Uzun süredir bu denli saçma bir şey işitmemiştim. Birinden hoşlanıyor olsam bunu fark ederdim. Bahar bu sefer yanılıyor olmalıydı. Yekta'yla şu sırlar daha fazla şey paylaşıyordum. Zaman zamansa empati kuracak kadar onu anladığımı, anlaşıldığımı hissediyordum ama tüm bunlar... Tüm bunlar birlikte çalışmanın gerektirdikleriydi. Bunu böyle bir şeye yormak delilik olurdu.
Beklendiği üzere uyumak için değerlendirmem gereken vakti, düşünerek geçirmek gibi bir aptallık yapmıştım. Zihnimin uyku alemine kaydığını hissettiğim kısacık anda da görüş alanıma giren sarı saçlar ve dehşet içerikli görüntülerle uyandım. Bağın gelişiminin belli başlı getirileri vardı. Daha önce yaptığımız duyu alışverişlerinden, beni iki kez ölümün kıyısından taşıması, gelişmesini sağlayan bir başka etmendi. Rüyalarımda geçmişe yürümem, Yekta yanımdayken dahi rüya görmem de buna dalaletti. Bu rüyalar öncesine göre oldukça farklıydı. Çığlık çığlığa uyanmıyor, bir başkasının bedeninde olduğum için gerilmiyordum. Bu daha çok normal bir rüya görmek gibiydi. Çoğunlukla geçmişe yaptığım bir yolculuktu. Bahar'ın söylediğine göre zararsız bir detaydı. Bağ geliştikçe farklı boyutlar kazanacak, bu durum gelişip değişecekti ve belki de beni dehşete düşürecekti.
Yatakta doğrulup ayaklarımı sarkıttım ve mide bulandırıcı baş dönmesinin geçmesini bekledim. Tüm rüyalarım arasında hala kabusa dönüşen bir tanesi vardı. Enstitüde teste tabii tutulduğumda gördüğüm görünün bir benzerini, annemin elinden tutarken şahit olduğum görüntüleri tekrar tekrar görmeye devam ediyordum. Deli saçmasıydı. Tüm bu olanlar, her şey deli saçmasıydı. Nemden ense köküme yapışan saçlarıma ve donup kalan yüz hatlarıma su çarptım. Çıkmadan önce ceketimi almak için uzandığımda, sonunda Usal'ın hala dönmemiş olduğunu fark ettim.
Adım adım aştığım bahçe, gecenin karanlığında, nem yüklü havada yükselen çayır kokusuyla doluydu ve aynı çayırlar karanlıkta, ay ışığı altında siyahi filizler gibi parlıyordu. Yıldızsız gece ve yüzümü yalayan hafif esinti... Hiçbiri umurumda değildi. Baştan aşağıya dolu olduğum endişenin, bu geceyi atlatmama engel olmamasını diledim. Olağandışı bir yavaşlıkla ilerleyen adımlarım, her şeye rağmen birbiri ardında gelmeye devam etti. Üç, dört ve beş... Salon 5'in kestane kırmızısı kapısına geldiğimde, çift taraflı kapıyı aralamak için bir hamle yapmadım. Öylece kapı önünde dikilirken, yüzleşmem gereken şeyler olduğunu biliyordum ama kıpırdayamadım. Kaçamayacağımın, küçük bir çocuk gibi sorunlarımı iteleyemeyeceğimin farkındaydım. Bu yüzden kendimi zorlamalıydım.
Parmaklarım ileri uzandığında, kapılar iki yana savrularak açıldı. Zaten tam olarak kapanmamıştı. Gelecek bir başka kişiyi bekliyorlardı. Çenemi dikeltip içeri süzüldüğümde, bakışlarım Yekta'ya değmemek için direndi. Geniş salonun orta bölümüne ilerlediğimde, köşedeki ağırlık bölümünde, terden nemlenen sarı saçlarını ve yer yer koyulaşan kolsuz bluzunu seçtim. Boğum boğum yükselen kas kütleleri, tam da sahip olmak istediğim türdendi. Çevik, atik ve güzel. Bakışlarımın bir süredir göğüs kafesine yapışan bluzunu ve kollarında dolandığını fark ettiğimde, silkinerek aynı şekilde üzerimde dolanan bakışlarını buldum.
Gözleri şimdi daha koyu bir tondaydı. -Gecenin bir getirisi olsa gerekti.- Ne kadar gecikmiştim? Ne zamandır ağırlık basıyordu böyle? "Çok gecikmedim umarım?" Duygusuz, renksiz bir ses tonu. Sesim kendi kulaklarıma bile yavan geldi. "Yoo, hayır. Ben biraz erken geldim." Elindekini yerine yerleştirirken oldukça dikkatliydi fakat bu çıkan gürültüyü engellemedi. Kaç kiloydu? Kaç dakikadır o kiloyla çalışıyordu bilemiyordum fakat kol boğumlarındaki damarlar kalp misali atıyor, yol boyu devam eden işaretlerini oynatıyordu. Böyle bir sistemle çalışabilsem, Veys'i mutluluktan ağlatabilirdim.
Nemli saçlarını geriye tarayarak geldiğinde tam karşımda durdu. Göğüs kafesi statik nefesleriyle yükselip alçalıyordu. "Başlıyor muyuz?" Gözleri tüm vücudunu çalıştırmanın, ter atmanın etkisiyle parıldıyordu. Sadece bir adım ötemde oluşundan rahatsız olarak geriledim. "Dinlenmek istersen bekleyebiliriz." Donuk, yavan bir cümle daha. Kaşları çatılırken, kısılan gözleri ona eşlik etti. Parlatılmış sesi puslandığında "Beklememize gerek yok." dedi. Tüm vücudumu kaplayan savunma mekanizmasını görmüş, işitmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH OKUYUCULAR -3-
FantasiDeğişen dengeler, yeni durumları ortaya çıkarmıştır. Akıntıyla birlikte sürüklenen Güneş ise artık oyunun içindedir. Peki bu dengeye müdahale etmek onun lehine olacak mıdır? Ruh Okuyucular serisinin üçüncü ve son kitabıdır. İlk iki kitap Ruh Okuyu...