormuş gibi bir hali vardı. Sonunda ellerini, dizlerinin üzerine koymakta karar kılıp: "İyi misin?" telaşlı sesi üzerine gülümseyip:
"Merak etmeyin, her zaman yaşadığım şeyler" elimi boşver dercesine havada salladığımda, elimi iki elinin arasına alıp, dudaklarına götürdü ve ellerimin üzerine küçük bir öpücük kondurup, şefkatle parlayan gözlerini gözlerimle birleştirip:
"Neden sana vurmalarına izin veriyorsun güzel kızım? Annen, baban seni böyle yaralar içinde görünce üzülmeyecek mi?" dudaklarımı birbirine bastırdım. Annem her zaman eve böyle yara bere, kıyafetlerim tozlu gittiğim de ilk iş olarak bana kızıyor, ardından da ağlayarak bana sarılıp: 'Neden kendime zarar veriyorsun?' diyor. Onları korumak bana zarar veriyorsa sorun değil, onların zarar görmesini istemiyorum. Ben babamdan sonra o yedi erkeğe bağlandım, o yedi erkeğin şarkısı beni tekrar hayatta bağladı, o yedi erkeğin her bir huyu babamı anımsatıyordu. Kim Seokjin'in tatlı egosu, Jung Hoseok'un etrafa saçtığı mutluluk ve umut, Kim Namjoon'un tüm zorluklara rağmen tüm zorlukların üstesinden gelen liderliği, Min Yoongi'nin umursamaz, kötü görünümü ama içten içe umursayan, aslında kalbi ter temiz olması, Kim Taehyung'un neşesi gülüşü, Park Jimin'in gülünce gözlerinin kısılması ve Jeon Jungkook'un her şeyde yetenekli olması, abilerine olan sevgisi. Bunların hepsi babamdan bir parçası, onlara bakınca babamı görüyorum, sanırım babamı kaybettiğim gibi onları da kaybetmek istemediğim için onlar için tüm her şeyimi riske atmıştım. Ruhende, vücudun da yaralanıyordum ama sorun değil. Yeter ki onlar iyi olsun, babam hayatta değil, en azından onlar hayatta olsun.
"Benim babam yok, annem de artık alıştı" dedim düşüncelerimden zorlukla çıkarak. Elimin üzerine tekrar küçük bir öpücük kondurup:
"Kendine zarar verme güzel kızım, kendine zarar verenleri Allah sevmez" şimdi fark ettim de yaşlı kadın'ın bizim gibi çekik gözleri yoktu, kocaman, masmavi gözleri, güzel bir yüzü vardı. Başında da bir örtü vardı, sanırım bir şaldı. Bir kaç tane kapalı arkadaşımdan biliyorum.
"Teşekkür ederim" hızlıca ayağa kalkıp, yaşlı teyzeyi de kaldırdım. Onu kaldırır kaldırmaz, beni kollarının arasına aldı. Benden kısa olduğu için biraz eğilmek zorunda kalmıştım ama sıcaklığı o kadar güzeldi ki, nedense babamın sıcaklığını hissetmiştim. Annemin sıcaklığını her gün hissettiğim için babamın sıcaklığını hissetmiştim sanırım.
"Kendine dikkat et kızım, tamam mı? Kendine zarar vererek birilerini koruyamazsın, sadece kendine zarar verirsin" yavaşça yaşlı kadından ayrıldım ve başımı aşağı yukarı sallayıp:
"Kendime daha çok dikkat edeceğim, teşekkür ederim" dedim. Yaşlı kadın beni başıyla onayladıktan sonra: "Ayten" diyerek bağıran biri üzerine arkasını dönüp, bilmediğim bir dilde bir şeyler dedikten sonra bakışlarını bana çevirip: "Benim gitmem lazım kızım, kendine çok dikkat et" bir kaç adım geriye gidip, eğilerek selam verdiğimde o da başıyla bana selam verip, koşarak ona seslenen kadının yanına doğru ilerlemeye başladı. Son kez bana el salladığında bende el salladım ve arkama dönüp, otobüs durağına doğru ilerlemeye başladım.
🍬
Eve gitmeden önce bir eczaneye uğrayıp, ağrı kesici ve yara kremi alıp, direk eve geçmiştim. Neyse ki bugün annem evde değildi, rahatça yaralarıma krem sürüp, kendimi yatağıma atıp, sözsüz şarkılar dinleyerek müzik sözleri yazabilecektim.
Kremi sürdükten ve ağrı kesicisini yedikten sonra odama geçtim, kapıyı kapatıp, ışığı açtım ve kağıtlarla dolu olan çalışma masama doğru ilerleyip, sandalyeyi geri çekerek oturdum, sandalyeyi iyice masaya yaklaştırdıktan sonra en sevdiğim mor uçlu kalemimi alıp, kağıt yığınlarının altında kalan söz defterimi çıkardım. İlk sayfa da babamla beraber yazdığımız bir söz vardı.
'Mutlu olmak için kendin olmaya ihtiyacın var' yazıyordu. Bu sözün ardından beraber yazdığımız uzun bir söz vardı.
'Mutluluk, mutluluk...
Çöldeki bir su gibi.
Mutluluk, mutluluk...
Bir annenin, bebeğine ilk kavuşması gibi.
Mutluluk, mutluluk...
Bir çocuğun ailesiyle beraber büyümesi gibi...'Ailesiyle beraber büyümesi gibi, mutluluk gerçekten oydu. Babasız büyümek çok zordu, zor olduğu kadar eksik hissettiriyordu. Anne sevgisi dünyanın en güzel sevgisi olsa bile, bir babanın sevgisi de en az bir annenin sevgisi kadar dünyanın en güzel sevgisiydi. En azından benim babamdan öğrendiğim kadarıyla böyleydi.
Gözümden akan tek bir yaş, 'Mutluluk' başlığına düştüğünde burukça gülümseyerek, yanağımdaki ıslaklığı silip sayfayı değiştirdim. Yazdığım sözleri hızlı bir şekilde atlayarak, boş bir sayfa da durdum ve kalemin ucunu, başlık yazılan yerin üzerine koydum ve aklıma gelen ilk kelimeyi yazdım: 'Yıldızlar'
'Bir yıldız gibiydi sevgi,
Ne kadar çok yıldız varsa,
Sevgi de o kadar büyük ve güçlüydü.Yıldızlar gibiydi sevgi,
Işıklar çoğaldığında,
Yıldızların kaybolması gibi,
Sevgi de küçülüp, güçsüzleşerek kayboluyordu...'*Yıldızlar şiirini ya da bu iki dizeyi ben yazdım, umarım beğenmişsinizdir. 💜
Rastgele yazdığım sözlere bakarak gülümsedim, kulağa veya göze her ne kadar saçma gelse de bana anlamlı geliyordu. Diğer sayfaya geçip, düşünmeye başladım ama aklıma bir şey gelmiyordu, onun yerine bugün bana yardım eden yaşlı teyze gelmişti. Adı Ayten'di. Az önce söz yazdığım sayfanın en üstüne tarih yazdım ve tarihin yanına da asla unutmayacağım yaşlı teyzenin adını yazdım: 'Ayten' isminin hemen yanına: 'Bazı insanlar gibi sessiz kalmadığın için teşekkür ederim, size olan sevgim ve saygım asla yok olmayacak. Bir gün, tekrar karşılaşmamız dileğimle, görüşmek üzere...' gülümseyerek yazdığım cümleyi tekrar ve tekrar okudum, Ayten teyzeyle tekrar karşılaşmak istiyorum. Onu tekrar görmek istiyorum ama farklı bir ben olarak, başkaları tarafından zorbalık görmüş veya yedi adam için canını hiçe saymamış bir ben olarak.
"Mi Cha" annemin tatlı sesini duymamla beraber defterimin kapağını kapatıp, kalemimi de masamın üzerine koyup, sandalyemi geriye itip ayağa kalkıp, kapıya ilerledim. Işığı kapatıp, kapıyı açarak çıktım ve kapıda bana kocaman gülümseyen annemin yanına gidip, ona sıkı sarılarak kokusunu uzun uzun içime çektim. Babamın kokusu bazen annemin üzerine sinerdi, babam buralarda olmadığında ona sıkı sıkı sarılarak özlemimi giderirdim ama artık annemin üzerine sinen babamın kokusu yoktu, onun yerine başka bir adamın kokusu vardı. Bunu düşündüğüm anda yavaşça ondan ayrılıp, bir şey demeden mutfağa ilerledim. Annemde arkamdan elinde poşetlerle mutfağa girdiğinde, poşetlerin üzerindeki yazıdan bize kızarmış tavuk ve patates aldığını anlamıştım. Zaten o adamdan, işi yüzünden yemek yapmıyordu, onun yerine ben yemek yapıyordum, bugün yemek yapamayacak kadar yorgun olduğum için annemin getirdiği tavukları ve patatesleri iştahla yiyecektim.
🍬
Sessiz bir yemeğin ardından annem o adamın yanına gitmek için evden çıkmıştı, bende odama geçip, bilgisayarımı alarak deli gibi dizi ve film izlemeye başladım. Saat 12'ye geldiğinde bilgisayarı kapatıp, kendimi yatağımın içine sokup, kendimi vücudumun ağrısıyla dolup taşan huzursuz bir uykunun kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstenmeyen Üye | Min Yoongi | ✔️
FanficTAMAMLANDI ✔️ Sadece havaalanında ki hayranlar onlara zarar vermesin diye, kendi canını ortaya atan bir fanken. Bir anda kendimi onların arasında, Bangtan'ın 8. Üyesi olarak bulmuştum ve bulunduğum yer istenmediğim bir yer... • 'BTS İstenmeyen üyesi...