Şarkı: Billie Eilish - You Should See
Me In A CrownÖncelikle merhabalar... Sonunda geri dönebildiğim için çok mutluyum. Sınavım 4 kasımdaydı ve ben hemen ertesi günü kurgulamaya başladım. Kurgulama henüz bitmedi. Bu yüzden düzenli bölüm atamayabilirim, mazur görün lütfen. Mesajla yeni bölüm soran okuyucularım arttığı için bitmeden bir bölüm yazdım. Daha sonra bu bölümü silmek zorunda kalmamayı umuyorum. Kurgu değişirse belki çok küçük miniminnacık bir değişikliğe giderim. : ) Bu arada mesaj atan okuyucularım; hiç yorum, beğeni atmadığınızı fark ettim ve çok üzüldüm. Beklemekte olduğunuzu bilmek beni çok mutlu etti. Lütfen beğenerek de mutlu edin. 😍 Yeni bir kapak yaptım. Biraz uzun sürdü ama artık bu işi kaptım diye düşünüyorum. 😅 Yeni kitap hakkında da söyleyebileceğim, aksiyon yönünden iki parçaya ayrılmasını planlıyorum. Bir şeylerin açığa çıktığı kısım ve düşmanların açıkça yüz yüze geldiği kısım şeklinde. Bölüm sayısının ilk iki kitaba göre daha çok olacağını düşünüyorum ve bu kitabın final kitabı olacağını hatırlatıyorum. Ben geri dönmekten çok mutluyum. Umarım siz de beni burada görmekten mutlusunuzdur. Daha fazla uzatmadan bölüme geçiyorum ve hepinize keyifli okumalar diliyorum. 💕^^
Adımlarım bir kez daha tok bir gürültüyle yükseldiğinde varlığımla tüm havayı boğucu bir gerginliğe dönüştüreceğim geniş salonun kapısında durdum. Kapılar benim için ve ardımdan gelen diğerleri için açıldığında, yakınımda hissettiğim bir başka nefesinde gerginliğini soluyordum. Eşikten adımımı attığım an bana dönen gözler, yaralı savaş izleriyle bezeli yüzler, homurtulu gürültülerini yutup beni izlediler. İçeri doğru süzülüşümü, masada bana ayrılan sandalyeye oturuşumu, dikelttiğim çenemle onları selamlayışımı...
Ardımdan gelen acemi topluluğu ayakta dikilmeyi sürdürürken, görüntüyü süsleyen kavram karmaşasını gözler önüne serdim. "Otursanıza." diye buyurdum önce. Ayakta kalan acemilere ithafen. Az biraz önce bir adım ardımda yürüyen Yekta artık benden uzak bir köşede kalmıştı. Bakışlarım usulca ona değdiğinde daha önce oturduğu, masada bana en uzak kalan köşeyi buldu. Sandalyeyi kavrayan parmakları, hamle yapmak için hareketlendiğinde; başımı iki yana salladım. Çıkardığım eleştirel mızıldanma eşliğinde "Konumlarda ufak değişiklikler olduğuna göre protokolde de değişikliklere gitmeliyiz sanırım." deyiverdim. Ardından göz ucuyla büyükbabamın yanında kalan diğer sandalyeyi işaret ederek, Yekta'ya "Geç lütfen." dedim. Yekta'nın bakışlarındaki şaşkınlık ifadesi, masadaki homurtularla birlikte gerginleşti. Usul adımlarla yaklaşıp, öte yanımdaki sandalyeyi çektiğinde, homurtular yükselerek devam etti.
"Sorun nedir?" dedim, bile isteye yükselttiğim ses tonumla birlikte. "Oğuzhan Bilgi'nin yeğeni olduğunda baş köşeye yerleşmesi sorun olmuyor ama son liderin oğlu olduğunda o meşhur protokol kurallarınız geçersiz mi sayılıyor?" Yükselen sesimle birlikte homurtuya kesilirken, masaya hatta servis elemanlarına kadar ulaşan öfkenin gözlerine değdim. "Buna alışsanız iyi olur." diye vurguladım. "Zira sizin söylediğiniz, benim de bizzat tecrübe ettiğim üzere böyle bu çeşit bir bağ bulunmaz bir fırsata dönüşebiliyor." Gerinerek sandalyeme yerleşirken, sırtımı genişçe sandalye sırtına dayadım. Parmaklarım tahtadan kollarda ritim tutarken, keyifle gülümsüyordum ve masayı dolduran gergin ve öfkeli bakışlardan sadece biri benimkine benzer bir gülümsemeye ev sahipliği yapıyordu. Bunun sessiz bir destek olduğu oldukça şaibeliydi çünkü bu gülümseme daha çok sinsi çağrışımlar yayıyordu. Tek gözünden çenesine dek uzanan yara izini bana çeviren Bülent'in bakışları sonunda beni buldu. Bense fademi zar zor muhafaza ederek, bakışlarımı masaya çevirdim.
Bakışlarında belli düşünceler gezinen Oğuzhan Bilgi, yeğeninin yokluğunu en çok duyumsayan kişi olsa gerekti. Biri daha vardı elbette. Ortadan kaybolduğundan bu yana onu aradığını bildiğim Yekta. Nereye, neden kaybolduğunu bilmediğimiz Rüzgar; uyandığımda organizasyonda değildi. Sonraki birkaç günde bu konunun aklıma takıldığını söyleyemeyeceğim ama günler geçtikçe garipleşen bu durumu sorgulamadan edememiştim. Onu son görenlerin dediğine göre organizasyona baygın getirildiğimde, bir süre etrafta görünmüş ardından kaybolmuştu. Duru'nun uyandığını görecek kadar kalmaması ne yazıktı (!) Oysa bir yerlerden bunu öğrenip gelmesini beklerdim. Salonda yükselen çatal bıçak sesleri, bardakların tekrar masaya koyulurken çıkardığı o tıkırtılı ses, bir kez daha dalıp gitmeme bu alemden ayrılmama neden oldu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH OKUYUCULAR -3-
FantasyDeğişen dengeler, yeni durumları ortaya çıkarmıştır. Akıntıyla birlikte sürüklenen Güneş ise artık oyunun içindedir. Peki bu dengeye müdahale etmek onun lehine olacak mıdır? Ruh Okuyucular serisinin üçüncü ve son kitabıdır. İlk iki kitap Ruh Okuyu...