Suçluluk

23.4K 440 77
                                    


Boyun kasları titrek bir gerginlikle kasıldığında, başı usulca bana çevrildi. Gözlerindeki ışıltılı nem yerini korurken, şaşkınlığı büyüyen bakışlarından ve sarsakça aralanan dudaklarından anlaşılıyordu. Elimi onunkinden çekmek ve çekmemek arasında kaldığımda dudakları kelimler için titreşti. Kelimeler için ilginç bir heyecanla beklerken, saliseler içerisinde birçok duygu yaşadım. Gözlerim kısılarak dudaklarından dökülecek kelimeleri beklerken, onunkiler hızla benden ayrıldı.

Araba ani bir frenle durduğunda, bedenim kuvvetle öne doğru atıldı. Zar zor seçebildiğim karartı hızla önümüzden geçtiğinde, Yekta ona çarpmadan saliseler önce arabayı durdurmayı başarmış, olası bir kazayı önlemişti. Parmaklarımsa refleksel olarak onunkilerden ayrılmış, yola odaklanan bakışlarımı ona çevirmiştim. Durumu zar zor idrak eden bana nazaran o hızla arabadan inmiş, arabayı ve çevresini incelemeye başlamıştı.

Sonunda bakışları yolun bitimindeki tepelikte duraksadığında, ben de onu takip ettim. Arabadan çıkıp bulunduğu konumda boş tepeliği seyretmek anlamsız bir meşgaleydi. Hiçbir hareketlilik olmayan tepeye bakmayı kesip, arabaya yöneldiğimde Yekta da beni takip etti. "Ne gördün?" dedim, koltuğuna yerleştiğinde. "Emin değilim." diye mırıldandı, bakışlarını yoldan ayırmadan.

Arabanın içerisinde doğal ir sessizlik oluştuğunda, sessizliği bozan Yekta'nın puslu sesi oldu. "Öncesinde de böyleydim." Başım sorarcasına ona çevrildiğinde, bakışları beni bulup "Duru uyanmadan önce." diye yanıtladı. "Sadece bir an için odasının camında sinsi bir karartı gördüğümü sandım ve kendimi her gün onun ruhsuz bedenine bir şey olmasından korkarken buldum. Her gün enstitüyü ziyaret ettim ve yine her gün kendimi odasının çevresini incelerken buldum." dedi ve yüzünde alaycı bir gülüşeme oluştuğundaysa "Bir hastalık gibi." diye devam etti.

'O gerçekten bir abi.' diye düşündüm. Anne ve babasını aynı anda kaybetmiş, kardeşinin sorumluluğunu üstlenmiş bir abi. "O kilitlendiğinde kendimden nefret eder hale gelmiştim. İçimdeki nefretin bir kısmını Rüzgar ve sevgili anneme pay ettiğim doğru fakat büyük bir bölümü kardeşiyle yeterince ilgilenemeyen bir abiye aitti.

Bunun doğru olmadığını elinden geleni yaptığını söylemek istedim önce. Ardından kardeşini ziyarete gitmeyişini hatırladım ve anlık bir duraksama yaşadım. "Neden Duru'yu ziyarete gitmiyorsun?" dedim, fevri bir soruyla. Yekta'nın bocalayan bakışları beni bulduğunda, dudakları tereddütle açılıp tekrar kapandı. Sonunda "Bunu da nereden çıkardın?" diyebildiğinde kaşlarım, kelimelerin doğruluğunu sorgularcasına yukarı kalktı.

Derin nefesini üfleyerek direksiyondaki parmaklarını gevşettiğinde "Bilemiyorum." diye mırıldandı. "Başta sürekli Rüzgar'ı sayıklaması sinir bozucu geldiği içindi sonra gerçek sebebin bu olmadığını fark ettim." Ani bir baş hareketiyle bana döndüğünde "Hem o sıralar sen uyanmıyordun, kendimi senin yanından ayrılamazken buldum." deyiverdi. Kelimeleri rutin bir senaryodan bahsedercesine normal bir tonda yükseliyordu.

"Gözlerini açtığındaysa kendimi devam eden bir suçlulukla boğulurken buldum. O an kardeşimin yaşayamadığı hayatı için duyduğum suçluluk yüzünden ve bir başkasının, senin hayatını tehlikeye atmanın içimi daha büyük bir suçlulukla doldurduğunu, uyandığında ne denli mutlu olduğumu fark ettim. Senin yaşaman benim nefes almam demekti." Bakışları gözlerime değerken, koyulaşıp laciverte çalan maviliğe baktım. "Duru'ya gittiğimde ona her baktığımda içime dolan suçluluğa mâni olamıyorum. Her yüzüne baktığında, nefes aldığına şükrettiğim her anda, onun yaşamı için seninkini feda etmeye kalktığım aklıma geliyor."

Bunun doğru olmadığını, yaptığım şeyin benim seçimim olduğunu söylemek istedim. "Doğru olduğunu biliyorsun." dedi. "Duru'ya karşı hissettiğimiz sorumluluk biz seni kaçırmaya, zorla onu iyileştirmeye çalışmaya itti. Bu ritüeli hep ertelensek de sonunda gelişip onu iyileştirmedi diledik. Ta ki iş son raddeye gelene kadar. Bu işlemin senin yaşamına mal olabileceğini öğrenene dek. O gün beni aylar önce terk eden kardeşimden vaz geçtim. O gün umutsuzca kurtarmaya çalıştığım o hayattan vaz geçtim. Rüzgar benden farklıydı. Onun suçluluk duygusu, omuzlarındaki yük daha fazlaydı ve bunu kabullenemedi. Akademide tartıştığımızı gördüğün o gün, Duru'nun organizasyona taşınmasını tartışıyorduk. Ben artık çabalamanın anlamsız olduğundan söz ediyordum ve o her şeye rağmen suçluğuyla başa çıkamıyordu. Duru'dan ümidini kesemedi. Şimdi Duru hayata kaldığı yerden devam ederken, sana karşı hissettiği suçluluk duygusuyla başa çıkamıyor."

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin