Farkındalık

23.4K 432 62
                                    

Adımlarım bir süre ağır çekimde ilerledi. Bıraktığı tok izler yok olurken, tam önünde, omuzlarını düşürerek boy hizama geldiği camdan kapının önünde durdum. Bakışları usulca sabitlediği zeminden ayrıldı. Göz bebekleri titreyerek, bakışlarımı bulduğundaysa bakışlarım onunkilerle birdi. Belki sormam gereken birçok soru vardı. Belki 'Bunca zaman neredeydin, bu pespaye görünüşün ne?' demeliydim.

Ya da belki de şimdi yaptığım doğruydu. Gözlerimizin buluştuğu bu anda "Ders programını bulalım." deyiverdim. İçeri girmeden önce beni takip ettiğini biliyordum ve öğrenci işlerine girip, çıkışım sırasında usulca beni takip etmeye devam etti. Elimdeki programı incelerken, pasla örtülü ses tonumum yükseldi. "Sana bir şey söylediler mi?" dedim, bakışlarımı elimdeki kâğıttan ayırmadan. Şimdi yanımda yürüyordu ve diğerlerinin takılı kaldığı bahçe kapısına gitmek için tempolu adımlar atıyorduk.

Birkaç saniye geciken cevabı almak için bakışlarımı kâğıttan ayırdım ve "Yeni görev hakkında." diye ekledim. Peşi sıra gelen merak yüklü soruyu ise ertelemiştim.

Başını iki yana salladığında "Ayrıntıları bilmiyorum." dedi. Sesi her zamanki tok tonunu kaybetmiş; örtülü, hırıltılı bir hal almıştı.

Ona toplanacak ordu hakkında bir şey sormadım. Şu an için sorduğum herhangi bir soruya aklıselim bir cevap verebileceğini sanmıyordum ve yeni gelişmelerden haberdar olması da mümkün görünmüyordu.

"Göreve amcan mı çağırdı?" dedim, burada oluş nedenine isim koyarak. Başını aşağı yukarı salladığında, bakışları yüzümde oyalandı. Orada ne aradığından emin değildim.

Fakat bunca zaman sırra kadem basışına, yüzündeki ifadeye taktığım bir isim vardı. Şimdi yüz yüze geldiğimde kolaylıkla vurgulayabildiğim bir isimdi bu. Adı pişmanlıktı. Yekta'nın yüzünde gördüğümle benzer bir ifade taşıyordu fakat onun yaptıklarının telafisi için geliştirdiği bir yöntemi yoktu.

Onun seçimi vazgeçmek, kendini soyutlayarak cezalandırmak olsa gerekti. 'Ne işe yaramaz bir çözüm.' diye düşündüm, istemsizce. Rüzgar gibi bir potansiyelin kendini harcamasına yandım önce ardındansa ifademe yansıyan şaşkınlığın sebebine irkilerek baktım. Mantığımın kâr zarar dengesi üzerinde gelip gidişi ve faydayı gözeten bu düşünce yapısı, edindiğimi fark etmediğim, yararcılık üzerine kurulu bir düzendi.

Tıpkı Yekta'nın peşim sıra sürüklenmesine karşı çıkmayışım gibi. Getirilerini, son liderin oğlu oluşunun sağladığı faydayı, büyük bir memnuniyetle kullanışım gibi.

Artık biliyordum. Tüm bunların tek başıma üstesinden gelemeyeceğimi, kimsenin bunu başaramayacağını biliyordum. Birilerinin yanımda olmasına ihtiyacım vardı ve güvenecek çok fazla okuyucu tanımıyordum. Güvenden bahsedildiğinde aklıma gelen koruyucuları ise hiç tanımıyordum.

Belki bu yüzdendi ki Yekta'nın sorgusuz sualsiz yanımda kalışına ses etmiyor; pişmanlığının eseri olan bu bağlılıktan onu kurtarmıyor, bunu teklif dahi edemiyordum.

İhtiyacım vardı. Birilerinin koşulsuzca yanımda kalışına ihtiyacım vardı ve sırf bu yüzden onu pişmanlığından kurtarma niyetinde değildim. Kardeşini onun için iyi ettiğimi düşünse bile, bu düşünceyi durduracak değildim. Bu sessiz savaşta, gürültüye boğulacak bu dünyada yanımda yer alması yeterdi. Onun ve diğerlerinin...

Ve yine benzer bir tekerrürle devam ettim. Rüzgar'ı işe yarar biri olması için itekleyip, pişmanlığı hakkında konuşması, konuşup rahatlaması için fırsat vermedim. Ona Ezgi'nin etrafında toplanan diğer grubu çağırmasını söyleyip, Yekta ve amcasının ayrıldığı küçük topluluğa yöneldim.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin