Tünel

22.8K 395 31
                                        


Geniş tünel geldiğimiz yoldan farklı olarak, daha yoğun bir rutubet kokusuna ve içinde rahatlıkla seçilen bulanık kokusuna ev sahipliği yapıyordu. Bu kokunun eski bir koku olduğu açıkça görülüyordu çünkü yerlerde bulanık kanından eser yoktu. Öncesinde olduğu gibi kıvamlı, siyah bulanık kanı hareketlerimizi güçleştirmiyor; bu detay endişelenmeme neden oluyordu. Tünellerin içerisindeki fark edilir temizliğin enstitünün işi olduğunu düşünüyordum, bulanıkların böyle bir şeyi önemsemesi olası görünmüyordu.

Levent'in hangi tünelden girdiğini bilemezdik fakat bu tünel... Burası daha önce girip sağ çıktığımız bu ölüm oyuğu, buraya benden ve Yekta'dan başkasının girmesine izin veremezdim çünkü iç güdülerimin bana fısıldadığı şey buraya girmem ve yapabilirsem sağ çıkmamdı. Bunun olmadığı takdirde tek umabileceğim Yekta'nın buradan çıkmasını sağlamak olacaktı. Eğer ki birleştirdiğim detaylar beni olası bir gerçekliğe götürse bunu yapmakta geç kalmamayı umuyordum çünkü eğer doğruysa, yok olmaktan beni Yekta bile kurtaramazdı ve benim onu da beraberimde yok etmeye hiç mi hiç niyetim yoktu.

Sessizce ilerlemeye devam ettik. Yekta'nın kolundaki ışık karanlığı titreterek aydınlatırken, olabildiğince hafif adımlar atıyor, ses çıkarmaya çekiniyorduk. Yolun sonu bizi daha önce girdiğimiz çıkmaza getirdiğinde, burada karşımıza çıkacak bulanıkları bekledim. Üzerimize atlayacak ve bedenimizdeki, zihnimizdeki tüm güzel şeyleri emecek olan yaratıkları. Ama yoklardı; ne üzerimize atılan kül rengi tenler, ne de karanlıkta parlayan sarımtırak gözler. Bize eşlik eden, sessizliğe eşlik eden tek fısıltı; çekingen ama aceleci olan adım sesleriydi.

Aralık olan kapının görüş alanımıza girmesiyle birlikte, çıkmaz olan yolun aslında bir geçit olduğunu onaylamam uzun sürmedi. Yaklaşıp, kapı ağzına takılan minik taşları süpürdüm. -Burada bir kapı olduğunu kanıtlayan bu minik taşlardı.- Ayağımla iteklediğim taşların yerine büyük bir taş oturttuğumdaysa, zaten aralık olan kapıyı endişelenmeden itekledim. Adım sesleri artık çok daha uzaktan yükseliyordu. Adım adım ilerlerken tek kelime dahi etmedik. Çıkaracağımız herhangi bir gürültü yaklaşan sonumuzu hızlandırabilirdi. Biz adım attıkça, adım sesleri yaklaşmaya; daha yakından yükselmeye başladı. Rahat duyma mesafesine aldığımız sesler, aniden duraksamama neden olmuştu. Adım sesleri artmıştı. Bir değil, birden fazla kişiyle yakın mesafedeydik. Tıslamayı andıran konuşmalarsa, seçilemeyecek olmalarına karşın adımların ne tür yaratıklardan yükseldiğini gösteriyordu.

Yerime çivilendim. Bir kez daha kanımın kederle kaynadığı düşüncesi, yerime çivilenmeme neden oldu. Bir kez daha onlarla temas etmeye, kaybedeceğim bir savaşa girmeye mecalim olmadığını düşündüm. Ve vücudumdaki tüm tüyler ayaklanırken yürümeye devam ettik. Ta ki başka bir çıkmaz yola girene dek. Adım seslerinin kaynağı garip bir ritim tutarken, bizi engelleyen bir başka beton yığınıyla karşı karşıyaydık. Başka bir kapı olmalıydı, öncesinde geçtikleri biz gelene dek kapadıkları başka bir kapı. Bu kapıyı nasıl aralayacağımızsa cevabını bilmediğim bir soruydu. Elimle bir dar da olsa bir girinti aramayı umdum ve parmaklarımla duvarda yatay çizgiler çizdim. Çizgiler dikleştiğinde, aradığım çıkıntıyı bulmuş; sadece tırnaklarımla tutunabildiğim bu dar çıkıntıyı kendime doğru çekmeye koyulmuştum. Sistem hep aynıydı. Gizlenen kapılar da açılma yöntemleri de; bulanıkların eskiden ne olduğunu bir kez daha gözüme sokmuştu. Bu benzerlik beni rahatsız ediyordu. Öncesinde emin olmasam da onlardan nefret etmemi güçleştirdiğini, belki serbest kalmasına neden olduğum bulanığı bırakmamın yegâne nedeni olduğu içindi.

Kapı aralandı. Küçücük bir aralıkla açıldığında, gövdemi boşluğa siper edip; geniş bir aralık elde ettim. Gövdemin açtığı boşluktan yaralanıp, kollarımı açıklığa yerleştirdim ve tüm kuvvetimle duvar kapıyı ittirdim. Parmaklarım, avuç içlerim hatta kollarıma dek kanalizasyonun nemli yüzey cilasıyla kaplıydı. Kıyafetlerime bulaşan bu cilanın bulanık ve toprak karışımından oluşan nemli bir yapı olduğunu görmek için dikkatli bakmama gerek yoktu çünkü burnuma dolan kokusu ışığa ihtiyaç duymadan görmemi sağlamıştı. Bu kara deliğin uzunca bir süredir insanlar tarafından kullanılmadığıysa besbelliydi.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin