Yoksunluk

23.1K 427 104
                                        

Sabahın erken saatlerindeki çalışmayı iptal eden, ne denli berbat göründüğümü fark eden Yekta'ydı. Buna itiraz edemezdim. Özellikle de uyumak için sadece birkaç saatimiz varken. Derin, güzel bir uyku çekip; üzerimdeki yorgunluktan sıyrılmıştım. Bu sayede Veys'in agresif eğitimine dayanabilmiş, tüm saldırılarından sağ çıkabilmiştim. Onda bir şeyler vardı. Bir sorunu olduğunu biliyordum ve bu sorun her neyse, onu bulmak için eğitmenler binasına girdiğim gün, ortadan kaybolduğu o gün ortaya çıkmıştı. Bana söylemezdi, bana asla söylemeyecekti.

Öğle öğününü bahane ederek kaçana dek, beni kaçımın üstüne oturmaya devam etti. Kaç kez düştüğümü sayamamıştım bile. Bana dokunduğu an kendimi yerde buluyordum. Sorununun ne olduğunu sadece bir kez sordum. Sormamamı, onu rahat bırakmamı haykıran yüz hatlarına sadece kısa bir süre bakıp; onu sıkıştırmama kararı aldım. Eninde sonunda ortaya çıkardı ve ben ona yardım edebileceksem, elimden geleni ardıma koymazdım. Sadece... Sadece bunun seviye atlama sınavıyla ilgili olmamasını diliyordum. Aptal konseyin bir kez daha yoluna taş koymamasını. Tüm ikinci seviyelerin kendine has gelişmiş özellikleri vardı. Her biri seviye atlamak için mükemmel adaylardı fakat Veys, yıllardır seviye atlayamayan Veys, hepsinden ayrı bir yerdeydi. Zeki, çevik, kurnaz ve belki de kimsenin bilmediği tekniklerle bezeli. Bunların tamamını gördüğümden bile şüpheliydim.

Yemek molasında, şaşırtıcı bir biçimde bir araya toplanan acemilere kaçamak bir bakış attım. Bir yan sandalyemde oturan Usal, kabuğuna çekilmiş, yeni bir depresif hava edinmişti. Yorgunluktan çatalını bile kaldırmaya üşenen Ceyda, etrafı seyrediyor onun yanında, Usal'ın karşısında oturan Ahsen'se bakışlarını yemeğinden kaldırmıyordu. Art arda yuttuğu lokmaları boğazına dizildiğinde, bardağımdaki suyu ona uzattım. Usal boğulan arkadaşımıza büyüyen göz bebekleriyle izleyip, Ahsen'in nefesleri düzene girmeden önce bakışlarını tekrar tabağına indirdi. Anlaşılan küçük bir yaşam belirtisi göstermesi için aramızdan birinin boğulması gerekiyordu.

Ezgi ve Ali karşılıklı oturdukları masada rutin bir sohbet içerisindeydiler. Organizasyona son getirilen acemiler sanki aramızda sessiz bir anlaşma varmışçasına yemeklerini bizden sonra yiyordu, bizde eğitmenlerden sonra. Bu benim çokça göremezden geldiğim hiyerarşik bir saçmalıktı fakat şu sıralar kimsenin bu aptal sisteme uyduğunu görmüyordum. Karanlık zamanlar demişti Veys. Karanlık zamanlar değişimi de beraberinde getirir. Bariz işaretler yoktu fakat artık herkes biliyor, duvar diplerinde kapı kenarlarında fısıldaşıyordu. Bulanıklar enstitüye kadar girmiş, Murat AKSOY'un konsey başkanının kızını kilitlenmişti. Henüz tamamen bu dünyadan kopmadığının farkında değillerdi elbette fakat bu onlar için önemli bir detay değildi. Önemli olan gardlarını alacakları zamanı bilmekti. Yaklaşan olası bir savaş için.

Bize uzak kalan, kirişe neredeyse bitişik olan masada, Evelin onlardan bağımsız; başka bir acemiyle konuşuyordu. Her iki masanın da havasını değiştiren ikili, yemekhaneye giriş yaptığında; başları otomatik olarak o yöne çevrildi. İçeri giren Rüzgar'ın bitişiğinde Duru'yu görmek için biraz dikkatli bakmak gerekiyordu zira onu Rüzgar'ın dev cüssesinin başka bir uzvu, onunla yaşayan bir parçası zannedebilirdiniz.

Görüş alanımıza girdiklerinde bizim masadan homurtular yükseldi. Bakışlarımı onlardan ayırıp, homurtuların sahibine döndüğümde, Ceyda'nın yüzünü buruşturduğunu gördüm. "Çam yarması." Bahar kıkırdayarak güldü. Ceyda'nın bakışlarındaki kine anlam veremedim ve kıkırdayan Bahar'a döndüğümde "Melanie'den eğitmeni olmasını istemiş. O da iki çam yarmasını birden eğitemeyeceğini düşünmüş olacak ki reddetmiş." Kaşlarım çatıldı. "Neden böyle bir şey istesin ki?"

Kısılan bakışlarını Rüzgar'dan ayırmamaya kararlı olan Ceyda, o arkadaşlarının yanına yerleşene dek bana dönmedi. "Seviye atlama sınavını önce çekmek için başvuruda bulunmuş, kabul edilme ihtimaline karşı eğitmenime göz koydu."

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin