Uyanışımız ve üniversiteye geçişimiz arasında, sadece bir öğün vardı. Zar zor yaptığımız sabah kahvaltısında, izlememiz gereken yolu uzun uzun konuşmuştuk. Ceyda, Bahar ve Ahsen bize katılana dek tabii. Bizi daha önce yan yana görmedikleri son liderin oğluyla kahvaltı ederken gördüklerinde, bir süre kapı ağzında bocalamış ardından tereddütle yanımıza yaklaşmışlardı. Durumu Usal'ın akrabalık ilişkileriyle örtüğümüzde, yeni iyileşen Duru'nun durumu hakkında Usal'a çokça sordukları sorulardan birkaçını ona da yönlendirdiler. Yekta gözleri gibi buza dönüşen ifadesiyle birkaç cümle mırıldandığında, Ceyda bu konu hakkında oldukça meraklı olan Ahsen'i hızla susturmuştu.
Ama biliyordum. Herkesin bu konuyu merak ettiğini, olağanüstü bir biçimde uyanan o kızdan söz ettiğini biliyordum. Organizasyonun içi ve dışı, enstitü ve belki de tüm okuyucu dünyası. Ve tüm bunlara rağmen, henüz kimse beni rahatsız etmemiş, bunu nasıl başardığım hakkında methiyeler düzmemişti. Ebrar KARAHAN biliyordu. Eminim Yekta ile bir bağım olduğunu biliyordu ve oğlunu buna göre yetiştirmişti. Henüz benim ailem bilmezken dahi o küçücük oğluna özel dersler aldırmış, bu duruma hazırlamaya çalışmıştı.
Aklımda dönüp duran neden sorusuna cevap bulmak oldukça güçtü. Neden bu bağdan konseye bahsetmemiş, neden çoktan bu durum müdahale etmemişlerdi. Onun bundan haberdar olduğunu ilk fark ettiğimizde, aklıma süzülen korkunç ihtimal üzerine; çoktan beni bir laboratuvara kapatıp üzerimde bin bir türlü deney gerçekleştirmiş olmaları gerekirdi. Belki de bağın oğlunu da etkilediğini, bu durumdan zarara göreceğini düşünüyordu. Belki de sanıldığının aksine, annelik iç güdüsünden o kadar da uzak değildi. Durum böyleyse, Yekta'nın bu işte zararlı çıkacak olan taraf olduğunu öğrenmemesi gerekiyordu. Bu detayı annesiyle paylaşmayacağı için rahattım ve ailesinden geriye kalanlarla bu denli uzak oluşuna sevinmem, hedeflerim için ne denli çirkinleşebileceğimi ana hatırlatıyordu.
Arabaya yalpalayarak seğirten Ezgi'yi gördüğümde de aynı hislerle doldum. Usal beni kolumdan beni çekiştirip, arkasında duramadığım eylemimi gözler önüne sermeden önce Ali ile göz göze gelmiş, bana yönelteceği kor öfkeyi beklemiştim. Anlık göz buluşmamız hakkında tek söyleyebileceğim; gözlerinin yoğun bir kedere ev sahipliği yaptığıydı. Birkaç saniye duraksamam mümkün olsa, tüm öfkesini bana yönlendireceğinden emindim oysaki. Yanına yerleşip, oturduğum Yekta; camdan dışarı izlemeyi sürdürüp, daldığı alemden ayrılmadı.
Karşımda oturan Usal, iğneleyici bakışlarına son verip; bir kez daha eylemlerimin arkasında durmam gerektiğin hatırlattı. Bunun dışında kahvaltıda geçen, belki de aramızda çokça tekrarlanan bir konu olan; bu görev için neden ikinci kez bizim grubun seçildiğine dair konuşmayı irdeledik. Organizasyonda edindiğimiz arkadaşlarımıza, korucular hakkında hiçbir şeyden bahsedemezdik. Özellikle Filiz'in, Bahar'ın diğer parçasının, bir koruyucu saldırısında öldüğünü düşünürlerken. Bunun yerine Abdullah'ın verdiği tepkiden, bu durumun bize de saçma geldiğinden bahsettik. Özellikle son görevde ben yaralanmış, günlerce enstitüde tedavi görmüşken. Emirler dahilinde bulanık saldırısına uğradığımızdan haberdar olmamaları gerekiyordu fakat bu benim uymak zorunda hissettiğim bir emir değildi. En azından bundan bahsedebilirdim ve bahsetmiştim. Şimdi bu konu hakkında endişelenmelerinin en büyük sebebi de buydu. Tekrar saldırıya uğrama endişesi.
Yol boyunca süren sohbet Yekta'nın ilgisini çekmemekle kalmayıp, bizim varlığımızdan haberdar dahi değildi. Daldığı düşünceleri merak ediyor fakat ona rahatsızlık vermekten endişeleniyordum. Yol boyu konuştuğum Usal'ın aynı düşünceler içerisinde olduğunu, ona attığı endişeli bakışlardan seçebiliyordum.
Okula yönelip, erken saatte başlayan dersimize girdiğimizde; Rüzgar bizden en arkada kalan koltuklara kurulmuş, beklemeye koyulmuştu. Önü sıra dizilen kız topluluğu; sık sık arkasına dönüyor, onları varlığıyla onurlandıran bu kas kütlesine sıcak gülücükler bahşediyorlardı. Bunca zaman neredeydi, bu gece nerede uyumuştu; bu kuvveti ve yenilmez görünüşü hangi ara, nerede edinmişti hepsini merak ediyordum. Belki de sormam gerekirdi. Gidip ona neyi amaçladığını sormam gerekirdi ama cesaret edemiyordum. Öfkemi savurmadan, muhafaza ettiğim ifademi bozmadan onunla konuşabileceğimden emin değildim. Özellikte ağzından çıkan tek tük söz bile benim otoritemi sorgularken. Belki haklıydı. Evet, belki çok tecrübesiz ve işe yaramazdım ama kimseye beni sorgulaması için fırsat vermeyecektim. İstediğim yolda yürümek istiyorsam; haritayı ben çizmeli, gidilecek yolu en belirlemeliydim. Bunun içinde fırsatlar dahilinde gelen basamakları tırmanmam gerekliydi. Ve bu ilk basamak değildi. Çoktandır bu rutinde ilerlediğimi, bir ve iki derken konumumu değiştirdiğimi biliyordum. Doğumumla gelen unvanlar haricinde, etrafımda belli bir saygınlık oluşturduğumu ve bana güven duyan kişiler olduğunu biliyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/166638092-288-k906580.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH OKUYUCULAR -3-
FantasiaDeğişen dengeler, yeni durumları ortaya çıkarmıştır. Akıntıyla birlikte sürüklenen Güneş ise artık oyunun içindedir. Peki bu dengeye müdahale etmek onun lehine olacak mıdır? Ruh Okuyucular serisinin üçüncü ve son kitabıdır. İlk iki kitap Ruh Okuyu...