Bakışlarımın anlattığı şey için suçluluk duymuyordum. Orduyu komuta etmek ve bu küçük gruba liderlik etmek için seçilen bendim ve o burada olamaya karar verdiyse buna saygı duymak zorundaydı. En azından varlığımı ve düşüncelerimi fark etmek zorunda.
"Peki deli saçması ihtimallere dayananlar?" Çenemi ilgimi kendine çeken Usal'a çevirdim. "Onları da duyabilecek miyiz?"
Yüzündeki çarpık tebessümden, bunu paylaşmak istemediğimi çoktan fark ettiğini anladım. "Henüz değil." dedim, varsayımını onaylayarak.
Henüz dayanağı olmayan bir şeyden bahsedemez, suyu bulandıramazdım. Solumda oturan dev bedenin sandığının aksine, belirsiz tahminler üzerine konuşmuyordum ve konuşmazdım. Az biraz önce açıkça kabullendiğim üzere, ben bu küçük gruba liderlik etmeliydim.
Servis tepsisini kirliye bırakmak için kalkan Yekta'yı takip ederken, aklımda tek bir soru vardı: Bundan sonra ne olacak? Talimat alacak ve bir orduyu komuta edecektim. Peki ama nasıl? Burada kapana kısılmışken ne yapabilirdim ve en önemlisi bir orduyu nasıl komuta edebilirdim.
Yekta elindekileri bıraktığında, onun bir adım ötesindeydim. Dolu elimle peşinden metal raflara yöneldiğimde, anlık bir hareketle ardına döndü. Bocalayan halimle elimdeki tepsi düşmeden saliseler önce tepsiye alttan destek verdiğinde, porselenler parçalanmaktan son anda kurtuldu.
Şu anda problem yaratan tek bir şey vardı o da hızla geri çekilen parmaklarım. Tabaklar zeminle buluşmadan önce ve sonra bakışlarımdaki dev şaşkınlık sürdü. Yekta'nın tepsiye destek veren parmakları, benimkilere dokundu. Anlık bir şokla geri çekilmeme neden olansa, daha önce de gerçekleştiğini hatırladığım bir etkiydi.
Soğuk parmak uçları bana dokunduğunda, parmak uçlarımdan bedenime yayılan bir akım hissettim. Daha çok elektriksel bir etkiydi. Parmaklarımda başlayıp orada son bulması gereken bu etki, tüm vücuduma yayılarak geri çekilmeme neden oldu.
Dev bakışlarım onunkilerden bir an olsun ayrılmadı. Buz mavisi gözleri bana ne olduğunu anlama gayretiyle odaklanmıştı. Parçalanan tabakların büyük bir ilgi çektiğini, saniyeler sonra fark ettim. Parçaları süpürmek için gelen görevli ve koluma dokunana Usal'ın varlığıyla, kendime geldiğimde.
Uyuşuk adımlarımla önden giden adımları takip ederken, Yekta'nın zaman zaman beni kontrol ettiğini biliyordum ve üzerimde yakaladığım bir başka bakışı da görmezden geldim. Rüzgar'ın çatık kaşları bir şeyi sorgular, cevap ararcasına üzerimdeydi. Benim de aradığım cevaplar vardı ve kalkan kaşlarımla ona karşılık verdiğimde, bakışlarını benden çekmesine neden olmamamın, bir sebebi de buydu. Şu an bir başkasının sorularına cevap arayacak bir konumda değildim.
Benzer bir etkiyi ne zaman hissettiğimi hatırlamak iççin hafızamı yoklamama gerek yoktu. İlk kez olduğunda beyaza bürünmüş bir odadaydım. Uzun süre aynı yatakta, aynı bilinç dışı dünyada kalmıştım. Uyandığımda başucumda bekleyen Yekta'yı bulduğumda; anlık, tuhaf bir olay yaşanmıştı. Parmakları ufacık bir dokunuşla bana değmişti. Ben uzanmayı sürdürürken oturduğu yatakta, parmak uçları bacağıma dokunmuştu.
Statik bir elektrikle sızlayan bacağımı hızla geri çekmiştim. O bu anların bilincinde değilken, önemli bir şeyler anlatmaya çalışıyordu fakat ben hatırlıyordum. Ona temas eden bölgenin nasıl sızladığını, ufacık bir dokunuşun etkisini.
An olarak bu durumun bağın bir etkisi olabileceğinden şüphelendim fakat kısa bir sürenin ardından tüm temasların aynı etkiyi vermediğini anımsadım. Durum ad koyamayacağım kadar tuhaftı ve benim aklımda dolanan en büyük soru işareti; ardında onu izlediğim Yekta'da da aynı etkiyi yaratıp, yaratmadığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH OKUYUCULAR -3-
FantasíaDeğişen dengeler, yeni durumları ortaya çıkarmıştır. Akıntıyla birlikte sürüklenen Güneş ise artık oyunun içindedir. Peki bu dengeye müdahale etmek onun lehine olacak mıdır? Ruh Okuyucular serisinin üçüncü ve son kitabıdır. İlk iki kitap Ruh Okuyu...