Neden Ağlıyorsun?

23.1K 420 122
                                    

Bunu nasıl yapabildiğini sorgulayacak, ona öfkelenecek vaktim yoktu. Tek düşünebildiğim, vücudumun haykırdığı tek cümle 'Yekta'yı buradan uzaklaştır.' oldu. Hızla çarptığım kapı ardımdan kapanırken, karşıdan yaklaşan Yeka'ya baktım. Sadece bir nefeslik bir duraksama yaşadığımda, şakaklarımdan ter süzülen paniğimi seyretti. Koca, hızlı iki adımda yanına vardığımda; parmaklarım eline kaydı ve olabildiğince sıkı tuttuğum eliyle onu sürükledim. Sanki elimi biraz olsun gevşetsem; kaçıp, geri dönecekmiş gibi hissediyordum.

Merdiven basamaklarını adım adım inmeye başladığımızda, bir kez olsun arkama dönmeyi düşünmedim. Buradan hızla çıkmalı, bu panikten ve dehşete düşmüş ifadeden sıyrılmalıydım. Peşindense ne geleceğini biliyordum. Hiç dinmez gibi hissettiğim bir öfke ve sonunda dindiğinde bastıran bir hüzün. Yekta'nın elindeki elimin terlediğini hissediyordum. Boşta kalan elimde, nemden yapış yapıştı. Bunlar duyduğum paniğin vücudumdaki resmi izleriydi. Hızlı adımlarım birbirine karışırken, o da bana uyum sağladı. Sürüklenmeye karşı koymadı ve ne olduğunu sorgulamak için duraksamadı. Adımlarının duraksadığı tek an ardımdan adımın haykırılışıyla birlikte, benim duraksayan adımlarıma verdiği anlık tepkiydi.

"Güneş!" diye seslendi tekrar, Asaf Hoca. Hızla bize yaklaştığında, ilk yüzleştiği Yekta'nın yüzü oldu. Panik halindeki ifadesinin dağıldığını görebiliyordum. Yüzünde oluşan yeni ifadenin ismi utanç olmalıydı. Bakışlarını bana çevirmesine neden olarak "Bir sonraki toplantıda orada ol." dedim. Bakışlarım uyarırcasına büyümüş, bir çeşit tehdit savurmuştu. 'Ona hiçbir şey belli etme.' İfademden anlaşılan bu olmalıydı. Onun da açık etmeyi istediğini düşünmüyordum fakat yüzündeki panikleyen ifade, Yekta'ya bakışı kendini ele veriyordu. Bu bir çeşit hatırlatmaydı.

Gözlerindeki ifadeden söylemek istediği birçok şey olduğunu görebiliyordum. Ama yapamazdı. Yekta'nın yanında bir açıklama yapamazdı. Merdivenleri çifter çifter inerken, peşimden Yekta'yı sürüklemeye devam ettim.

Sürücü koltuğuna geçmem ve berbat şoförlüğümle, hızla organizasyona varmam arasında uzun bir süre yoktu. Bu süreç içerisinde bir kez olsun Yekta'ya bakmadım. Buna cesaret dahi edemedim. Onu arkamda bırakıp, organizasyona giriş yaptığımda; zihnimde, ruhumda tek bir soru yankılanıyordu. 'Bunu nasıl yapar?' Bunu nasıl yapabilirdi? O Asaf Hoca'ydı. Böyle bir hatayı nasıl yapabilirdi?

Gözlerim çevremdeki olası tehlikeleri tararken, ilgi çekmediğimi varsayarak; hızla ilerlemeye devam ettim. Bunu nasıl yapabilmişti? Orada, o anda aklımdaki tek şey; Yekta'ı oradan uzaklaştırmak olmuştu. Benim gördüğüm şeyi görmesine izin veremezdim. Annesini yırtıcı sivri dişleriyle, dolduğu dişil enerjiyle, öğretmenim olan adama gülümsemesini görmesine müsaade edemezdim. Oturduğu yeri düşünmek dahi etmek istemiyordum. Tüm bunların gösterdiği şey çok açıktı.

Kapıyı aralayıp, içeri girmeden önce son bir kez etrafımı kontrol ettim ve bedenimi aralık kapıdan içeri attım. Kolumdaki elektronik saatin -kelepçenin- küçük fenerini açıp; dengemi kurmakta zorluk yaşadığım, engebeli zeminde yol aldım. Bülent'i orada bulabileceğimden emin değildim fakat kanımda salgılanan adrenalin, mantıklı düşünmemi hatta sadece düşünmemi bile engelliyordu. Tamamıyla düşüncesizce hareket ediyordum. Yolun sonuna gelip, eski toplantı salonuna vardığımda ve oradan ayrılıp, duvar diplerinde sinsi sinsi gezindiğimde de baştan aşağı bu düşüncesizlikle kaplıydım.

İlerlerken kimsenin beni fark etmediğini umuyordum. Bülent muhtemelen ya kendi ofisinde ya da büyük toplantı salonun yanındaki, küçük taş masalı ofiste olmalıydı. Orayı kendi müritlerini toplayıp sohbet adı altında görev dağılımı yapmak için kullandığını biliyordum. Taş salona vardığımda, neredeyse her köşeyi izleyen küçük kameralara yakalanmamaya gayret etmiştim. Belki de Bülent'e kamera görüntülerini kontrol etmesini, büyükbabamdan gizli saklı bir iş çevirdiğimi gizlemesini istemeliydim. Benim açığa çıkmam demem onun da açığa çıkması demekti. Reddetmeyeceğini düşünüyordum.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin