Adım Sesleri

23.2K 417 57
                                        

Bahar'ın anlattıklarından yola çıkarak birbirimizin duyu eğilimlerine yönelmeye başladık. Bu işlem bağın güçlenmesine yardım edecek bir sonraki adım için bir yol inşa edecekti. "Peki, bir sonraki adım ne?" dedi, bileğimdeki elinden bakışlarını ayırmayan Yekta. Duyu eğilimleri konusunda benim kötü bir şöhretim, aşılması zor sınırlarım vardı. Bu detay Yekta'ya saldırma isteğimi köreltiyordu. O bana saldırdığındaysa... Sahi dakikalardır hiçbir gelişme elde edememişti. İşaretlerim hala aynı tonda, aynı siliklikte, belirsizlikte yükseliyordu.

"Sonraki adım..." Duraksamam gözünden kaçmamıştı. Bileğimdeki bakışlarını kaldırdığında "Ne? Sonraki adım ne?" diye yineledi. Yutkunmamak için olağan üstü bir çaba harcayarak, bakışlarına karşılık verdim. "Sonraki adımsa bağı test etmek." Kaşları kalktığında, hayret etmekten oldukça uzaktı. Daha çok gelecek cümleye hazırlanır gibiydi. "Testle kastın?"

"Sınırlarımı aşmak ve sonrasında olanları görmek." Bileğimdeki eli kayarken, bir adım geri çekildi. "Olanları görmek." diye tekrarladı. Daha çok kendi kendine mırıldanıyordu ve bu gece ikinci kez çileden çıkarak saçlarını çekiştirdi. Bakışları delici bir öfkeyle gözlerimi bulduğunda "Olanları görecek kadar yaşayacağından emin misin?" diye gürledi. Yekta'nın hiç kontrolden çıktığını görmemiştim. Yüzünde o alaycı gülümsemesiyle, aynı kibar şıklığıyla dolaşmasına o kadar alışıktım ki, gerileyen adımlarıma mâni olamadım.

Yutkunarak konuştuğumda "Elbette düşünüyorum." dedim. Cümlelerimin ayaklarım gibi geri adım atmaya niyeti yoktu. "Bağ geliştiğinde, zaten bunu hissediyor olacağız. Daha önce beni iki kez geri getirdiğinden bahsetmiyorum bile." Dudakları düz çizgisini bozup tekrar araladığında, zehirli kelimelerin önünü kestim. Dişlerini takırdatarak birbirine çarptı. "Hazır hissettiğimizde, küçük bir deneme yapacağız. Sınıra yaklaşmaktan uzakta olacak bu deneme. Eğer başarabilirsek, sonra..." Gözleri öfkesini yansıtan bir alevle parladığında "Sonrasını... Sonra düşünürüz." diye geçiştirdim.

Kilitlenme ihtimalime neden bu kadar tepki gösterdiğini anlamam için üzerinden birkaç dakika geçmesi gerekti. Aynı konumda burnundan solurken, ona kirpiklerimin altından kaçamak bir bakış attım. Bana bakmıyordu. Bakışları salondaki her nesneye değiyor, benden uzak durarak sakinleşmeye çalışıyordu. Anlayabiliyordum. Kardeşi onca zaman kilitli kalmıştı ve o tüm bu süre boyunca geri gelip gelmeyeceğine dair kumar oynamıştı. Beklemek, sonucundan emin olmadığın bir şeyi beklemek, belki de dünyadaki en zor süreçti.

Bakışları tekrar beni bulduğunda, yaklaşık beş dakika geçmişti. Kolumdaki saat bize ayrılan sürenin azaldığını söylüyordu. Uyumalı, yeterince dinlenmeli ve tekrar çalışmalıydık. Duyu eğilimleriyle oynamanın altın kuralı buydu. Uykusuzluk ve yıpranmışlık; tüm çalışmaları sekteye uğratır, tüm dengeni bozabilirdi. Özellikle de mental dengeni. Yekta usul usul yanıma yaklaştığında, bakışları usul usul tüm yüzüme değdi ve zaman zaman belli bölgelerde duraksadı. Gözlerimde, kaşlarımın birleşme noktasında oluşan kırışıklıkta ve her an kendini savunacak olan dudaklarımda. Birkaç nefes ötemde durduğunda konuştu. "Öncelikle bir konuda anlaşalım." İşaret parmağını kaldırdığında "Bir can güvenliğini ihlal edecek herhangi bir çalışma yok. İki sınırı aşmak kesinlikle yok." Havada barışı işaret eden iki parmağına bakarken, gülümsedim. "Tabii ki de yok." dedim, olabildiğince sevimli.

"Ben ciddiyim." dedi. "Şartlarım uymuyorsa, ben yokum bu işte. Kendi başına çalışırsın." Şaşkın bakışlarımı bir "Hah!" sesi destekledi. Çalışmaların ana noktası birlikte olmakken... Suyuna git Güneş. Suyuna git ki kaçmasın. "Kabul." dedim, tok bir tonda. Bakışlarım bu tok tonu destekleyecek kadar ciddiydi. Ama o inanmadı. Göz kapakları titrek bir örtü görevi görürken, iç çekti.

RUH OKUYUCULAR -3-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin