İroni

22.9K 384 33
                                        

Barış... Herkesin umduğu, gelmediği sürece kanın durulmayacağı tek kelime. Kan dökmeye hazır bir ordun varken, bunu ummak oldukça ironik duruyordu ama hayatta kalmadığın sürece barışın gelmesi de bir anlam ifade etmiyordu. Barış ilan etmek için yaşayan bir topluluğa ihtiyacımız vardı, bu yüzdendir ki öncelikli amacımız hayatta kalmaktı. Bu hayat almak anlamına gelse bile.

Geçitlerde ki hareketlilik bildirildiğinde, Bülent'le birlikte karargâh bahçesine yönelmiştik. Her iki yere de karmaşa hakimken tüm geçitler izleniyor, olası bir tehlikeye karşı karargâha açılan kapılar korunuyordu. Usal ve diğerlerinin işi bittiğinde geçitler kapatılacaktı. Şu an için karargâha açılan en büyük risk oluşturan kapılar onlardı. Organizasyona ve karargâh arasında direk geçiş sağlaması, tamamen korunmalarını imkânsız kılıyordu. Koruyucu kuvvetlerden bazılarının kapıların acilen kapatılması gerektiğini düşündüğünü biliyordum. Ben de aynı kanaatteydim fakat yakınımda fısıldayarak konuştukları bu konuyu bile isteye görmezden geliyordum. Arkadaşlarımın orda mahsur kalmasına neden olamazdım. Tüm olanlara rağmen onlar onca kez benimle ölüme yürüyen kişilerdi ve bu yolda onlara ihtiyaç duymaya devam edecektim.

Geçitlerin başka bir amaca da yardım edişi büyük olasılıkla Bülent'in beni sıkıştırmamasındaki en büyük nedendi ve ben bu amacı henüz küçük toplantımız dışına taşımamıştım. Usal'ın geçitten hızla çıkışı ve çatık kaşları yerimde kıpırdanmama neden olurken, peşi sıra karargâha giriş yapan kalabalığa büyüyen gözlerimle eşlik ettim. Kapıdan çıkan Ceyda, Ahsen ve Bahar'a bakarken derin bir nefes aldım ve Usal'ın yanıma gelmesini bekledim. Yanımda duraksamayıp hızla uzaklaşan adımlarını fark ettiğimdeyse peşi sıra gidip, kolundan tuttum. Burnundan soluyarak başını bana çevirdiğinde "Neler oldu?" dedim. Bakışları yeni gelen kalabalığa değdiğinde, iç çektiğin fark edip bakışlarımla içeriyi işaret ettim ve oradan uzaklaşmasını sağladım.

"Sorun ne?" dedim, onu diğerlerine nazaran daha az kullanılan koridorlardan birine sürüklediğimde. Usal pofurdayarak duvara yaslandığında, kollarını göğsünde kavuşturdu. "O çocuğu da getirmek istedi." dedi, bir aptal gibi hissetmeme neden olarak. "Kimi?" dedim ve bana kalkan kaşlarıyla baktığında, aptal gibi hissetmememin nedenini anladım. Kim olduğunu bilmeyişime şaşırıyor ve beni tuhaf hissettiriyordu. "Abe!" dedi, sesini yükselterek. "Abe mi?" diye mırıldandım, şaşkın halimi sürdürerek. "Ahsen'i oda arkadaşı, kendi yatağına bile sığamıyor inanabiliyor musun, tam bir insan azmanı. Odasına girdiğimde gördüm iğrenç bir görüntüydü."

Acemilerden iri yarı birkaç çocuk tanıyordum ve hiç Abe'nin ismini öğrenmeye teşebbüs etmemiştim. Şimdi konuşmanın merkezine yerleşmesininse bir sebebi vardı. "Çok mu yakınlarmış?" dedim, ilgisini kendi üzerime çekerek. Sesim su kadar şeffaftı. Bir süre için başını kaldırdığında, topuğuyla ardındaki duvara saldırmaya ara vermişti. Yüzüme boş bakışlar attığında "Abe'yle Ahsen çok mu yakın arkadaşmış?" diye yineledim. Usal başını sallayarak "Söylediğine göre öyle." diye mırıldandı. "Bizim gibi yani." dedim, bakışlarının büyümesine neden olarak. Bir an için dudakları büyük itirazı için arlandı ve "Ne alakası var?" diye homurdandı. Yüzümü terk etmeyen ifademle, durumun gerçekten benzer olduğunu iddia etmeye devam ettim. İç çekerek kendini duvar dibine bıraktığında, haklı olduğumu fark ettiğini biliyordum. Ben de olsam oda arkadaşımı arkamda bırakmak istemezdim. Hele ki o arkadaş Usal'sa. Sadece kısa bir süre orada kalıp onu seyrettim. Düşünmesi için zamana ihtiyacı olduğunu biliyordum ve bu düşüncelerin, onu uzun bir süre terk etmeyeceğini de.

Ceyda'yla yüzleşmem tahminimden kolay oldu çünkü benden önce tüm öfkesini üzerinde atabileceği birini bulmuştu. Sürekli kavga etmelerine rağmen tartışmadan sıyrılmak için bir hamle yapmayan Rüzgar onunla laf yarıştırmaya, tahminen organizasyondan ayrılış aşamasında izledikleri yöntem hakkında sürdürdükleri tartışmaya hararetle devam ediyordu. Uzun konuşmalar ve büyük tartışmalar ona göre değildi. Ceyda'nın onu kendi sahasında yenmek üzere olması, keyifle gülümseme isteğimi bastırmakta zorlanmama neden olmuştu. Bahar'sa ondan çok faklı bir ruh halindeydi. Dikkatle çevresini izliyor, sanki bir kusur bir kabahat arıyordu. Ona yol göstermek isteyen bir koruyucuya saldırgan bakışlar attığına şahit oldum ve herhangi birini bakışlarıyla öldürmeden önce onu revire götürmek için hareketlendim. Solgun görünüyordu, her an bayılacak kadar solgun. Koruyucunun ona yardım teklif etmesinin de nedeni buydu.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin